Beşşar Esed rejiminin devrilişi hem Arap hem de uluslararası sahnelerde birçok soruyu gündeme getirdi ve bu hızlı çöküşü açıklamak için bazıları yeniden komplo teorilerine başvuruldu. Ancak, olayların sıralamasına bakıldığında, yani rejimin yapısı, muhalefetin halk tabanının büyüklüğü ve aldığı bölgesel destek göz önüne alındığında, devrilişinin “sadece zaman meselesi” olduğu anlaşılıyor. Gerçekte Suriye deneyimi, esasen iki önemli değere indirgenen daha geniş ve kapsamlı anlamları ve sonuçları tartışmayı içerdiğinden, devrik rejime ilişkin siyasi duruşun ötesinde, düşünmeyi gerektiren epistemolojik ve etik sorunları gündeme getirdi. Bu değerleri tekit etmek, herhangi bir yönetim sistemini veya biçimini, onunla ne kadar hemfikir olunup olunmadığına bakılmaksızın analiz etmenin temel noktasıdır.
Birinci değer- veya birincil anlam- “aldatma modelleriyle” yüzleşme gerekliliğidir. Eski rejim, kendisine doğasıyla veya İsrail ile gizli ve aleni anlaşmalarıyla tamamen ilgisiz sıfatlar atfeden az sayıdaki rejimden biriydi. İsrail’e karşı direniş ve karşı durma iddiasında bulunurken, aynı zamanda Yahudi devletiyle yaptığı anlaşmalar yoluyla meşruiyetini pekiştirdi ve iktidarını sürdürdü. Kendi halkını varil bombalarıyla öldürmekle meşgul olduğu için rejim içinden jurnaller sonucu gerçekleşen bazı saldırılar da dahil olmak üzere, peş peşe gelen saldırılara tek bir kurşunla bile karşılık vermedi. Arap ve İslam dünyasında, performanslarına, ajandalarına veya birçok kişinin onlara karşı tutumuna bakılmaksızın, İsrail'e karşı duran veya düşmanca davranan rejimlere tanık olduk; örneğin Nasır rejimi gibi. Saddam Hüseyin ve Kaddafi'nin İsrail'e karşı düşmanlığı da inkar edilemezdi, aynı şekilde İran'ın düşmanlığı, Hamas ve Hizbullah'ın İsrail ile çatışmaları da öyle, her ne kadar birçok kişi böyle düşünmese de. Gerçekte hiç öyle olmadan direnişçi olduğunu iddia eden, Golan Tepeleri'ni özgürleştirmek veya İsrail ile savaşmak yerine Suriye halkını boyunduruk altına almayı amaçlayan mezhepçi bir yönetim sistemi kuran Suriye rejimi ise bunun tam aksiydi.
Bu nedenle, İsrail'in Suriye'de büyük çoğunluğu İran veya Hizbullah ile bağlantılı olan bölgeleri seçip hedef alması, Esed'in ordusuna ise dokunmaması şaşırtıcı değildi; zira Esed'in ordusunun hedef alınmaması, liderleriyle yapılan bir anlaşmanın parçasıydı. Ama İsrail daha sonra, rejimin devrilmesinin ardından gücünü tamamen yok edene kadar bu ordunun kalanını hedef aldı. Zira yeni rejimin ılımlılığına, “İsrail'in saldırganlığını önleyen” ama Golan Tepeleri'ni işgal ettiği sürece mutlaka ilişkilerin normalleşmesiyle sonuçlanmayacak bir güvenlik anlaşması imzalamaya istekli olmasına rağmen, bu anlaşmaların bir parçası olmadığını biliyordu. Suriye'de devrilen sadece tartışmalı bir rejim değil, aynı zamanda aldatmaca, yalan ve uydurma kahramanlıktı; bu da kendi içinde daha yüksek bir değeri geri kazanma çabasıdır, çünkü o zaman Arap dünyasından insanların her rejimin gerçek doğasını ve yönelimlerini bilmesi istenecektir. Zira siyasi yollarla ve baskıyla hakları geri kazanmaya çalışan ılımlıların yanı sıra, güç ve silahla hakları geri kazanmaya çalışan aşırılıkçılar da var. İkisi de açık, ancak aldatıcıların devrilmesi Arap dünyasının ilerlemesi için gerçek bir değer temsil ediyor.
Diğer değere gelince “değişim”in değerine olan inançla, insanların ve liderlerin seçimlerinin değişebileceği, kendilerini ve söylemlerini yeniden gözden geçirebilecekleriyle ilgilidir. Yeni Suriye liderliğine, on yıl önce silahı eline aldığından beri fikirleri hiç değişmemiş gibi davranılamaz. İktidara geldikten sonra -ve hatta öncesinde- dünyanın, Nusra Cephesi'nin algıladığından çok daha karmaşık olduğunu, ABD ve İsrail tarafından temsil edilen “kötü güçler” tarafından yönetildiğini keşfettiklerinde kesinlikle değişti. Öte yandan bu dünya, İslamcı grupların savunduğu basit ikiliklerden çok daha karmaşık ve yeni Suriye ile ABD arasında doğan ilişkinin gösterdiği gibi, ihlallere daha yatkın hale geldi. Dahası, Suriye liderliğinin dünyaya, ABD'ye, İsrail'e ve uluslararası güçlere karşı benimsediği yeni söylem, bu liderlerin birkaç yıl önce söylediklerine kıyasla, bu söylemin yapısında gerçek ve temel bir değişimi yansıtıyor. Şüphesiz ki dönüşüm, değişim, fikirlerin ve yönelimlerin yeniden gözden geçirilmesi doğal insani özelliklerdir; hatta bunlar sağlam mantığın bir parçasıdır ve siyasi analizin temel bir unsuru olarak kabul edilmelidir.
Bununla birlikte, bu durum, söz konusu açık ve duyurulmuş değişimin eleştirel bir şekilde okunmasını engellemez. Rejimin devrilişinden bir yıl sonra Suriye'de yaşananlar hakkındaki tartışma, uzlaşma ve anlaşmazlık, iki temel değere olan inancı ortadan kaldırmamalıdır. O değerler de aldatmayı reddetmek, değişime ve fikirlerin gözden geçirilebileceğine inanmaktır.