Hazım Sağıye
TT

Yenilgiler döneminde tarihe göç

7 Ekim 2023 operasyonunun başlattığı savaşta “direniş ekseni” güçleri neden yenildi? Bu yenilginin sonucu olarak, Arap Maşrık (Levant) rejimleri ve toplumları neden daha da acı ve şiddetli olabilecek ikinci bir yenilgiye sürüklendi? Bu bölgenin koşulları, halklarının tarihinde eşi benzeri nadiren görülmüş bir sıkıntı, iflas ve parçalanma düzeyini neden açığa çıkardı? Şu anki çaresizlik ve güçsüzlük durumumuza neden düştük? Bu siyasi, ekonomik ve sosyal felaketten kaçınılması için neler yapılabilir? Hangi fikirler çöktü ve bu deneyimin sonucunda içinin boş, kendisini benimsemenin zararlı olduğu ortaya çıktı? Bizde hangi fikir ve eylemlerin eksik olduğu ve bunları benimsemekten fayda görebileceğimiz ortaya çıktı? Kendimize, İsrail'e ve dünyaya ne diyoruz?

Bu ve benzeri sorular, modern, rasyonel zihnin güncel Arap düşüncesinin üzerine eğildiğini görmeyi arzuladığı sorulardır. Bu kaygıya, geleneği koruma arzusundan dolayı, zaman zaman İsrail'e yönelik hakaretlerin veya onunla olan çatışmanın tarihinin hızlıca bir hatırlatılmasının eşlik etmesinde de bir beis yok. Her ne kadar bu ikisi de muazzam ve sıkıcı bir tekrar mirasına fazla bir şey katmasa da. Ancak, bu zorlayıcı sorularla yüzleşmek isteyenler, çok geçmeden umutsuzluğa ve hayal kırıklığına uğrar, kendilerini, İsrail'i, ABD'yi, Oryantalizmi, Oryantalistleri vb. kınamanın mutlak ve milyonuncu kez bile olsa, tarihin derinliklerine dalmakla süslenmiş egemenliğiyle kuşatılmış bir halde bulurlar

Aramızdaki en köktencilere gelince, ikiz kardeşimiz olduğu iddia edilen ebedi doğruluk ve masumiyeti kanıtlamak için tarihe ya da tarih olarak kabul ettiği şeye başvuran bu iddialı tipin de en köktencileridir.

Gerçekten de geçmişi bugünün zihni ve standartlarıyla düşünmekten daha kötü bir şey yoktur; belki de bugünü geçmişin zihni ve standartlarıyla düşünmekten bile daha kötüdür.

Uluslararası Direniş Alimleri Birliği Başkanı Şeyh Mahir Hamud, 8 Aralık 2025 Pazartesi günü Lübnan merkezli el-Ahbar gazetesinde “İbrahim'in Oğulları Kimlerdir?” başlıklı bir makale yayınladı. Makale, Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Papa 14.Leo ile görüşmesinde Hz. İbrahim'e yaptığı atfa bir yorum niteliğindeydi. Ancak makalenin daha derin amacı, biz yenilenlerdeki yenilgi hissinin baskısını hafifletmekti. Zira bazılarının, “haklı veya haksız olarak”, düşman lehine önemli bir güç dengesizliğinden bahsetmesi, onlara “İslam'ın ilk dönemlerinde güç dengesinin Persler ve Romalılar lehine olduğunu, ancak İslam'ın amaç birliği ve inancının derinliği sayesinde zafer kazandığını” hatırlatan bir yanıtın verilmesini gerektirmektedir.

Oysa yenilgiyi inkar eden sesler, kabul edenden daha yüksek çıkmaya devam ediyor. Dahası, direniş silahına sarılmak gibi bu inkara dayalı felaket çıkarımlar, bölge sakinlerinin varlığını ve ulusal kimliğini tehdit etmeyi de sürdürüyor.

Ancak Şeyh Hamud, büyük çıkarımlarına varmadan önce başka konulara da değiniyor. “İbrahim'in soyundan gelen herkes onun çocuklarından biri olarak kabul edilmez ve günümüzdeki Siyonistler de İbrahim'in çocukları olarak kabul edilemez” diye belirtiyor. Şimdi bu ayrımı, kutsal tarihe temel dönüm noktalarından birine uygulamak, çatışmaya değişmez ve silinmez bir öz kazandırıyor. Buna ilaveten bu, “bizi” tek başına “İbrahim'in çocukları” yaparken “onları” “maymunların ve domuzların çocukları” yapan bölünmeden çok da uzak değil.

Şeyh Hamud'un hamaseti ve inancı, onu hızla İbrahim'i “dünya ve bölgemiz üzerindeki Siyonist kontrolün sembolüne dönüştürmenin ve bu büyük sembolün Siyonizmin uyguladığı işgalin ve adaletsizliğin devam etmesi için yalancı bir şahit yapılmasının” imkansızlığını savunmaya da yöneltiyor.

İsrail ve Siyonizmin, Şeyh Hamud'un hem kendisinin hem de bizim moralimizi yükseltecek çıkarımlara varmaya çalıştığı bu konuyla pek ilgilenmediği oldukça muhtemel. Buna karşılıık yenilgi, gerçekte ve günümüzde yenilenlerin dikkatine sunulması gereken en önemli hususken, bizim durumumuzda bu, sadece bizim İbrahim'in evlatları olma zaferini elde ettiğimiz uzak bir tarihe göç mevsimidir. Dahası yenilgi, neyi bilmediğimizi anlamamızı ve eksik bilgimize dayanarak daha önce yaptıklarımızı tekrarlamamızı engelleyen farklı yollar keşfetmemize olanak tanıyan bir düşünme nedeniyken, bizim için bu, sorumluluktan arınmamız ve yanlışlarımızı inkar etmemiz, böylece varlık olarak bizim onun dengi olduğumuz kadar, bizim dengimiz olan hakkı onaylamamız için bir nedendir.

Bazılarının bu tür metinleri, dikkat etmeye veya etkileşime değmez arkaik ve marjinal metinler olarak gördükleri, odak noktasının ve eleştirinin “modern” partizan veya akademik yazılara yöneltilmesi gerektiğini savunduğu doğru. Ancak, ülkemizdeki ve diğer ülkelerdeki sayısız deneyimle desteklenen gerçek şu ki, bu metinler umutsuzluk zamanlarında daha etkilidir, dahası en tartışılması gereken metinlerdir. Çünkü bunlar, “ana akım söylem” olması gerekenler, marjinal etkili bir söyleme dönüştüğünde, “ana akım söylem” haline gelen metinlerdir. 7 Ekim'in ve “destek savaşı”nın mimarlarının ölçütlerine göre, tabiri caiz ise en köktenci metinler en etkili ve önemli yazılar olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Biz de işte bu tür insanlardan bahsediyoruz.