Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Arap dünyasında çeşitlilik

Sekiz yıl önce, 26 Nisan 2017'de “Arap dünyasında çeşitliliğin yönetimi” başlığı altında Arap dünyasındaki etnik, din, mezhep, kabile ve cinsiyete dayalı “çeşitlilik” konusunu ele alan bir makaleyi yine bu köşede yayınlamıştım.

Kahire Amerikan Üniversitesi'nde, Üniversite Forumu ve İbn Haldun Kalkınma Çalışmaları Merkezi'nin ortak ev sahipliğinde, konuyu müzakere etmek üzere bir sempozyum düzenlenmesinin üzerinden iki gün geçmişti. Sempozyum, bazı Arap ülkelerinde etnik boyutların önemli rol oynadığı çatışmalar ve iç savaş biçimleri yaratan “Arap Baharı”nın ardından yaşanan zorlu ve şiddetli Arap gerçekliğine bir yanıt niteliğindeydi. Sempozyumdaki rolüm, diyaloğa gergin durumu derinleştirerek çatışmaya doğru götürmek yerine, çözüme doğru yönlendirmesini sağlayacak bir çerçeve oluşturmaktı.

Ortadoğu genelinde ve o dönemde Arap dünyasında yaşanan trajik tabloyu yeniden ele almaktan başka çare yoktu. Yükselen dumanlardan, alevlerden, yıkılan şehirlerden, ölülerden, yaralılardan, mültecilerden ve yerinden edilmişlerden uzakta; Suriye'de çatışan tarafların bölgeler arası nüfus mübadelesi konusunda anlaşmaya varması sürecinde, “çeşitliliğin” inkârına dayalı trajedileri temsil eden bir sahne ortaya çıkmıştı. Bu anlaşma ile Şiiler Şiilerin olduğu yere, Sünniler de Sünnilerin olduğu yere gidiyordu ve böylece tam bir etnik temizlik haline ulaşılıyordu. Bu arada terör, mübadele sırasında bir otobüsü havaya uçurmayı, ahlaki bir sorun olarak görmüyordu ve ne Sünni ne de Şii ayrımı yapmayan korkunç ve dramatik o anda kan ve cesetler birbirine karışıyordu.

O zaman, bölgedeki bu çözümsüz meseleyi milliyetçi, sosyalist ve liberal yaklaşımları inceleyen akademik bir yaklaşımla ele almıştım. Şimdi Halepçe'de kimyasal silah kullanımına, Suriye’den kaçarken Akdeniz'de ölmeye, Lübnan'da “üçte birlik engelleme”nin aşırılıklarına ve iç savaşa tanıklık eden on yılların ardından, çeşitlilik meselesi Sudan, Suriye, Lübnan ve Yemen'deki çatışma alanlarında ve Irak ile diğer Arap ülkelerindeki yoğun siyasi anlaşmazlıklarda büyük bir tehdit oluşturuyor. Görünürdeki Beşinci Gazze Savaşı, bölgesel savaşlar şeklinde ortaya çıkan sonuçları ve birçok Arap ülkesi üzerindeki etkisi, bu konuyu ciddi bir şekilde ele almaya hayati bir önem kazandırıyor. Bu, bilgi ve anlayış eksikliğinden kaynaklanmıyor.

Merhum Dr. Saadeddin İbrahim, Arap dünyasındaki etnik veya dini azınlıklar sorununu ele alan ilk kişilerden biriydi ve bunun Arap dünyasının temel özelliği olduğunu vurgulamıştı. Arap bölgesi nüfusunun yüzde 15'inin azınlıklardan oluştuğunu tahmin ediyordu. Şimdi de Arap ulus-devleti içinde ciddi bir dengesizlik yaratma açısından tablo pek de farklı değil ve bu da öncelikle istikrarı ve ardından maddi ve insani kalkınmayı çok uzak bir şeymiş gibi gösteriyor. Son aylar ve haftalarda Suriye'nin Süveyda şehrinde Dürziler, Arap kabileleri ve Suriye hükümetinin, aynı anda Şam'ı ve güney Suriye'nin geri kalanını bombalayan İsrail uçaklarının kontrolündeki gökyüzünün altında nasıl etkileşime girdiğine tanık olduk. Aynı zamanda Sudan, Hartum'daki “meşru” hükümet ittifakı ile Darfur Eyaleti'nin başkenti Nyala'daki “Hızlı Destek” hükümet ittifakı arasında bölünüyordu.

Gerçek şu ki, Arap dünyası şu anda ulus-devlet kavramına dayalı 11 Arap devleti ile silahın siyasi otoriteden ayrı olduğu keskin bölünmeler yaşayan diğer 11 Arap devleti arasında bölünmüş bir durumda. Etnik bölünmelerin olmadığı yerlerde, “bölgesel” bölünmeler devletin bütünlüğünü tehdit etmeye yetiyor. Hem ulus-devlet hem de bölünmüş devlet, Arap dünyasının çeşitliliğini ele almak için yenilenmiş bir entelektüel ivmeye ihtiyaç duyuyor. Gerçekten de mevcut ulus-devletten ve deneyiminden öğrenilecek çok şey var.