Tarihte olduğu gibi siyasette de bazı görseller, sahiplerinin niyet ettiklerinden daha uzun ömürlü olurlar. Zohran Mamdani'nin seçim kampanyasının son günlerinde New York Post gibi bazı yerel New York gazeteleri, üzerinde Mamdani'nin adı yazılı ve Dünya Ticaret Merkezi İkiz Kulelerine doğru giden kan kırmızısı renginde bir uçak görseli yayınladı. Bu görsel, aşırılıkçılıkları ve Müslümanlara karşı nefretleriyle bilinen bazı Kongre üyeleri tarafından da benimsenen videolarla birlikte sosyal medyada hızla yayıldı. Örneğin, Tennessee'den Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi üyesi Andy Ogles, Mamdani'yi seçmenin “tehlikesi” konusunda uyardığı ve onu haksız yere “terör sempatizanı” olmakla suçladığı “Uyan New York” başlıklı bir video yayınladı. ABD'nin siyaset ve medya açısından en etkili sayılan eyaletlerinden birindeki güç yapısına meydan okuyan, Queens'in yoksul mahallelerinden gelen genç adayı itibarsızlaştırmak için düzenlenen organize bir kampanyanın zirvesinde bu tür propaganda materyalleri hızla yayıldı. Amaç açıktı: Mamdani'yi “Amerikan yaşam tarzına” bir tehdit olarak göstermek ve aşırıcı bir Müslüman’ın yönetime yaklaştığı korkusunu körüklemek.
Nitekim bir talk show programında sunucu, Mamdani’nin rakibi Andrew Cuomo'ya “Ya 11 Eylül saldırıları gibi bir hadise Mamdani'nin başkanlığı döneminde yaşansaydı?” diye sordu ve ardından yine kendisi alaycı bir şekilde, “Muhtemelen alkışlar ve mutlu olurdu” diye yanıt verdi. 11 Eylül 2001 olayları sırasında ABD’de yaşayan herkes, ülkeyi saran şokun ve korkunun boyutunu bilir. Araplar ve Müslümanlar, hatta görünüşte onlara benzeyenler bile, yoğun bir öfkenin hedefi haline geldi. ABD'de bu dalganın ilk kurbanlarından biri, yalnızca türban taktığı için öldürülen bir Sih adamdı. Birçok Amerikalının bir Müslüman ile bir terörist arasında ayrım yapacak ne zamanı ne de isteği vardı, böylece bir bütün olarak kimlik tehlike sembolüne indirgendi. O dönemde Washington'daki Georgetown Üniversitesi'nde profesördüm ve korkunun nasıl nefrete dönüştüğüne tanık oldum. Tamamen tesadüf eseri, bu yılın ekim ayının son haftasında da Washington'daydım ve 11 Eylül 2001 saldırılarıyla ilgili korkunç görüntülerin Mamdani'yi itibarsızlaştırmak için organize bir kampanyada nasıl yeniden kullanıldığını gördüm. Acı verici olan, bazı büyük gazetelerin de bu propagandadan uzak durmaması ve yeni bir kisve altında aynı suçlamaları taşıyan köşe yazıları yayınlamalarıydı. Seçilmeden önce Mamdani, 2001'de henüz on yaşında olmasına ve saldırılardan sadece üç yıl önce Uganda, Kampala'dan New York'a göçmen olarak gelmesine rağmen, sistematik bir korkutma kampanyasının hedefi olmuştu. Bu iddialar nereden çıktı? Göçmen bir çocuğun görüntüsü, nasıl vatanseverlik söyleminin arkasına gizlenmiş nefret söyleminin malzemesi oldu? Cevap, yarım yüzyıldır kesintisiz Demokratlara oy verdiği için tarihsel olarak mavi bir eyalet olan, ancak dış politika ve Siyonist lobi söz konusu olduğunda doların rengi olan yeşili koruyan New York'taki siyasetin derin yapısında yatıyor. Hillary Clinton'dan Charles Schumer ve Andrew Cuomo'ya kadar New York'un önde gelen Demokratları, AIPAC'ın tutumlarını muhafazakâr Cumhuriyetçiler kadar coşkuyla benimsedi. Son münazarada bu tablo daha da netleşti; adaylara kazandıktan