Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

Lübnan'ın kaderi farklı bir hayal gücü gerektiriyor

General Joseph Avn'ın Lübnan cumhurbaşkanlığına seçilmesi ve ardından Uluslararası Ceza Mahkemesi yargıcı Nevaf Selam başkanlığında bir hükümetin kurulması, İkinci Cumhuriyet'i vuran uzun krizin bir sayfasını kapattı, fakat ülke ile siyasi ve ekonomik güçleri açısından uzun bir sınavın kapısını araladı.

Lübnanlıların kendilerini kurtarma konusunda kararlı ve ciddi olduklarına dünya güvenene kadar yakın zamanda bir kurtarılma söz konusu değil. Öte yandan, bankacılık sırlarının üzerindeki korumanın kaldırılmasına ilişkin yasa, yargı bağımsızlığına ilişkin yasa, memurların atanma mekanizmasına ilişkin kısmi güvenceler gibi bazı ciddi adımlar atılmasına rağmen, ülke bir bekleme oyunu oynuyor gibi görünüyor. Esed'den sonra Suriye'nin nasıl bir hal alacağını, Gazze savaşının nasıl sonuçlanacağını, Filistin ulusal projesinin geleceğinin nasıl olacağını, İran ile ABD arasındaki nükleer müzakerelerin sonuçlarını ve anlaşmanın ya da anlaşmasızlığın bölgede nasıl bir dinamik yaratacağını görmeyi bekliyorlar.

Elbette bu üç sürecin Lübnan ve ülkenin istikrarı üzerindeki etkileri küçümsenemez, zira bunlar aynı zamanda bunlara müdahale eden bölgesel ve uluslararası güçlerin tercihleriyle de bağlantılı. Ama beklemenin felç üreten, çaresizliği meşrulaştıran bir fabrika haline gelmesi de hoş görülemez. Herkesin kabul etmesi gereken temel bir gerçek var; Lübnan'ın sorunlarının çözülebilirliği, ülkenin kendi gidişatını ve kaderini belirlemek için çözümünü beklediği krizlerin çözülebilirliğinden daha fazla. Bizde eksik olan, Lübnan'ın bölgede şekillenen büyük gelişmeler içindeki rolünü, pozisyonunu ve kendisi için ne istediğini yeniden çizecek stratejik hayal gücü ve ardından çözümleri hayata geçirecek siyasi iradedir.

Bu bağlamda, örneğin Lübnan'da Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) mali ve ekonomik reform yol haritası konusunda yaşanan tartışmalar, ülkenin düşünce tarzındaki yapısal kusurları açığa çıkarıyor. IMF’nin reçeteleri neredeyse hazır; döviz kurunun birleştirilmesinden, bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması, elektrik sektörünün finansal kayıpları azaltacak şekilde reform edilmesi, yolsuzlukla mücadele yasaları aracılığıyla yönetişimin güçlendirilmesi, mali sürdürülebilirliği sağlamak amacıyla önceki yıllara ait güvenilir bütçelerin benimsenmesine kadar pek çok şey var.

Bu başlıklar ve prosedürel detayları ile ilgili çözümlerin düzenlenmesi konusunda ne kadar fikir ayrılıkları olsa da, çözüme ilişkin bu genel çerçeve kökten değişmeyecektir. Değişecek olan, güncellenen bir siyasi çerçeveye dayanarak, Lübnan, rolü, bölgedeki büyük ekonomik bloklar, özellikle de Suudi Arabistan ve BAE'nin dinamikleriyle ilişkileri için yeni bir ekonomik vizyon çerçevesinde, bu çözümlerin hayata geçirilmesinin Lübnan için yaratacağı etkidir. Söz konusu reformlar azami etki yaratmalarına imkân verecek şekilde gerçekleştirilmelidir.

Lübnan'da bölgenin büyük ekonomik ve jeopolitik dönüşümler yaşadığını dikkate alan bir kurucu çalışma atölyesine acil ihtiyaç var. Hizbullah'ın yıkılmasından, Esed rejiminin devrilmesi ve İran nüfuzunun zayıflamasına kadar uzanan dönüşümler bağlamında Lübnan'da yaşananların, ülkeye özgü ayarlar için adeta bir “sıfırlama anı” olduğu da dikkate alınmalı. Bu atölye doğrudan çalışmalarının sonuçlarından önce ilk olarak uluslararası kurumlarda veya ülkelerde Lübnan'a karşı kaybolan güvenin bir kısmını yeniden tesis etmeli. Ülkeye karşı yapılan nezaket jestlerini veya uluslararası kuruluşlarda Lübnan'ın dinlenmesini bir kenara bırakırsak, güven eksikliğinin, her alanda, kararda ve prosedürde benzeri görülmemiş miktarda ayrıntılı uluslararası müdahale ile vücut bulduğunu görebiliriz.

Bu durum, cumhurbaşkanı seçimi ve en şiddetli, en doğrudan siyasal yöntemlerle bütün siyasi güçlere dayatılması bağlamında açıkça yaşandı. Bankacılık sırları üzerindeki korumayı kaldıran yasanın onaylanması sürecinde kapalı kapılar ardında en ince detaylara yönelik müdahale ile somutlaştı.

Gerçek şu ki, Lübnan tarihinde, Lübnan'ın yeniden inşası da dahil olmak üzere uluslararası ve bölgesel kurtarma çabaları ile hem ekonomik reformlar hem de Hizbullah'ın silahsızlandırılması, ardından da reformların hayata geçirilmesi konusunda kararlı bir ısrar arasında bu kadar keskin bir bağlantı daha önce hiç kurulmadı. Bir tür vesayetçi tavır benimsenmedi.

Lübnan, cumhurbaşkanlığı yemin töreninde saygın bir konuşma ve yine saygın bir kabine açıklaması hazırlamakla iyi yaptı. Ancak Lübnan'ın diğer ülkelerdeki dönüşümlerin tamamlanmasını bekleme lüksüne sahip olmadığına dair devlet düzeyinde stratejik bir kararın alınması gerekiyor. Üretim, lojistik ve bilgi kabiliyetlerini bölgesel tedarik zincirleri ve yatırımlarla birleştiren bir vizyonla bölgenin aktif ekonomik dinamiklerine olan bağlılığı duyurulmalı.

Bu tür algılar eski Lübnan modelinin siyasal ve ekonomik “nostaljisinden” vazgeçilmesini, egemenlik ve siyaset açısından ne kadar hassas olursa olsun, bahaneler ve “meseleler” ile oyalanmadan ülkenin rolünü ve değerini yeniden icat etmeyi gerektiriyor.

Lübnan, 2000 sonrası zihniyetle düşünmeye devam ederse ve o dönemin dönüşümlerinden yararlanmazsa yeni Ortadoğu'da kendisine yer yok. Reformu, ulusal bir ihtiyaç ve geleceğini değiştirme fırsatı olarak görmek yerine, dış dayatmalara karşı bir yanıt olarak görmeye devam ederse bir geleceği yok. Lübnanlılar kendilerine şu soruyu sormalılar: Bölgedeki yeni ekonomik ve siyasi projelerin bir parçası mı olmak istiyorlar, yoksa başkalarının çatışmalarının tükenmiş marjları olarak mı kalmak istiyorlar?