Suriye ulusal devletinin bağışıklığı halen zayıf. Suriye’nin kuzeydoğusunda Arap aşiretleri ile sözde Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasındaki kriz yeniden patlak verdi. Tehlike kuzeyde İdlib’e, Halep’in kuzey kırsalı ile Lazkiye’nin kırsalına kadar uzanıyor. Aynı zamanda Suriye’nin güneyindeki Dera ile Süveyda’da da olaylar alevleniyor. Böylece Suriye’deki kriz üçgeni netleşiyor.
Suriye’de neler oluyor? Ve neden şimdi? Ufukta istikrar, barış ve Suriye devletinin ulusal konseptine yeniden dönmesi yönünde umutlar ve istekler belirdikten sonra tekrar geriye gitmek kimin menfaatine?
Aslında şu zamanda kendini güçlü bir şekilde ortaya atan pek çok soru işareti var. Zira Suriye topraklarındaki sonuçlar, son aylarda görülen gelişmelerle uyuşmuyor. Öyle ya; Suriye geçtiğimiz mayıs ayında Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde düzenlenen Arap zirvesinde Arap Devletleri Ligi’ne (Arap Birliği) tam üyeliğini geri almıştı. Bir Arap-Suriye uzlaşmasına tanık olmuştuk ve ‘adıma karşılık adım’ ilkesi üzerinde anlaşılmıştı. Buna Arap diplomasisi düzeyinde karşılıklı turlar ve ziyaretler eşlik etmiş bu da Cidde, Amman ve Kahire’de düzenlenmiş olan ve Bağdat’ta bir sonraki toplantısına hazırlanan Arap İrtibat Komitesi aracılığıyla bir Arap-Suriye uzlaşmasının yolunu açmıştı. Bunun yanı sıra Şam ile diğer Arap başkentleri arasındaki diplomatik temsilde de istikrar sağlanmış ve bu bazı ülkelerde, başkent Şam ile resmî ilişkilerini yeniden kurma konusunda istek uyandırmıştı.
Bu veriler, Suriye’nin güçlü bir şekilde döndüğüne, yaranın neredeyse iyileştiğine ve mültecilerin vatanın havasını ve Şam’ın tatlı kokusunu soluyarak yurtlarına döneceklerine işaret ediyordu. Gelgelelim sonuçlar farklı çıktı. Kargaşadan beslenenler bu durumdan hoşlanmadı ve kısa bir süre sonra kriz Suriye’nin kapılarını yeniden çaldı. Arap dünyasının kalbinde önemli bir jeopolitik konumu temsil eden bu ülkenin istikrarsızlığı için adı konmamış bir anlaşma var sanki. Bu defaki olayların özelliklerini okuyacak olursak, elbette güneyde Dera’daki olaylar üzerinde duracağız. Malumunuz Dera, 15 Mart 2011’deki gösterilerin ilk kıvılcımının çıktığı şehir. Aynı şehir şu an da gösterilere sahne oluyor. Zaman farklı olabilir ama bu sahnelerin kargaşayla yıkıma götüren ve Suriye’yi kalıcı olarak sakat bırakan laboratuvar raporlarının yeniden çıkmasından korkuluyor.
Kuzeydoğuda SDG ile Arap aşiretler arasındaki krize gelecek olursak; görüş dairesi genişliyor ve dış etkinliği dayatma, petrol ve gaz kaynakları ile tarım ürünleri üzerinde kontrol kurma yönündeki müdahaleler ve girişimler artıyor. Bu bölgede SDG adlı yapıya verdiği sürekli destek sayesinde ABD oyuncusunun ayak izleri görülüyor. Washington’ın gündeminde, ABD’nin varlığını mümkün olduğunca uzun tutma amacı çerçevesinde ‘Suriye’de kriz ve istikrarsızlık’ başlıklı sabit bir madde var. Dolayısıyla hazır Amerikan tarifleri, üretmek için büyük bir çaba sarf etmiş olduğu DEAŞ örgütüyle mücadeledeki rolünden başlıyor. Bunu, el-Hol Kampı sorununu bitirmemesinden de gayet iyi anlıyoruz. Bu kamp, her geçen gün genişleyen yeni bir DEAŞ nesli doğuruyor. Son günlerde Suriye ordu güçlerine yönelik tekrarlanan DEAŞ saldırılarına ve onlarca Suriyeli askerin hayatını kaybetmesine de tanık olduk.
İdlib’deki krizin belirtileri de çok uzakta değildi. Olaylar peş peşe patlak verdi. Orta Asya’dan gelen ve el-Kaide ve el-Nusra’ya bağlı terörist gruplar, Suriye devletiyle çatışma fitilini ateşleme konusunda zamanla yarışıyor. Bunlar, İdlib şehrinin, dış dünyaya açılan bir kapı olarak sahip olduğu anlamı gayet iyi biliyorlar. İdlib acı çekerken, Suriye bedeninin sıhhat bulamayacağı gerçeği tarih boyunca bilinir.
Bu kasvetli tabloda dikkat çeken şey, iyimserlik oranının giderek azalması ve küresel krizlerin artık Suriye içine de yansımasıdır. Bu bir nüfuz, irade ve çıkar mücadelesidir. Washington, ne kadar ilgisini çekerse çeksin doğuya tam anlamıyla bir dönüş gerçekleştirmeyecek. Onun Ortadoğu’da kalma hayali, büyük uluslar oyununun bir parçasıdır. Fırat Nehri’nin öbür kıyısında Moskova, etkinlik alanını genişletmek, çıkarlarını korumak ve Çarların Doğu Akdeniz’deki sıcak sulara inme hayalini gerçekleştirmek için tetikte bekliyor.
Öyleyse tarihî Rusya-ABD çekişmesi ile terörist grupların sınır ötesi hayalleri arasında Suriye, bölgenin kalbinin nabzının yoklandığı bir deneme tahtası ve Arap ülkelerinin son aylarda üzerinde anlaşmaya vardığı yeni siyasi mimariyi yıkacak yeni bir kargaşa, yıkım ve cinayet baharı başlatmak için bir hedef noktası olmaya devam ediyor. Bu noktada Suriye’de yaşananların boyutlarını iyi anlamalı; doğrudan ve dolaylı mesajlarının üzerinde durmalıyız. Belki bunun asıl göstergesi, sözde Arap Baharı’nın halen küllerin altında köz olmasıdır. Belki yapay da olsa tutuşmaya hazırdır ama doğru zamanı bekliyordur. Bu yüzden olayları öngörmeli, geçmişten ders almalı, Arap ulusal güvenliğini korumak ve Suriye’nin bir kez daha yangınlara sürüklenmesini önlemek için toplu ve hızlı hareket etmeliyiz. Aksi takdirde kıvılcımları Arap bedeninin diğer kısımlarına sıçrayabilir.