Abdurrahman Şalkam
TT

Deprem: Anlam sarsıldığında...

Yeryüzündeki her şey; bedenler, ruhlar ve eşyalar durmadan sallanır. Ancak yer sallanıp büyük gürültüsü yukarıdakilere çarptığında, büyük küçük insanları koruyan binaların üstlerindeki çatılar çöktüğünde ölüm, yıkım ve dehşet felaketi iner.

Depremler doğal afetlerdir. Ancak vurunca, taşları kırınca ve insanları öldürüp yaralayınca bilinir ve dereceleri ölçülebilir.

Her deprem, nerede meydana gelirse gelsin, etkileri afet bölgesine yakın ve uzak olan tüm insanlara yayılır.

Irk, dil ve kavgalar bir yana, yeryüzü insanlık ailesinin evidir. Savaş felaketlerinde insanlar ihtilafa düşer. Her birinin bir safı olur. İnsanlar birilerini övenler ve eleştirenler ile destekleyenler ve karşı çıkanlar arasında bölünür. Ancak toprak öfkelendiğinde ve üzerinde yaşayanları vurduğunda duygular kucaklaşır ve depremin olduğu yere yakın ve uzaktaki kalplerde acı, üzüntü ve empati birleşir. Mekanların bedenleri, kalpleri ve duyuları vardır. Bazıları canlıdır. Onu görürsünüz ve sizi gördüğünü hissedersiniz. İçinde yaşayan ya da kendisine yaklaşan herkes için özel bir dil oluşturur.

Marakeş, bugün resmi olarak Mağrib (Fas) adını taşıyan ülkenin yüzyıllar boyunca adı olan şehirdir. Latin dillerinde hala ‘Morocco’ olarak kullanılmaktadır. 8 Eylül Cuma akşamı şehir merkezi ve çevre beldelerde bir deprem meydana geldi. Genç-yaşlı ve kadın-erkek demeden yüzlerce insanı alıp götürdü. İnsanlar tarafından inşa edilen ve zamanın renklendirdiği binalar yıkıldı. Tarih orada yaşayanların büyüklüğünü döktü.

Marakeş’te herkesin ve her şeyin söyleyecek bir şeyi vardır. Kentin merkezinde bulunan Câmiu'l-Fenâ Meydanı, insanın yaratıcılığından doğan bir insanlık eseri olarak karşımıza çıkıyor.

Bu meydan, bilinen küçük varlık sahnesinde hareketli bir dil taşıyor. Küçükten büyüğe sıradan insanlardan kimileri hayvanlarıyla bir dost şefkatiyle oynuyor. Maymunlar, yılanlar ve daha pek çok canlı görülüyor. Terbiyecilerinin bakışları ve gülümsemeleri, ziyaretçilere sevinç dalgaları yayıyor ve tebessüm getiriyor. Müzisyenlerin her biri ise izleyicileri ve geçenleri büyüleyen bir müzik grubu oluşturuyor. Bu kibar ve sıradan insanlar size maddi bir karşılıkla bir şey satmıyorlar, aksine onlara verdiğiniz birkaç dirhemle size ihsanda bulunuyorlar. Tüccarlar ve küçük lokanta sahipleri, faytonuna binen güler yüzlü adam ve şehri dolduran beyler ve hanımlar; her biri hareket edip gülümseyerek size kardeşlik, sevgi ve hoşgörü bağı uzatan birer kitaptır.

Marakeş şehri, yılların musibetlerinin pasının değmediği eski bir varlığın tezahürü olarak gerek Fas’ın her şeyini, gerekse içindeki Arapları ve Amazigleriyle insanlarını yoğun bir şekilde ifade eden bir semboldür. Bilim, felsefe, yaratıcılık, fetihler, cihad, edebiyat, sanat ve hoşgörünün muhteşem bir birleşimidir. Toprağı sallandığında, sadece batıda ve doğudaki kardeşleri değil, Akdeniz’in öteki yakasında bulunan uzak-yakın milyonlarca kişinin kalbi titrer.

Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar tarafından meydana getirilen Endülüs medeniyeti, İbn Rüşd, İbn Hazm, Musa bin Meymun, İbn Arabi, Ziryab, İbn Zeydun, Vellade ve onlarca hatta yüzlerce kişinin bulunduğu Marakeş olmasaydı var olabilir miydi?

Batı Afrika’da Maliki mezhebiyle İslam’ın yayılması, tasavvuf tarikatlarının intişar etmesi ve Arap dilinin yaygınlaşması; bunların hepsi Marakeş’in eşsiz kaynağından gelen bir akıntıydı. Bu menba asla kurumaz. Filozofların, düşünürlerin, edebiyatçıların, yazarların ve sanatçıların ihsanı Arapça, Fransızca ve İspanyolcada tüm sınırları aşıyor.

Marakeş ve çevresi sarsıldığında, Arap dünyasının en batısı (Maşrık) ve en doğusundaki (Mağrib) kalpler de onunla birlikte sarsılır. Çünkü gönüllerde bir yeri vardır. Depremlerde binalar yıkılır, enkaz altında insanlar ölür, üzüntü hakim olur, yaralıların imdadına yakındaki ve uzaktaki kişiler yetişir. Ancak şiddetli bir deprem sadece yapıyı değil ismi de sarsar. Şehirlerin yapıları vardır. Taşını tarih, balçığını yaratıcılık, suyunu fikriyat ve çabasını yıllara dayanan akıl oluşturur. Marakeş sallandığında ve binaları çöktüğünde Bağdat, Tunus, Cezayir, Kahire, Riyad, doğusu ve batısıyla Trablus, Hartum ve diğer yerler duygulanır. Bütün bu yerlerde Marakeş’in birçok yüzü, kokusu, melodileri ve akıl sesleri vardır. Depremler Richter ölçeği adı verilen bir aletle ölçülür. Ancak bir de insan ölçeği vardır. Bunu jeologlar okuyamaz. Sadece titreyen yerin zamanının enginliğinde dolaşan, kıyıları, dağları, ovaları ve derinlikleri geçenler ve yerin varlığını yaşayanlar bunu okuyup hissedebilir.

Ömür bir solukta kaybolabilirken

Toprak da bir noktada kayıp gidebilir

Böyle söylemiş şairlerin sultanı Ahmed Şevki…

Felaket büyük; mağdurlar kardeştir, vatan kıymetlidir. İsmin sarsılmaz yapılar olan kökleri ve dalları vardır. Ancak felakete yaklaşıp Marakeş ve halkının başına gelenleri yazmaya çalışan kalem, Richter ölçeğinde yazılandan daha sert ve şiddetli bir sarsıntıyla karşılaşıyor.

Marakeş’i birçok kez ziyaret ettim ama bir tanesi unutulmazdı. 1983 yılında Marakeş’teki Cadi Ayyad Üniversitesi’nde, aralarında düşünür Dr. Muhammed Abid el-Cabiri’nin de bulunduğu Arap düşünür, siyasetçi ve aydınların katıldığı bir sempozyum düzenlenmişti. Sempozyumun konusu siyasi ve entelektüel olarak Arap dünyasının yaşadığı krizleri ve bir çıkış yolu olup olmadığını tartışmaktı. Mekanın ezici bir varlığı vardı. Bazı Faslı kardeşler, tarihin yarattığı ve tarihin yazıldığı Marakeş’in yapısından bahsetmişti. Marakeş kentiyle ilgili o etkinlikte edindiğim tarihi, kültürel ve siyasi bilgilerin, o sempozyumun resmi oturumlarındaki konuşma ve tartışmalardan edindiğim bilgilerden çok daha önemli olduğunu söylemek isterim. Zira bu oturumlarda bölgemizin tanık olduğu ve bir türlü geçmek bilmeyen krizlerin ele alındığı tüm teorik etkinliklerde söylenenler tekrar edilmişti.

Bugün tüm duygular ve kalemler Marakeş’i gösteren bir pusuladır. Onların başına gelen felaketin acısı paylaşılıyor. İnsanı, binaları ve sembolleriyle Marakeş’i vuran depremin uzandığı kalpler titriyor.