Dünya, bizim diyalog, komşuluk ve karşılıklı yarar yollarını izlemeye teşvik eden, barış ortamını yaratan ve nefret ve çatışma hayaletlerini uzaklaştıran maneviyatın köklerini derinleştirmeye gerçekten acil ihtiyaç duyuyor mu?
Birleşmiş Milletler (BM) küresel çatışmalar haritasına bakan herkes, şiddetin ve savaşların ne kadar yaygın olduğunu derhal görür. İnsanlığın eylemleri altında inleyen dünya, gezegendeki insan yaşamı için artık büyük bir tehdit haline geldi.
Avusturya'nın başkenti Viyana, haziran ayı başlarında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) konferansı kapsamında düzenlenen ‘Maneviyat ve gelecek: Dinin barış, diplomasi ve toplumsal uyumun inşasındaki rolü’ konulu üst düzey bir etkinliğe ev sahipliği yaptı.
Avrupa, özellikle Rusya-Ukrayna savaşının yankıları neredeyse sağır edici düzeydeyken, krizleri aşmayı başaran hoşgörü ve uzlaşma dönemlerini yaşayan kıtada çok daha korkunç bir durum riski olduğu düşünüldüğünde gerçekten dini inancın olmamasının ve öneminin krizini hissediyor mu?
Etkinlikte yapılan en önemli konuşmalardan biri, Kral Abdullah bin Abdulaziz Dinler ve Kültürler Arası Uluslararası Diyalog Merkezi (KAICIID) Genel Sekreter Vekili Büyükelçi António de Almeida-Ribeiro’nun konuşmasıydı. Büyükelçi Ribeiro, din ve maneviyatın dünya nüfusunun yüzde 85'inden fazlasının kimliğini ve bakış açısını şekillendirdiğini, bu geleneklerin bireysel davranışları, toplumların dayanıklılığını, siyasal kültürü ve kurumsal değerleri sınırlar ötesinde etkilediğini, buna karşın dini seslerin diplomatik ve hükümet süreçlerinde sıklıkla dışlandığını bir kez daha vurguladı.
Büyükelçi Ribeiro, diğer yandan dini görmezden gelmenin, insan varoluşunun en kalıcı ve etkili boyutlarından birini görmezden gelmek anlamına geldiğini belirtti. Dinin nadiren çatışmaların temel nedeni olduğunu vurgulayan Büyükelçi Ribeiro, buna karşın dinin sıklıkla şiddeti meşrulaştırmak veya toplumsal ayrışmaları derinleştirmek için kullanıldığının altını çizdi. Ribeiro, bununla birlikte (KAICIID’nin kurulduğu günden bu yana küresel çapta yaptığı gibi) dini aktörler sürdürülebilir, kolaylaştırılmış bir diyaloğa girdiklerinde düşmanlığın yerini dönüştürücü bir diyaloğa bıraktığını ifade etti.
KAICIID'in vizyonuna göre dünyamız, özellikle kamusal ve diplomatik alanları çeşitli ve hatta istikrarsızlaştırıcı seslere açmamızı gerektirdiğinden, hoşgörünün ötesine geçen bir misafirperverliğe ihtiyaç duyuyor. KAICIID, bazı sözleri duymak zor olsa bile onların da dinlemesi gerektiğini vurguluyor.
Daha önce sözü edilen bu etkinliğin bizi, merhum İsviçreli büyük ilahiyatçı Hans Küng'un hayatının çoğunu adadığı, ‘dinlerin takipçileri arasında barış olmadan milletler arasında da barış olmaz. Bu barış, çeşitli inanç, mezhep ve akımlara mensup inananlar arasındaki diyaloğa giden yollar tıkandığı sürece asla var olamaz’ sloganını ortaya attığı çok önemli bir önceki okumaya geri götürebileceği gerçeği de bunu kanıtlıyor.
Belki de Hans Küng'un düşüncelerini dikkatli okuyanlar, onun dinleri -aralarındaki farklılıklara rağmen- bir manevi ve ahlaki iletişim zinciri ve insanlar için dindarlığın meşruiyetinin bir ifadesi olarak gördüğünün tam olarak farkına varabilirler. Küng, aynı zamanda dinlerin insanın hizmetinde olması gerektiğini, insanın tek Tanrı inancının, tüm insanlığa, Tanrı'nın yeryüzündeki halifeleri kıldığı ve birlikte göğün altında yaşayan yaratılmışlar olarak saygı gösterilmesini gerektirdiğini ifade etmiştir.
Büyükelçi Ribeiro, açıklamalarında, Roma Katolik Kilisesi'nin Papası ve KAICIID'in gözlemci üyesi olan Papa XIV. Leo'nun ‘ahlaki liderlikten gelen güçlü adım’ olarak adlandırdığı hususa ve çatışan taraflar arasında doğrudan müzakereler için Vatikan’ı tarafsız bir yer haline getirme arzusuna dikkat çekmekte haklıydı. ‘Silahsız barış’ çağrısı yapan bu adım, inanç temelli diplomasinin en üst düzeyde barış süreçlerini nasıl şekillendirebileceğinin bir kanıtı olmakla birlikte hepimize dinin arabuluculuk, ilham ve davet için öne çıktığını hatırlatıyor.
AGİT, belki de ‘iyiliksever ve değişimci’ insanların vizyonunun bir ifadesiydi ve hala da öyle. Bu insanlar, 2007 yılında merhum Kral Abdullah bin Abdulaziz ve Papa XVI. Benedictus’un öncülüğünde KAICIID'in kurulması ve gelişmesi için samimi bir şekilde çalıştılar. KAICIID, devletlerin ve dini liderlerin hiçbir ayrım veya paylaştırma olmaksızın eşit olarak katıldıkları tek uluslararası merkezdir. KAICIID bu sayede bir arada yaşamayı sembolize etmesinin ötesinde süreçleri yönlendiren bir kurumdur.
Etkinliğin gidişatını ve Büyükelçi Ribeiro'nun konuşmasını burada tartışmak için yeterli yerimiz yok, ancak bu bağlamda KAICIID hakkında söylenebilecek en iyi şey, Fransız varoluşçu filozof Sartre'ın bir zamanlar söylediği gibi, cehennemin başka insanlar için olduğuna inanan birçok kişinin halen var olduğu bir dünyada, onun ‘buluşmayı ve görüşmeyi sağlayan ahlaki bir güç’ haline geldiğidir.