Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Mezheplerin hicvi ve vatanın kırılganlığı

Suriye’de, daha önce Irak’ta ve daha öncesinde de tüm bölgede yaşanan çatışmalar, mezhepler, etnik unsurlar ve yöresel aidiyetler arasında, asırlar boyunca birikmiş karşılıklı şeytanlaştırma mirasını ortaya çıkardı. Bu hastalıklı mirasta, her grup elindekinden memnun ve ona iman etmiş durumdadır.

“Ortaya çıkardı” mı dedim?!

Hayır… Bilakis bu hasta miras yeniden keşfedildi. Gelin, son yaşananlara bakalım.

Siyasi çatışmaların güvenlik ve askerî çatışmalara dönüşmesi Suriye’de yeni değil. Dürzi çoğunluğun yaşadığı Suveyda’da halk yalnızca dini kimliğine değil, sosyal ve kültürel kimliğine de sıkı sıkıya bağlı. Yakın tarih bize bunu Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın meşhur Şam seferinden, Osmanlı dönemlerinden, ardından Fransız döneminden, anayasal cumhuriyet devrinden, askeri darbeler döneminden (özellikle Şişekli dönemi) ve Esed döneminden beri gösteriyor.

Günümüzde, sosyal medyanın bir sirke dönüştüğü ortamda, halkın ve halk benzeri kesimlerin siyasi kavgaların içine çekildiğini, eski mezhepçi hicivlerin yeniden gündeme getirildiğini ve bunlara yeni hakaretvari hurafelerin eklendiğini görüyoruz.

Açılımın yaşandığı, herkes için kapsayıcı milli üniversitenin geliştiği bir dönemde, mezhepçi ve mezhep dışı duvarlar yıkılır, ülkenin sağlam toprağında mezheplerin kendi köklerinden yeni filizler yeşerir. Bu filizler ağaçları birbirine bağlar ve vatan bahçesini oluşturur.

Şarku’l Avsat, Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi tarafından yayımlanan ve İyâs Ahmed Hasan’ın kaleme aldığı ‘19. Yüzyılda Şeyhlerin Biyografilerinin Okunması Yoluyla Alevilerde Islah Hareketi’ başlıklı kitaba dair cazip bir tanıtım yayımladı.

Kitap, 19. yüzyılda Suriye ve güneybatı Türkiye’deki Alevi şeyhlerinin ıslah ve uyanış özelliklerini ele alıyor. Kitap ayrıca, Alevilerin İslam’ın diğer mezheplerine açılarak, dinin temel esaslarına bağlı kalıp hurafeleri terk ederek dışlanma ve tecritten kurtulma çabalarına odaklanıyor.

Ayrıca kitap, o dönemde Alevilerin modern bilimlere olan inançlarını, eğitimi yaymalarını, okullar açmalarını, dil ve edebiyat alanındaki uyanışlarını da ortaya koyuyor.

Eser, nadir el yazmalarına dayanıyor. Bunların başlıcaları; Şeyh Ali Hasan el-Kâdî’nin (1879) ‘Teẕkiratü’l-Efkâr’ adlı eseri, Şeyh Yusuf Ali el-Hatîb’in eserleri, Âl Harfuş ailesinin çalışmaları ve diğer kaynaklardır. Bu eserler aracılığıyla erken dönem ıslah hareketinin üç temel özelliği tespit edilmektedir: Birincisi, mezhebin kuruluş tarihiyle ilgili yaklaşımlara şüpheyle bakmak (özellikle Emir el-Mekzûn es-Sencârî’nin hayatı hakkında). İkincisi, şeyhlerin biyografilerini koruma ve belgelemede tarihî bilinç. Üçüncüsü, hac gibi İslami ibadetlere ve dini-sosyal liderliğe açılım.

Tarih boyunca tecrit edilmiş Alevi topluluğundaki yeni fikrî ve toplumsal canlılık, yeni millî fikrî canlılıkla eş zamanlı olarak ortaya çıkmıştır.

Elbette mezheplerin içinde şüpheci ve donuk kişiler her zaman olacaktır. Ancak millî hissiyat güçlendikçe bunların sayısı azalacak ve sesi kısılacaktır.

Herhangi bir mezhebin başka bir mezhebe yönelik mezhepçi hicivleri, yalnızca o mezhebin daha fazla içine kapanmasına ve diğerlerinin ona dair olumsuz yargılarının artmasına yol açar. Ancak bu durum, gerçek kapsayıcı millî politikalar hayata geçtiğinde ortadan kalkar.