Gerçekten, makalenin başlığındaki soruyu tekrarlıyorum: Hamas liderliği, Filistinlilerin tamamının çıkarlarını hareketin çıkarlarının önüne koymaya istekli olduğunu gösterecek iki adımı cesurca atmak için neyi bekliyor? Özellikle de onu sahne dışı bırakmanın, ister bir kalem darbesiyle ister ikinci yılını tamamlamaya yaklaşan yıkıcı bir savaşla olsun, imkânsız olduğu herkesçe anlaşıldıktan sonra. İlk adım, Hamas liderliğinin, kalan İsrailli rehinelerin dosyasını Filistin Ulusal Otoritesi'ne devretmeye karar verdiğini duyurması, onu Gazze Şeridi'ne gelip bu dosyayı yönetme sorumluluğunu derhal üstlenmeye davet etmesidir. Bunu, son birkaç gün içinde birçok büyük dünya gücünün bağımsız Filistin Devleti'ni tanımasını takdir etmek, New York'ta düzenlenen “İki Devletli Çözüm” konferansına bir yanıt vermek için yaptığını açıklamalıdır. Ayrıca bu nedenle Hamas liderliğinin -ki bu ikinci adımdır- 4 Haziran 1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına hazırlık olarak silahlı eylemleri durdurmaya karar verdiğini deklare etmelidir.
Yukarıdakilere ek olarak, “İki Devletli Çözüm” konferansının, dün kutlanan Suudi Arabistan Ulusal Günü arifesinde, Suudi Arabistan-Fransa sponsorluğunda dünden bir önceki gün Birleşmiş Milletler genel merkezinde düzenlenmiş olması da dikkat çekicidir. Belki de bu zamansal tesadüf, Filistin sahnesindeki en önemli iki örgüt olan Hamas ve Fetih başta olmak üzere tüm Filistinli örgütlerin liderlerine, Kral Abdulaziz bin Abdurrahman Al Suud döneminden bu yana, Suudi Arabistan Krallığı'nın Filistin halkının davasında oynadığı açık ve tarihi rolü hatırlatmaktadır. Bazıları şunu merak edebilir, bu hatırlatma neden şimdi önemli? Cevap şu ki, Arap ilişkileri semasının farklı yorumlar ve farklı görüşlerle gölgelendiği her krizde, özellikle medyanın ilgi odağı olarak geçimini sağlayan bazı kişiler çıkıp, Suudi Arabistan'ın tutumunu zayıflatmaya çalışıyorlar. Bu, 35 yıl önce Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgali sırasında da yaşandı, ancak daha geniş çapta, iletişim teknolojilerinin gelişmesi, sosyal medya platformlarının yaygınlaşması ve siyasi aldatmaca platformları olarak kullanılmaları sonucunda Aksa Tufanı savaşının patlak vermesinden bu yana yaşanıyor.
Gerçekten de, özellikle büyük güçlerin Filistinlilerin bağımsız bir devlet hakkını tanıyan ardışık kararları başta olmak üzere son gelişmelerin, tüm Filistinli örgütlerin liderlerini ihtilaflarını bir kenara bırakıp, uzun zamandır beklenen devletin temellerini atma yolunda pratik adımlar atmaya teşvik etmesi gerektiği açıktır. Çok geç de kalsa, bu çok önemli olan uluslararası kazanımdan yararlanmalıdırlar. Bu bağlamda en büyük yük, başta rehine meselesi olmak üzere birçok sorunun çözüm anahtarını elinde bulunduran Hamas liderliğinin omuzlarındadır. Hamas, bahaneleri engelleme, Filistin'i tanıyan çeşitli ülkelerdeki muhalefet partileri tarafından yükseltilmeye başlanan güçlü itiraz dalgalarıyla yüzleşme ilkesi doğrultusunda hareket etmelidir. Öte yandan, uluslararası alanda tanınan Otorite’nin dizginlerini elinde tutan taraf olarak Fetih liderliğinin, Filistin topraklarındaki çeşitli örgütler arasındaki ilişkilerin geleceği konusunda Hamas liderlerine ve diğerlerine güvence vermek için inisiyatif alacağını varsayıyoruz. Bu ilişkide herhangi bir dışlama veya kovuşturma olmayacaktır; aksine, saf niyetlere ve Filistinlilere Aksa Tufanı savaşının son iki yılında kaybettikleri umudun bir kısmını geri kazandıracak bir gelecek inşa etmeye dayanan gerçek bir uzlaşma olacaktır. Peki, Hamas liderliği, cesur liderler gibi, bu iki adımı atacak mı?