Afrika’nın batısındaki Nijer’de gerçekleştirilen darbenin üzerinden bir hafta geçti. Bu süre boyunca başkent Niamey sokakları, Fransa aleyhinde sloganlarla çınladı. Hafta sonundan itibaren sokaklara çıkan yüzlerce Nijerli, Rus bayrakları açarak ülkedeki Fransız askeri varlığının sonlanmasını talep etti. Elbette bu gösterilerin darbeci yönetim lehine olduğunu söylemeye gerek yok.
Açılan Rus bayraklarının aslında iki yüzü var. İlk olarak, Fransız AFP veya İngiliz Reuters gibi uluslararası haber ajansları, bilinçli bir şekilde sürekli gösterilerdeki Rus bayraklarını göstererek, darbe destekçilerinin Kremlin tarafından yönetildiği gizemini kaşıyorlar. İkinci olarak ise, Nijerli göstericiler de Batılıların sinir uçlarına dokunmak adına aynı bilinçlilikle bu bayrakları sahipleniyorlar.
Her ne açıdan bakarsak bakalım asıl gerçek, darbenin Fransız karşıtı niteliği. Bu düşmanlık öyle bir boyutta ki Nijer’in diğer Batılı askeri ortakları olan ABD ve Almanya gibi aktörlerin ülkedeki varlığını gölgeliyor.
Niamey yönetimi ülkenin uranyum rezervlerini Fransa’ya satmaktan vazgeçmeyi dahi değerlendiriyor. Paris hükümetinin uranyum kaynaklarından yüzde 15’i Nijer tarafından karşılanıyor. Batı Afrika ülkesi, Kazakistan ve Özbekistan’ın ardından üçüncü sırada. Bu kararın ardında Fransız askerlerin Nijer’in devrik Başkanı Mohamed Bazoum’u tutsaklıktan kurtarma girişimi mevcut.
Pek tabii Paris’in planı başarılı olamadı. Fakat vazgeçecek gibi de durmuyorlar. Zira Fransa son 3 senede bölgedeki son ittifakını da kaybetmek üzere. Nijer’den önce Gine, Burkina Faso ve Mali’de düzenlenen askeri darbelerle yönetim değişmişti. Cuntaların ilk işi de ülkedeki Fransız etkisi azaltmak amacıyla, yabancı üslere kilit vurmak oldu. Fransız askerleri söz konusu Afrika ülkelerini birer birer terk etmek zorunda kaldı. Mali’de Fransızca resmi dil statüsün kaybetti. Ve her iki ülke de askeri ve mali yeni ortaklar bulmak adına yüzlerini Moskova’ya çevirdi.
Peki Nijer’i de benzer bir akıbet bekliyor mu?
Bütün iktidar devirlerinde önceki yönetimi yaftalayıp düşmanlaştırma hamlesi göze çarpar. Niamey’in stratejisinde de benzer şekilde önceki yönetim ve ortaklarını Fransız yanlısı olarak damgalamak göze çarpıyor. Ancak bu sadece Nijer’de değil, Burkina Faso, Gine ve Mali için de geçerli.
Öte yandan bu tip iktidar değişikliklerini gözlemlediğimiz üç ülkede de genç askerlerin öne çıktığını fark ediyoruz. Gine’deki Mamady Doumbouya, Mali’deki Assimi Goita, Burkina Faso’daki İbrahim Traore ve Nijer’de darbenin ikinci ismi Amadou Abdramane Fransız ekolünün temsilcisi askeri okullarda yetişmiş.
Sonuç olarak, bugün Afrika’nın batısında yeni bir tip sömürgecilik karşıtı dalgayla karşı karşıyayız. Fransız sömürgeciliği yüzyıl başında fiilen bu ülkeleri yönetiyordu. İlk sömürgecilik karşıtı dalgada ulusal liderler Fransa’nın çizdiği sınırları kabul ederek ülkelerine bağımsızlarını kazandırdılar. Akabinde hür Afrika devletleri Paris’in boyunların mali tasma geçirmesine ses çıkarmadı. Fakat ikinci dalgada Burkina Faso’daki Thomas Sankara gibi isimler Fransız Frangı kullanmaya ve borçlanma ekonomisi sarmalına karşı çıkmaya cesaret etti. Sonuçta öldürüldüler. Bu sefer ise üçüncü bir dalgayla Afrika ülkeleri 21’inci yüzyıldaki askeri tahakküme isyan ediyor.
Artık dünyada Batı’dan başka alternatifler de var. Rusya ve Türkiye askeri alanda, Çin ise ekonomi alanında adından söz ettiren güçler. Afrika alternatifini bulduğu anda Fransa’ya veda etmeye hazır. Bölgedeki darbeler de bu yeni dalganın habercisi.