Hazım Sağıye
TT

Arap Maşrık bölgesinde ulus-devletin ötesine mi geçiyoruz?

Özgürlükler, haklar ve çıkarlar konularını, Arap Maşrık (Levant) ülkelerinde ulusal ve demokratik değişime, yani anavatanın yeniden kurulmasına öncülük eden bir lokomotif olarak gören geniş bir kanı var. Burada vatandaşlar meydanlara çıkıyor ve meşruiyeti olmayan, çıkarlarla kirlenmiş bir rejim devrilirken halkın seçtiği ve çıkarlarını ifade eden meşru bir rejim yükseliyor. Sivil ve barışçıl muhalefetin ivmesinin arttırılması ise bu asil ve anlamlı süreci hızlandırıyor.

Bu aslında asil insanlar tarafından savunulan asil bir süreç. Ancak zayıf noktası mevcut anavatanları kaçınılmaz bir sonuç olarak ele almasıdır. Oysa durumun böyle olmamasından ve toplumlarımıza enjekte edilen büyük orandaki zehrin, toplumlarımızın kendisini zehirlemiş ve onları birliği nüfusunun oybirliğiyle kabul edilmiş tek bir toplum olmaktan çıkarmış olmasından korkuluyor. Dahası toplumların devrimleri parçalama kudretinin, devrimlerin toplumları birleştirme kudretinden çok daha büyük olduğu bir aşamaya gelmiş olmamızdan korkuluyor. Bu durum bizi bir adım geriye giderek miras alınan ‘klasik teori’den uzaklaşmamızı ve demokratik gelecek algımızda ve onu inşamızda iki adım ileri gitmenin önünü açmamızı gerektirebilir.

Bugün Suriye'nin güneyinde 2011’deki devrimin bazı özelliklerini yeniden canlandıran, aynı zamanda kadınların varlığını, yerel toplumun enerjisini ve kararlılığını da ortaya koyan cesur bir ayaklanma yaşanıyor. Ancak cevabı ayaklanmanın gidişatını belirleyecek meşru soru şu: Suriye'nin geri kalanı bu ayaklanmanın yardımına koşacak ve onu belirli bir etnik grubun, yani Dürzilerin baskın olduğu bölgesel bir ayaklanmadan ulusal, mezhepler ötesi bir devrime dönüştürecek mi? Süveyda'nın boyutunun ve taraflı coğrafi konumunun, Suriye'nin genel durumuyla ilgili olarak ona taşıyabileceğinden daha fazlasının yüklenmesine olanak tanımadığını söylersek de yeni bir şey söylemiş olmayız.

Her halükarda şu ana kadar gelen işaretler çelişkili. Suriye'de Alevi çoğunluğun bulunduğu Sahil bölgesi dahil olmak üzere birçok yerde muhalif odaklar var, ancak bu odaklar bu yardım görevini yerine getirmekten oldukça aciz. Bir yanda Süveyda protestocularının yükselttiği Suriye ile ilgili ulusal sloganlar, diğer yanda ayaklanmanın ortaya çıkardığı yerel Dürzi semboller bulunuyor. Bu büyük hadisenin kapsamı ve mezhepçi renginin dışında kalanlar arasında nasıl karşılanacağı konusunda iki yönelim var. Birincisi, onu coşku ve destekle karşılayıp, daha büyük bir ulusal çabanın başlangıcı olarak görüyor. Diğeri ise Sünni çoğunluğu temsil etmediği için ona çekincelerle ve şüpheyle yaklaşıyor. Onu iftiralarla çarpıtan resmi propaganda makinesinden bahsetmiyoruz bile...

Bazı protestocuların adem-i merkeziyetçilik sloganını yükseltmeleri önemli bir şey söylüyorsa da birleşik ulusal eylemin karşı karşıya olduğu zorluklar da az değil. Söz konusu zorluklar, devrimin 10 yıl önceki yenilgisinden başlıyor, milyonların sürgünün ardından Suriyelileri etkileyen dağılma ve parçalanmadan geçerek, ülkenin maruz kaldığı yabancı işgaller gerçeğine ulaşıyor.

Bu nedenle, rejimin zayıflığının mutlaka onun çöküşü anlamına gelmeyebileceği iddiası doğrudur. Aynı şekilde maruz kalabileceği ve kendisine ekonomi ve geçim alanında bir acziyetin eşlik ettiği bu zayıflığın indirmeye teşvik ettiği darbeler, merkezini sarsacak bir darbe şeklinde birleşmeyebilir veya birikmeyebilir.

Suriye birleşik yönetilemeyen ama birleşik statüsü değişmeyen bir ülke durumuna düşebilir. Bu durumda hem acı hem de skandal bir gerçekle karşı karşıya kalıyoruz. O da 2011 devrimine karşı elde edilen zafer, birleşik bir ülke olarak Suriye'ye karşı kazanılan bir zaferdi. Galibin gerçekleştirdiği başarıların yolunu döşemesi gereken başka başarılar ve zaferler arayanlara gelince, boş bir arayış içindedirler.

Durum şu ki, ayaklanmanın Dürzi olması onu ne eleştirmek ne de yüceltmek için bir sebep değil. Aksine bu, Türkiye’ye sınırın kuzey bölgelerindekine benzer bir fiili durumun resmidir. Orada da federal sistem çerçevesinde özerklik elde etme arzusunu gizlemeyen Kürtler baskın. Suriyeli Kürtler federalizmin Irak Kürtlerine garanti ettiği bir yönetimi taklit etmeye çalışırken, Maşrık bölgesinin geri kalanı daha dolambaçlı ve daha az anlamlı olsa da benzer hedeflere doğru farklı yollar izliyor.

14 Mart 2005 ve 17 Ekim 2019'da reform ve yenileme yönündeki iki girişimin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından yeni Lübnan yurtseverliğinin uğradığı yenilginin boyutunu çok iyi biliyoruz. Iraklıların 2019'daki ayaklanmasının, tüm aksi iddialara rağmen, Şii olan bir rejim ile yüzleşen Şii nüfusla sınırlı kaldığının da farkındayız. Maşrık bölgesinin dışında Sudan, Yemen ve Libya'da da merkezi olmayan yönetim biçimleri talep eden sesler var.

Belki de politik hayal gücünün artık şehir devletlerinden ilham alması gerekiyor. Bu, ulus-devletle ilgili mevcut kafa karışıklığından sonsuz savaşlara, gerilemelere ve baskıcı tahakküme açık olasılıklardan kurtulmamıza yardımcı olabilir.

Bölge, Birinci Dünya Savaşı'nın ve Osmanlı Devleti’nin yıkılmasının ardından ulus-devletler kurarak daha önce o dönemin ruh haline direnmişti. O dönemde söz konusu ruh hali, ‘bölünmeyi’ ifade ettiği ve ‘sömürgeci bir projeyi’ yansıttığı gerekçesiyle, daha büyük bir vatan ve millet adına reddedilmişti. Bugün, ölü bir kültürle desteklenen rejimlerin ulus-devletlerin içini tamamen boşaltmayı, daha küçük vatanları parçalamayı ve yerle bir etmeyi başarması ile birlikte zamanın ruh haline karşı bir daha mücadele etmemek daha iyi olabilir.