Rıdvan Seyyid
Lübnanlı akademisyen, siyasetçi- yazar Lübnan Üniversitesi'nde İslami ilimler profersörü
TT

Din, iş ahlakı ve kamu yararı    

Sigmund Freud'dan yapay zekânın harikalarına, binlerce anket ve araştırmaya rağmen insan ‘bilinci’ halen gizem ve sırlarla dolu: Birkaç yıl önce çok önemli görünen onlarca konu unutulurken, neden şu ya da bu şey hafızada kalıyor ve yankıları tetikliyor?

Birkaç gün önce Amerikan medyası, Microsoft'un kurucusu ABD’li milyarder Bill Gates'in önümüzdeki 20 yıl boyunca muazzam servetinin neredeyse tamamını yoksulluk ve ihtiyaç, eğitim, sağlık, tarım, beslenme ve ileri teknoloji dünyalarına dokunan onlarca alanda hayır kurumlarına bağışlayacağını duyurdu. Gates, “Yirmi yılda çok şey başarılabilir, çünkü bu süre zarfında dünyanın ilerlediğinden emin olmak istiyorum... Warren Buffett cömertlik timsali olmaya devam ediyor. Diğer varlıklı insanlar da bağışlarını arttırarak dünyanın en yoksul insanlarının yaşamlarını iyileştirebileceklerini fark etmelerini umuyorum...” dedi.

Bill Gates'in girişimi bana hemen iki şeyi daha hatırlattı: Alman sosyolog Max Weber'in (1864-1920) Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu adlı kitabı ve 1997 yılında Warren Buffett ile yaptığım görüşme.

1972-73 kışında, Batı Almanya'daki Tübingen Üniversitesi'nde din çalışmaları doktoram için bir konu düşünürken, hocam bana Max Weber'in büyük dinlerin sosyolojisi ve ortodoksilerden mezhep ve hiziplerin nasıl ortaya çıktığı üzerine bazı çalışmalarını okumamı tavsiye etti. Çok geçmeden Weber'in aradığım şeyle doğrudan ilgisi olmayan ünlü bir eserinden haberdar oldum: ‘Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu’. Weber bu eserinde, katı Protestan mezheplerinin (örneğin Kalvinizm) Almanya ve ABD'de kapitalizmin ortaya çıkmasında veya gelişmesinde bazı açılardan rol oynadığını savunuyor. Özetlemek gerekirse, Katoliklikte kurtuluş sadece kilise aracılığıyladır. Ancak Martin Luther ve 16. yüzyılın ilk yarısında ve sonrasında diğer muhalifler bu kurtuluş doktrinini reddettiler ve İncil aracılığıyla Tanrı ile doğrudan bir ilişki kurulmasından söz ettiler. Peki, Kilise olmadan ilahi irade ve ilahi kader nasıl çağrılabilir? Bu dünyada sıkı ve özverili çalışmayla ve ‘iş ahlakı’ yoluyla ne kadar çok başarı ve zenginlik biriktirilirse, ilahi onayın o kadar çok kanıtı olur. Bu zihniyet, 17. ve 18. yüzyıllardaki Sanayi Devrimi’nde, Katolik bölgelerden çok Protestan bölgelerde önemli bir rol oynadı. Weber, yukarıda da belirtildiği gibi, ABD, Almanya ve İsviçre'de çalışan insanların düşünce, çalışma ve yazılarındaki durumları inceledi veya gözlemledi. Dolayısıyla, Karl Marx'ın iddia ettiği gibi, kapitalist gelişmenin kökeninde sadece üretim araç ve gereçlerindeki yapı ve düzenlemeler değil, daha yüksek fikirler, inançlar ya da felsefe vardır! Max Weber'in araştırmalarına Katolikler ve Marksistler tarafından pek çok yanıt verilmiştir; burada önemli olan sonuçlardır. Zenginlik ilahi ya da iki iradenin birleşmesinin sonucu olduğu sürece, inançlı finansör bunu kendi zenginliği olarak görmez ve insani çabalara çok fazla bağışta bulunur. Bu nedenle özellikle Protestan cemaatleri popüler hale gelmiştir. Toplumun acil ihtiyaçlarını karşılayan vakıf kuruluşları, devletler tarafından vergi ve harçlardan muaf tutularak teşvik edilir.

ABD'de son yıllarda yapılan büyük bağışların ardındaki motivasyonlar hakkında çok fazla bilgimiz yok, özellikle de bağışçıların hepsi Evanjelik olmadığı için... Bazı eleştirmenler bu açıklamaların kapitalizme hak etmediği ahlaki bir temel kazandırmak için tasarlandığını savunuyor. Ancak burada Bill Gates'in hayırseverler için bir rol model olarak gösterdiği Warren Buffett ile görüşme nedenlerimi paylaşmak istiyorum. 1997'de Harvard Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi'nde misafir profesördüm. Merkezin başkanı merhum arkadaşım Roy Muttahide bana yıllık bağış toplama turuna çıktığını ve yanına bazı profesörleri aldığını, her zamanki gibi Buffett'ı ziyaret etmek istediğini söyledi ve ben de kendisinden Buffett'ın dünyanın en büyük kâğıt tüccarlarından biri olduğunu öğrendim. İsteği üzerine onunla birlikte gittim. Buffett'ın o yıl ya da bir önceki yıl ABD'de ilköğretime bir milyar dolar bağışladığını hatırlıyorum. Buffett ile görüşmemizde Roy, bu ulusal hayırseverliği övdü ve ben de İslam'daki vakıflardan ve Orta Çağ’daki eğitim sisteminin devlet fonlarına değil, vakıflara dayandığından kısaca bahsettim. Weber'in teorisini bildiğini anladım, gülümsedi ve amaçlarını sorduğumda cevap vermedi. Roy ayrılırken bana kendisine verdiği çekin merkeze genelde bağışladığı gibi 100 bin dolar değil 200 bin dolar olduğunu söyledi!