Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Farkındalığın farklı bir tanımı

Geçen hafta kültürden bahsettikten sonra şimdi farkındalıktan bahsetme zamanı. Sanırım birçok kişi prensipte, her eğitimli kişinin farkındalık sahibi olduğunu varsayıyor çünkü farkındalık bilgiyle eş tutuyorlar. Genel anlayışa göre farkındalık sahibi, edebiyat, tıp, felsefe, mühendislik ve diğerleri gibi bir bilim alanında hatırı sayılır miktarda bilgiye sahip kişidir.

Ancak farkındalık ve kültür arasındaki bağlantının tesadüfi olduğuna ve hiçbirinin diğerinin nedeni veya zorunlu öncüsü olmadığına inanıyorum. Kültürleri çok sınırlı olsa da farkındalık sahibi erkekler ve kadınlar bulabilirsiniz. Belirli bir alanda çok fazla bilgiye sahip, ancak uzmanlık alanlarının dışında hayatın zorluklarıyla başa çıkma konusunda çok basit olan kişiler de bulabilirsiniz. Bu anlamı örnekleyen, nispeten uzun zaman önce yaşanmış bir hikaye hatırlıyorum. Hikaye özetle şöyle; ülkemizde tanınmış bir doktorla karşılaşmıştım, bana, (eski Irak cumhurbaşkanı) Saddam Hüseyin'in, selefi Cumhurbaşkanı Ahmed Hasan el-Bekir'i makamını kendisine devretmeye ikna etmesindeki başarısına hâlâ hayret ettiğini söylemişti. Bu adam -genel kabul görmüş standartlara göre- bilgili birisi, ancak o kadar basit ki, iki başkanın bir toplantı ile meseleyi görüştüklerini ve birincisinin makamını ikincisine devretmeye ikna olduğunu sanıyordu. Ona göre hadise bu kadar basitti. Açıkçası, olayları bu şekilde hayal eden biri, dünyasındaki olayların gidişatının farkında sayılamaz.

Bu kısa aradan sonra, farkındalık için farklı bir tanım önermek istiyorum. Özellikle, geçen haftaki yazımda açıkladığım ve Avrupa'da yaygın olduğunu söylediğim anlayışa dayanarak, farkındalığın kültürle ilişkisine odaklanmak istiyorum. Bu arada makalemden, kültür olarak gördüğüm şeyi tanımlarken bu anlayışa meylettiğim açıkça anlaşılıyor. Sevgili okuyucularıma, İngiliz filozof Francis Bacon'ın zihnin işleyişi üzerindeki en önemli olumsuz etkiler olarak tanımladığı dört idolü hatırlatarak başlayacağım. Bu dördü kabile idolü, mağara idolü, tiyatro idolü ve pazar yeri idolüdür. Bugün, bunlardan ilkini, kabile idolünü kullanacağım.

Bacon'ın bu bağlamdaki ana fikri, tüm insanların olguları, şeyleri veya insanları basit gözlemlere dayanarak yargılama ve ardından bu yargıyı ilkinin özelliklerini paylaşan her olgu, şey veya kişiye genelleme eğiliminde olduğudur. Buna dikkate değer bir örnek verelim; 1990'larda Nijerya'dan gönderilen ve aksi kanıtlanana kadar Nijeryalı şirketler ve bireylerle yapılan tüm finansal işlemlerin şüpheli olarak değerlendirilmesine yol açan bir sahte finansal posta dalgası yaşanmıştı. Bu postaların sayısı on binleri bulsa da 230 milyonu aşan bir nüfusa sahip tüm Nijeryalıların itibarını zedelemişti. Bunun nedeni, insanların gözlemlerini genelleme eğilimiydi. Birkaç sahte e-postanın keşfedilmesi, dolandırıcılığı tüm ülkeyi kapsayan bir leke haline getirdi. Oysa milyonlarca Nijeryalının bunu yapmadığını ve onların da en az Allah’ın yarattığı diğer insanlar kadar onurlu ve dürüst olduklarını biliyoruz.

Sanırım tüm okuyucular, değerlendirmelerin ve yargıların sınırlı gözlemlere veya izlenimlere dayanmaması gerektiği konusunda benimle hemfikir olacaktır. Dahası, bir yargı, ilk gözlemlediğimiz konuya yüzeysel olarak benzediği için her konuya genellenemez.

- Peki, genelleme tuzağına gerçekten düşüp düşmediğimizi nasıl bileceğiz?

Çare, psikolojinin içgözlem dediği şeydir, yani zihnin ve hafızanın içeriğini tefekkür etmektir. İçgözlemin anahtarı, kendinizi önyargılı olmakla suçlamak ve başkalarına karşı adil olmanızı talep etmektir. Bu, zihninizin depoladığı ve bakış açınızı ve davranışlarınızı haksız bir yönde şekillendiren bir mercek haline gelen önyargılı bilgileri ortaya çıkaracaktır.

İç gözlem ve zihni kendini temizlemeye zorlamak, yani kültürünüzü temizlemek, bence farkındalığın, özellikle de öz farkındalığın ilk tezahürüdür. Bu daha sonra sizi dünyaya dair yeni bir bakış açısına, yani çevrenizin farkına varmaya götürür.