Her zaman ve dünyanın dört bir yanında, sözcüklerin büyülü anlamlarını kavramsal anlamlarından üstün tutan siyasi ve ideolojik taraflar vardır. Örneğin, “20 kişi askeri bir mevziyi ele geçirdi” demek yerine, “Yığınlar askeri bir mevziyi ele geçirdi” ya da “Göstericilere ateş açıldı” demek yerine, “Göstericilerin üzerine kurşun yağdırıldı” denildiğini görürüz.
Ölçülmesi zor ve kanıtlanması imkansız olan büyülü anlam, kalabalıkları seferber etme ve harekete geçirme konusunda gerçeklerden ve hakikatlerden çok daha kudretlidir. Büyülü anlam bunu, kolektif hayal gücünü ateşleyen ve yanmaya devam etmesini sağlayan doğal veya doğaüstü görüntüler aracılığıyla yapar. Böylece sahte anlatı kutsanır ve ona inanmaya hazır olanların bilinçlerini büyüler. Bu sahte ve kutsanmış dil akışından, yalanları bir kesin bilgi olarak ele alan ve sonra da bu kesin bilgiyi genelleştirme, dolaşıma sokma yoluna giden seferber edilmiş ve yüklenmiş bir atmosfer inşa edilir.
Akıllarını hakem tayin edip anlamsal olandan ziyade kavramsal olana öncelik veren Lübnanlılar, taktiksel bir hedefe ulaşmak ve yanlış bir kesin bilgi yaratmak için abartılarak veya tamamen ters çevrilerek anlamı değiştirilmiş terimlerin tam bir listesini ezberlemişlerdir.
Örneğin, 50’li yıllarda dönemin Cumhurbaşkanı Kamil Şamun'a "izolasyoncu" deniyordu. Yani Lübnan'ı Arap ve İslam dünyasındaki çevresinden izole etmek istediği söyleniyordu. Ancak, Şamun o zamanlar Ürdün, Irak, Suudi Arabistan, Fas, Tunus, Türkiye, İran ve Pakistan ile yakın dostluk içindeydi. Muhalefeti Nasırcı Mısır ve Şam'da kendisine bağlı subaylarla sınırlıydı.
Aynı argüman 80’lerde İran ile savaşında Irak'ı destekleyenlere karşı da kullanıldı. Bilindiği üzere İran'ı destekleyen tek Arap taraf Suriye rejimi olmasına rağmen, Irak’ı destekleyenlere de "izolasyoncular" deniliyordu.
Merhum siyasetçi Kemal Canbolat, Lübnan'daki en muhafazakar ve geleneksel siyasetçi olmasına rağmen hem kendisi hem de ardından başkaları onu ilerici sosyalistlerin lideri olarak adlandırdılar. Oysa 1963'te içişleri bakanı iken o dönemde çok popüler olan "twist" dansını yasaklamış ve Fransız Sanatçı Johnny Hallyday'in Lübnan'dan sınır dışı edilmesi direktifini vermişti. Sosyalistliğine gelince, bu, en ortaçağcı ve tasavvufi fikir ve uygulamalarından bazıları için sözlü bir kamuflajdı.
Federalizm fikri Lübnan'da gündeme getirildiğinden beri, terim kesin olarak "birlik" anlamına gelse de sözlü seferberlik makinesi bunu bölünmeye eşit bir eylem olarak tanımladı. Oysa federalizm çağrısı, herhangi bir siyaset bilimi öğrencisinin bildiği gibi, basit, merkezi bir birlikten karmaşık ve merkezi olmayan bir birlik biçimine geçiş yapma çağrısına eşdeğerdir.
Her halükarda, dille ilgili bu davranış şekli Hizbullah ile görülmemiş bir zirveye ulaştı. Diğer ülkelerdeki dini örgütler gibi Hizbullah da, bizzat Allah’ın bir partisi olduğunu iddia edebildi. Bu durumda işçi sınıfının partisi ya da milletin ve ulusun partisi olduklarını söyleyen diğer partiler onun karşısında sadece mütevazi partiler olarak kalıyorlardı.
Hizbullah ayrıca, Arap askeri ve güvenlik rejimlerinden yenilgileri ve felaketleri başarılı zaferlere dönüştüren ünlü anlatılarını da ithal etti.
Aynı zamanda hem dini hem de mezhepçi bir hizip olmasına ve liderliği münhasıran din adamlarıyla sınırlı olmasına rağmen, ulusal birliğin ve mezhepçilik karşıtlığının teminatı olarak kendini sunuyor ve sununlar buluyor. Bunun da ötesinde, ne zaman silahını Lübnan içinde kullansa, silahının dahili kullanım için olmadığını vurguluyor. Ne zaman Suriyelileri yerlerinden ederek Lübnan'a doğru itse, Suriye'den gelen tekfirci terörle mücadele ettiğinin altını çiziyor. Silahın sadece devletin elinde olması, modern devletle ilgili herhangi bir tanımın bir parçası olmasına rağmen, silahlı olan Hizbullah kendisini devletin bir destekçisi ve ordusunun bir müttefiki olarak takdim ediyor ve onu bu şekilde takdim eden birilerini buluyor.
Ancak Hizbullah’ın anlamı yerle bir etme konusunda yaptığı en önemli şey, Lübnan'ın korunması ve özgürleştirilmesi, onurunun ve iç barışının güvence altına alınması görevini kendisine emanet etmesidir. Ama gerçek şu ki, Lübnan bugün direnişin gölgesinde tanık olduğu aşağılama, yoksulluk ve küçümsemeye modern tarihinin hiçbir döneminde tanık olmadı. Bunlara bir de evlatları ve dini grupları arasındaki iç ilişkilerin parçalanması eklendi ki bu parçalanma, güneydeki Ayn İbl’den Cebel-i Lübnan’daki Kahale, Biblos’un yüksek yerleri ile kuzeyin uç noktalarındaki aşırı gerilimli noktalarına kadar iç savaşı Lübnan yaşamına eşdeğer hale getirdi.
Sıkıntıyı daha da büyüten özellikle bölgemizde kamuoyunu ve düşünen insanları tanımayı reddeden bir zamanda yaşadığımız gerçeğidir. Bu sayede örneğin Iraklı Asaibu’l Ehli’l Hak Genel Sekreteri Şeyh Kays el-Hazali, Hz. Ali’yi öldürenin MOSSAD olduğunu açıklayabiliyor. Hazali’nin bu açıklamasından 3 gün önce de Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, cumhurbaşkanlığına gelişinde babası Hafız Esed’in hiçbir rolü olmadığını, bu makama kişisel ve partizan çabalarıyla ulaştığını açıklamıştı.
Orta ve Doğu Avrupa'da meşhur diktatör rejimleri kuran ve bunlara "halk demokrasisi" adını veren komünistler, Hizbullah'ın başını çektiği bölgemizdeki bu dil devriminin öncüleri karşısında kıskançlıktan mezarlarında bir o yana bir bu yana dönüyorlardır.