ABD Başkanı kutlama havasını, şakaları ve geleneksel diplomatik protokollere karşı gelmeyi sever. Bu, aslında her biri Gazze halkına cehennemin kapılarını açabilecek muğlak maddeler içeren kırılgan bir ateşkes ve bir geri çekilme anlaşmasından başka bir şey olmasa da dünyanın kutladığı bir barış anlaşmasına varmasını kolaylaştırdı. Donald Trump, Tel Aviv ve Şarm el-Şeyh'teki iki uzun konuşmasında “iki devletli çözüm” ifadesini bir kez bile kullanmadı. Dönüş uçağında bununla ilgili kendisine sorulan bir soruya cevap vermekten de kaçınarak, sadece “Bir veya iki devletten değil, Gazze'nin yeniden inşasından bahsediyoruz” dedi. Başkan’ın kendisi geçen ay, Filistin devletini tanımayı “Hamas’ı ödüllendirme” olarak değerlendirmişti.
Bunun, adamın kurnazlığının ve ikilemleri adım adım çözme becerisinin bir parçası olduğu ve müzakerelere kapıyı ardına kadar açsaydı katliamın yıllarca devam edeceği söyleniyor.
İlk aşamada öncelik hayat kurtarmak, soykırımı durdurmak, tutuklu ve rehinelerin takas edilmesidir. Ancak ikinci aşama en başından mayınlı olan kısım; Gazze'yi yönetme mekanizması nasıl belirlenecek? Çokuluslu gücün yetkileri neler? Hamas nasıl silahsızlandırılacak? Tarafsız bir taraf olmadığında, anlaşmayı kimin ihlal ettiğine kim karar verecek? Trump ilk günden beri “İsrail, benim tek bir sözümle savaşı yeniden başlatacak” diyor. Kaldı ki İsrail’in ateşkese uymadığı, kimse kendisinden hesap sormadan bombardımana devam ettiği biliniyor. Bu davranış, ölümün devam ettiğini, ancak bu sefer taksitli olarak devam ettiğini gösteriyor. İsrail'in bahaneleri var ve bunların ne kadar ikna edici olduğu önemli değil.
Trump, büyük bir sevinçle “korku çağının sonunu, umut çağının başlangıcını ve tarihi bir yeni Ortadoğu şafağını” ilan etti. Yirmi maddelik anlaşma, Trump'ın kendisi dışında hiçbir garanti veya netlik içermeyen, muğlak bir ilkeler bildirgesine benzese de Trump bunu “hayatının en büyük anlaşması” olarak değerlendirdi. Bunun nedeni anlaşmanın meyvelerinden birinin gelecek yıl çok arzuladığı Nobel Barış Ödülü’nü alması olabilir.
Trump, İsrail'in ustaca kullandığı harika Amerikan silahları sayesinde “inanılmaz bir zafer kazandığını” deklare etti. Gelecek olan ise “adalet”, “haklar” veya “onur” kelimelerinden hiç bahsedilmeden, zorla dayatılacak ve ekonomik refah getirecek bir “barış”tır. Bu durum, İsrail'in davranışları ve bakanlarının genişleyen, kontrol eden bir İsrail'e dair ilahi hakları hakkındaki açıklamalarıyla da örtüşüyor.
Gazze anlaşmasının, griliğiyle, Hizbullah'ın silahsızlandırılması konusundaki anlaşmazlığın hâlâ çözümsüz kaldığı Lübnan anlaşmasına çok benzemesi tesadüf olmayabilir. Hangisi önce çıkar; tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan meselesi gibi, İsrail mi önce geri çekilecek, yoksa Hizbullah mı önce silahlarını teslim edecek tartışılıyor. Dahası Hizbullah’ı kim silahından arındıracak? Ve nasıl? İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne göre İsrail, Lübnan'da bir yıldan kısa bir sürede ateşkesi 4bin 500 kez ihlal etti. Anlaşıldığı gibi geri çekilmedi ve Lübnan hükümetinin tahliye taleplerine rağmen Lübnan topraklarında konuşlanmış olduğu beş noktayı elinde tuttu.
Gazze'de de benzer bir belirsizlik, anlaşmanın şartlarına hakim. Referanslar, Netanyahu'nun çıkarları gerektirdiğinde cepheleri yeniden tutuşmaya hazır tutmakla ilgilendiğini gösteriyor. Suriye'de saldırılar ve bombalamalar devam ediyor. Lübnan'da, Hizbullah'ı vurma bahanesiyle çocuklar öldürülüyor ve tesisler tahrip ediliyor. Bunlar teknik hatalar değil, halkı boyunduruk altına alıp topraklarını terk etmeye zorlama taktikleri.
Gazze'de İsrail, Gazze Şeridi'nin yarısını işgal ediyor ve Hamas silahını “makul bir süre” içinde teslim etmesi koşuluyla güvenliği sağlamakla yükümlü kılındı. Peki, makul olan nedir? Ve bunu kim tanımlıyor? Hamas yetkilileri, silahlarının müzakere edilemez olduğunu açıkladı. Bu arada Trump, Hamas’ın bunu kabul ettiğini söylüyor ve “eğer silahsızlanmazsa, biz onu hızla ve şiddetle silahsızlandıracağız” diyor. Peki, İsrail'in iki yıldır başaramadığı bir görevi kim üstlenecek?
Bu şekilde İsrail, hesap vermeden istediği zaman sınır kapılarını kapatmak, istediği zaman aç bırakmak ve istediği zaman bombalamak için bahaneler bulabilecek.
Trump'ın hem karşı taraf hem de hakem olduğu sakat bir anlaşma. İsrail'in en büyük dostu, eksik satırları ve silinen kelimeleri doldurma hakkına sahip ve ortağı Netanyahu'ya cömert tavizler veriyor.
Uluslararası ilişkilerin kişiselleştirilmesi ve finansal çıkarların ve yatırımların, insanların hayatlarının müteahhitlerin entrikaları ve işgalin arzularıyla iç içe geçtiği meselelere dahil olması, en büyük lanetler arasındadır.
Vaat edilen barışın ilk cümleleri muğlak ve belirsiz; bu da Gazze'nin aralıklı bombardımanlar ve sürekli tehdit döngüsünde kalacağı düşüncesini bizim için daha mantıklı hale getiriyor. Bu durum, yayılma ve ilhak, yerleşim ve kontrol projelerini kısıtlama olmaksızın uygulama arzularını gizleyen veya açıkça deklare eden İsrail'i çevreleyen tüm cepheler için geçerli.
İsrail'in bu kötü eğilimlerini eski başbakanı Ehud Olmert'ten daha iyi kim bilebilir? Olmert, Trump'ın başarılarına hayranlığını ifade etmesine rağmen, iki devlette iki halkın karşılıklı haklarını tanıyan bir çözüm arzusunun yokluğunun savaşa geri dönüşle sonuçlanacağından emin. Bu korkunç bir şey. Zira İsrail'in, iki yıllık imha savaşı sırasında yalnızca 365 kilometrekarelik bir alana sahip Gazze'ye 100 bin tondan fazla patlayıcı yağdırdığı tahmin ediliyor. Bu miktar, insanlığın imgeleminde en büyük suç örneği olmaya devam eden Hiroşima'ya atılan miktarın bile birkaç katıdır.