Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Piyasayı yönlendiren görünmez el gerçeği

“Bireycilik” kavramının ve daha sonra “bireycilik” ilkesinin kristalleşmesinin, bugün dünyanın bildiği “insan hakları” ilkesinin temel taşı olduğuna inanıyorum. Elbette, hem liberal hem de geleneksel toplumlarda “bireycilik” ilkesi ve özellikle de, insanların - isteyerek ya da istemeyerek- faydaları olabildiğince tekeline alma doğal eğilimine bağlama konusunda yaygın görüş ayrılıklarının olduğunu da elbette unutmamak gerekir. Toplumların, kuruluş dönemlerinden itibaren, topluluk ve üyeleri arasındaki dayanışmaya saygı göstermeyi benimsediklerini ve bunu sağlıklı bir yaşam için olmazsa olmaz bir etik olarak kabul ettiklerini biliyoruz.

Hak ve yükümlülükler konusunda birey ile toplum arasındaki denge tarih boyunca genel olarak tartışma konusu oldu. Çeşitli zamanlarda bireyden hak ve isteklerini hiçe sayması ve rengini, kimliğini kazanmak için toplumsal kitleye entegre olması istendi. Öte yandan, hayatlarına veya isteklerine dayatılan kısıtlamalardan kurtulmak isteyen bireylerin girişimleri de vardı.

Çağdaş filozof John Rawls'un, birey ve topluluk hakları arasında kesin bir denge kurulmasını öngören görüşüne tümüyle inanıyorum. Ama aynı zamanda bireyciliğin bir ilke ve felsefe olarak ilerlemenin ve onurlu yaşamın bir gereği olduğuna ve bundan vazgeçilemeyeceğine inanıyorum. Bilhassa siyasal ve pratik düzeydeki statüsü ile öneminin, özgürlük ve eşitlikten aşağı olmadığını düşünüyorum.

Ünlü İskoç ekonomist Adam Smith (1723-1790), çığır açan kitabı “Ulusların Zenginliği”nde “görünmez el” dediği bir şeyden bahseder. Bu fikir, yukarıda bahsi geçen tartışmanın merkezinde yer alan bir meseleyi, yani bazen bencil olabilecek kişisel saikleri ve bunların yerel ekonomi üzerindeki etkilerini ele alıyor. Smith, ekonomiyi hareketlendirmek için kişisel çıkarı temel alan girişimlerin şart olduğunu belirterek, yalın bir şekilde sunulmasına rağmen derin bir görüş ortaya koyuyor.

Bu görüşe göre, iş hayatında, piyasada ve diğer yerlerde başkalarıyla olan etkileşimlerimizin büyük çoğunluğunun ardındaki güdü kişisel çıkardır. Niyetlere bakacak olursak, çoğu insan dar, biraz da bencil bir bakış açısıyla yola çıkar. Ancak bu davranış, hangi amaçla yapılırsa yapılsın, kaçınılmaz olarak bir kamu yararı doğurur. Örneğin, kendisini sıcak tutacak bir palto almak için mağazaya giren bir kişiyi ele alalım. Bu kişi, satıcının ihtiyaçları veya topluluğun eğilimleri ne olursa olsun, kendi ihtiyaçlarına ve alım gücüne en uygun paltoyu seçecektir. Ancak bu işlemi başlatan kişi bunu istemese bile, satıcı bu alışverişten kazanç sağlayacaktır. Sadece satıcı değil, paltoyu diken terzi, hammaddeleri üreten çiftçi, bu malzemeleri ve daha sonra paltoyu mağazaya taşıyan nakliye işçisi, satın alımlara ve gelire vergi koyan hükümet az ya da çok, bundan faydalanacaktır. Bunlar doğrudan fayda sahibi olmasa ve dahası işleme katılan birinci veya ikinci şahsın aklına bile gelmeseler bile işlemden faydalanmışlardır.

Basitçe görünmez el, büyük bir gölete atılan küçük bir taş gibidir; başlangıç ​​noktasından uzaklaştıkça genişleyen bir dalgaya neden olur. Burada taş, bir bireyin özel çıkarının yönlendirdiği kişisel girişimdir, gölet ulusal ekonomidir ve dalgalar da bu küçük alışverişin sonucu oluşan alışverişlerin toplamıdır. Bu, planlamacılar ve ekonomi liderleri bunun böyle olacağını çok iyi bilseler ve hatta büyüklüğünü ve etkisini tahmin edebilseler bile, hiç kimse böyle bir şey planlamadığı için gizlidir.

Aslında bu, bir merakını gidermek ya da servet veya şan sahibi olmak için bir şeyler başarmaya çalışan bir bireyin rolüne benziyor. Ama bu rolü ile birey, ilerleme binasına ve dünyayı kalkındırma yapısına yeni bir tuğla koymuş oluyor. İnsanlığın yaşadığı en önemli gelişmelere baktığımızda bunların, kendileri için bir çıkar elde etmeyi amaçlayan, ama aynı zamanda tüm insanlığın hayatını zenginleştiren bireylerin girişimlerinin sonucu olduğunu görürüz.

Bireycilik, bencillik olarak etiketlenmesine rağmen her zaman kötü olmayabilir. Dahası  onu öldürmenin ve sınırlamanın çoğu durumda kötüye işaret olduğunu söylersek abartmış olmayız.