Şahsen, erken çocukluk döneminde anaokuluna gitmedim ve neslimin çoğu benim gibiydi. Aile ortamından ilk gerçek çıkış, doğrudan okula doğru olurdu. Açıkça söylemek gerekirse, okul, son yıllardan önce, çocukları hiçbir bilgileri olmadan kabul ederdi. 70’ler ve 80’lerde okullar, işlevi, çocukları yazmaya, okumaya ve aritmetik hesaplama yapmaya yönlendiren sosyal ve eğitsel yetiştirme olan bir kurum olarak öne çıkıyordu.
Tabiki bu dönem, o günlerde bağımsızlığını yeni kazanmış Arap devletlerinin inşasının sorumluluğunu omuzlarına alan bilginler ve yetkin nesiller üretti.
Bununla birlikte, bir takım yeni gerçekleri tanımak önemlidir. Zira bunları tanımadan sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin dördüncüsü olan nitelikli eğitimi sağlamak mümkün değildir. Kabul edilmesi gereken ilk şey şu ki, okul öncesi eğitim aşaması toplumlarımızda hala ikinci planda kalırken, Avrupa’daki eğitim sistemi onlarca yıldır bütün dikkatini okul öncesi eğitim aşamasına veriyor.
Kabul edilmesi gereken diğer bir nokta ise, bugün okulun bizi artık okuma-yazma konusunda sıfır bilgiyle kabul etmemesidir. Günümüzün okulu, çocuğun okuma, yazma ve sayılara karşı temel bir aşinasının olmasını şart koşmaktadır. Böyle bir şart, kısıtlı imkanlara sahip ailelere mensup çocuklar için büyük bir sorun oluşturur; çünkü böyle ailelerin çocuklarını üç veya dört yaşlarında anaokuluna yazdırmaları zordur. Bu da onların öğrenme konusunda zorluklar yaşamasına ve akademik başarılarının düşük olmasına neden olur. Bizce bu, tehdit yönünden önemli bir unsur teşkil etmektedir.
Elbette, birçok çocuğun okul öncesi eğitim almamasını, çocuklar arasındaki fırsat eşitsizliğinin bir tezahürü olarak tanımlamak önemli. Bu tanımı kullanırken, Arap ülkelerinin bu alanda sarf ettiği çabaların görece dengesiz olmakla birlikte, giderek arttığını göz önünde bulunduruyoruz. Bu, okul öncesi eğitimin önemine yönelik farkındalığın arttığının bir işareti olarak değerlendirilebilir.
Bu bağlamda, okul öncesi eğitim aşamasının çocuk için pek çok açıdan önemli olduğuna dikkat çekmek önemlidir. Bunların başında, çocuğun sosyalleşmesini kolaylaştırması ve diğer insanların varlığına alışma sürecine yardımcı olması gelir. Ayrıca, çocuğun katılım gösterme, etkileşime girme, bir arada yaşama ve farklılıkları kabul etme becerilerini geliştirmesine de katkıda bulunur.
Eğitim becerileri açısından, okul öncesi eğitim metotları çocuğa önemli bir bilgi miktarı sunar ve onun öğrenme yeteneğini kullanmasına fırsat tanır; böylece bu bilgilerin atıl kalmasını önler.
Peki, soru şu: Neden her çocuk anaokuluna gitmeli?
Anaokuluna gitmek, artık eğitimin bir parçası ve halkası haline gelmiştir. Bu olmazsa çocuk eğitim hayatında eksiklik yaşar. Bu eksiklik, çocuğun ilerleyen dönemdeki eğitim hayatının sonuçlarına yansır. Çalışmalar, anaokuluna gitmeyen ve pedagojik yönlendirmelere erişim fırsatı bulamayan çocukların yaklaşık dörtte üçünün, başarısız olma ve okulu erken bırakma olasılığının daha yüksek olduğunu göstermiştir.
Öte yandan psikolojik olarak, çocukların aynı sınıf, okul ve ülke içinde eşit fırsatlara sahip olmaması, onların dışlanma ve aşağılanma duygusu hissetmelerine neden olabilir. Bu duygular, psikolojik açıdan dengeli, pozitif ve olumlu sosyal becerileri olan bireylerin yetişmesini engelleyebilir.
Bu verileri göz önünde bulundurarak, toplumlarımızın ve gelecek nesillerin iyiliği ve ülkelerimizin geleceği için bu konunun önemine dikkat çekmemiz ve tüm çocuklara okul öncesi eğitim hakkını sağlamak için çözümler bulmamız gerekiyor. Böylece insan sermayesine yatırım yapılmış, okulu terk etme olgusu engellenmiş ve gelecek nesillerin eşit fırsatlarla yetişmesi sağlanmış olur.
Bu hakkın güvence altına alınmasının büyük bir bütçe gerektirdiğini çok iyi biliyoruz. Ancak, maddi imkânları kısıtlı olan ve çocuğunun anaokulu hizmetlerinden yararlanmasını sağlayamayacak durumda olan bir ailenin çocuğunun kayıt ücretini devlet karşılayacak şekilde özel sektör ile ortaklık kurulabilir.
Özel sektörle iş birliği seçeneğinin birçok olumlu yanı vardır. Bunların arasında çocuklarla ilgili kurumların sürdürülebilirliğinin sağlanması var. Zira bu yerler de ekonomik kurumlardır ve işleyen mekanizmalardan herhangi birinden gelir elde etmeye ve rekabete ihtiyaç duymaktadırlar. Bütün bunlar çocuğun çıkarınadır ve böylece çocuk daha iyi hizmetlerden faydalanır.
Bugünün çocuğunun iki kat ilgiye ihtiyacı var. Çocuklara özsaygı, adalet duygusu ve eşit fırsat hissi duymaları için ne kadar neden sağlarsak o kadar dengeli, pozitif ve yapıcı bir nesil inşa ederiz.