Hazım Sağıye
TT

İyimserlik ve karamsarlığın sırlarını çözmek için basitleştirilmiş bir kılavuz

Esed rejiminin yıkılması ve Şara yönetiminin kurulmasının ardından, iyimserlik ve karamsarlık ile ilgili konuşmalar yalnızca Suriyeliler değil, aynı zamanda yönetimlerinde büyük ölçüde bir değişikliğe tanık olan Lübnanlılar arasında da hakim oldu. Gerçek şu ki, bu iki kavram, iyimserlik ve karamsarlık önemli ölçüde bir gelişigüzellik ve kısaltma da içerir, zira bu kavramlar, bir kişinin ruh halinin (ve belki de psikolojik geçmişinin), olguların ve olayların gerçekçi veya nesnel bir analizinin yerini aldığı izlenimi verirler.

Ancak, adet olduğu üzere ve tartışmayı kolaylaştırmak için, en azından Suriye, Lübnan ve genel olarak Maşrık’taki (Levant) koşullarımız ile ilgili iyimserlikleri ve karamsarlıkları yorumlamak için aşağıdaki nedenlere göz atmak uygun olabilir:

  1. İyimserler, güce ve politikacıların söylediklerine ve yaptıklarına, bazen de televizyonda söylenenlere odaklanırlar. Karamsarlar, gizli olanın görünenden daha büyük olabileceği toplumsal gruplar arasındaki ilişkilere odaklanırlar.
  2. İyimserler, başkentlerde ve belki de büyük şehirlerde olup bitenlere, yani “kamuoyuna” vurgu yaparlar. Karamsarlar, kırsal kesim ve banliyölerin koşullarına, yani genellikle kamuoyunun bir parçası olarak kabul edilmeyen yarı kamusal - yarı özel - görüşlere vurgu yaparlar
  3. İyimserler, dış desteğe güvenir ve bunu bir rejim veya durum için bir istikrar dayanağı olarak görürler. Karamsarlar ise, bu desteği alacak otoriteye, bu desteği nasıl kullanacağına ve mevcut ekonominin hangi  kanalına akıtacağına göre güvenirler.
  4. İyimserlerin morali, mal akışı ve teknoloji tüketimiyle ve belki de turizmin canlanmasıyla yükselir. Tüketimin daha doğru bir yansıması olarak gördükleri mal ve teknoloji üretimini göz ardı eden kötümserler ise, toplumda mal ve teknolojiye dair hâkim algıyı ve bunların tüketim kültürünü göz ardı etmezler.
  5. İyimserler, mevcut uygulama ve fikirleri (akrabalık sistemi, din reformu, kadın özgürlükleri, azınlıkların statüsü vb.) önemsiz, en iyi ihtimalle ikincil veya “acil misyonlar” tamamlanana kadar ertelenebilir uygulama ve fikirler olarak görürler. Kötümserler, bu uygulama ve fikirleri siyasetin kaderinin ve gidişatının belirlendiği daha geniş bir alan olarak görürler. Bunlar gerçekten ertelenmiş olabilirler, ancak, onlar hakkında en başından itibaren kararlı fikirlerle donanmak, asil politikaların başarısını garantiler.
  6. İyimserler, toplumda genel tartışmaların var olup olmadığıyla yalnızca ara sıra ilgilenirler. Onlara göre, aktif siyasi güçlerin tartışmalar ve düşünsel etkileriyle bir ilgisi yoktur. Öte yandan kötümserler, bu tür tartışmaların varlığını, geniş halk katılımının yanı sıra, istikrarlı ve sürdürülebilir gerçek bir değişime yol açan dinamiklerin harekete geçmesi için bir koşul olarak görme eğilimindedirler. Bu arada, iyimserler yalnızca geleneksel güçlere yönelirler. Bu güçleri göz ardı etmeden, kötümserler, güçlü, uyumlu ve güvenilir bir sivil toplumun (dernekler, örgütler, partiler, sendikalar, fikirler vb.) zayıflığını kötümserliklerini pekiştirecek bir durum olarak görürler.
  7. Anlık güç dengesine takıntılı olan iyimserler, güçlü olanlar meseleleri bir şekilde yöneteceği için adalet meselesini görmezden gelme eğilimindedirler. Diğer yandan kötümserler, adaleti görmezden gelmeyi ve davaları haksız yere kapatmayı, şikayetlerin büyümesine ve belki de yarın değilse bile ertesi gün patlak verecek bir intikam savaşına giden bir yol olarak görürler.
  8. Kötümserler, İsrail'in bölgenin hava sahasını ve kararlarını kontrol ettiğini gördüklerinde derin bir utanç duyarlar. Mevcut politikaların böyle bir durumu engelleyecek tedbirler ve tutumlar benimsememesinden dolayı üzüntü duyarlar. Kötümserlerin kötümserlikleri, iyimserlerin “ya İsrail'in saldırganlığının boyutunu ortaya çıkardığı ya da ona karşı direnişi kışkırtma fırsatı sunduğu için” tek isteklerinin bu olduğunu düşündüklerinde, daha da büyür.
  9. Kötümserlerin kötümserliği, devletlerimizin toplumsal uzlaşının zayıflığı nedeniyle yükselmediğini ve belki de asla yükselemeyeceğini, mezhepler, aşiretler ve kabileler karşısında egemenliklerini dayatamayacaklarını ve sınırlarını belirleyemeyeceklerini düşündüklerinde de artar. Buna karşılık iyimserler, böyle bir kuruluşu, dışarıdan desteklenen güçlü bir mezhepsel veya etnik baskının varlığına bağlayabilir ve mezhepleri, aşiretleri ve “özgünlüklerini” yüceltme birliğine katılabilirler.
  10. Karamsarlar, toplumların ve ülkelerin koşullarına odaklanır, onları perişan ve geleceğe dair hiçbir umudu olmayanlar olarak görürler. Bu nedenle, yapılarımızın, toplumlarımızın ve çökmekte olan “bir arada yaşama” formüllerimizin köklü nedenlerini ve temellerini gözden geçirmemiz ve gerekirse yeniden değerlendirmemiz gerektiğinde ısrar ederler. İyimserler ise, halkın bunu reddedeceğinden emin olarak, bu incelemede çok ileri gitmemek konusunda uyarırlar. Onlara göre kurtuluş, bir yöneticiyi değiştirmek, anayasayı düzeltmek, idari performansı iyileştirmek veya diğer önlemlerle sınırlı olduğu için mümkün ve kolaydır. Bu nedenle, iyimserler, gerçek halkla uyuşmayan bir halk hayal etseler bile, halk konusunda iyimserdirler. Kötümserler ise, hem gerçek hem de hayali “halk” konusunda karamsar olabilirler.

Bu, kötümserlerin iyimser olmak için her şeye sahip olmayı talep ettikleri anlamına gelmez, aksine, başlangıçlar veya öneriler ararlar ama tam aksini bulurlar. İyimserler içinse aradıklarını bulmak kolaydır çünkü gerçekliğin yüzeyinde apaçık ortadadır. Ancak tam da bu nedenle, aksilikler karşısında iyimserliklerini terk edip mutsuzluk, ihanete uğramışlık ve hayal kırıklığı duyguları içinde yollarını kaybettiklerini görürüz.