sonra ilk nereyi ziyaret edecekleri sorulduğunda sırayla “İsrail” diye cevap verdiler. Sadece Mamdani sakin bir şekilde “New York'ta kalacağım” dedi. Kısa bir cümleydi, ancak eyaletteki “kimse lobiye alenen meydan okumaz” şeklindeki köklü bir siyasi geleneği bozdu. Mamdani bu tek cümleyle ilk engelin duvarında bir gedik açtı. O engel de şehri fonlar, kamuoyu oluşturma ve kamusal söylemi kontrol etme yoluyla yöneten para ve Siyonist-Hristiyan ittifakıydı. Senaryonun dışına çıkan herkes finansmandan ve olumlu medya haberlerinden mahrum bırakılır. Yine de Mamdani, inançlarına güvenip mücadelesini sistemin dışına çıkarak sürdürmeye karar verdi. İkinci engel, Charles Schumer liderliğindeki kanadın temsil ettiği geleneksel Demokrat Parti'ydi. Bu kanat, ilericilik sloganlarını benimsiyor, ancak her adımı para ve nüfuz terazisiyle ölçüyor. Mamdani, üst düzey Demokratlardan resmi bir destek almadı ve eski Başkan Barack Obama'nın onu araması bile gerçek bir destekten uzaktı. Ama sonuçlar her şeyi altüst etti. Mamdani'nin zaferi, tabanın oylarını artık parti direktiflerine göre vermediğini ve insanların bankaların ve emlak şirketlerinin çıkarlarını değil, kendilerini temsil eden bir ses istediğini ortaya koydu.
Bu değişim, ikinci kaleyi de sarsarak partiyi, Filistin başta olmak üzere uluslararası adalet konularındaki çifte standartları nedeniyle öfkeli yeni nesil seçmenlerle ilişkilerini yeniden değerlendirmeye zorladı. Mamdani, parti baskısına ve lobi faaliyetlerine direnmekle kalmadı; tüm röportajlarında Gazze'deki son olaylar hakkındaki net duruşunu yineledi, bunları soykırım olarak nitelendirdi ve uluslararası hukuku savundu. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından savaş suçlarıyla suçlanan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun New York'u ziyaret etmesi halinde tutuklanıp tutuklanmayacağı sorulduğunda, Mamdani uluslararası hukuka bağlı olduğunu ve yargının yasal yetkisi dahilinde hareket etmesine izin vereceğini söyledi. Bu duruşlar, Gazze'de yaşananların görüntüleriyle birleşince, Amerikan kamuoyunda ve özellikle de insan hakları konularında daha bilinçli ve adalet ilkelerine daha bağlı hale gelen gençler ve Yahudi seçmenler arasında önemli bir değişime yol açtı. Bu durum, Mamdani'ye verilen desteğe katkıda bulundu ve Demokrat Parti'yi Ortadoğu politikalarını yeniden gözden geçirmeye zorladı. Böylece Mamdani, aynı anda iki engeli hedef almış oldu; para, Siyonist-Hristiyan ittifakı ile geleneksel Demokrat Parti. Zaferi yalnızca bir seçim zaferi değil, aynı zamanda siyasi bir aydınlanma anıydı. Paranın artık bir garanti olmadığını, İsrail'e otomatik sadakatin artık sorgusuz sualsiz olmadığını ve Demokrat Parti'nin artık Amerikan solunun vicdanı üzerinde tekel sahibi olmadığını gösterdi.
Rakiplerinin resmettiği uçak, eski düzeni yıkan bir sandık sembolü haline geldi. Rakiplerinin seçmenleri sindirmek için kullandığı imge, olası bir değişimin metaforuna dönüştü. Dönüşüme dirençli gibi görünen mavi eyalet New York, Mamdani'nin seçimi sırasında geleneksel sadakatlerde bir çatırdamaya sahne oldu. “İsrail'e gideceğim” yerine “New York'ta kalacağım” demeye kim cesaret edebilirdi? Mamdani bunu yaptı ve başardı, dolaylı olarak seçmene sadakatin lobiye sadakatten daha önemli olduğunu ilan etti.