Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Dünya, insan, sanat

Sanat nedir sorusu, her zaman için  insanlığı meşgul eden  kadim bir problem olduğu gibi,  insanlığın önünde  duran en kadim meydan okumalardan biri olarak önümüzde durmaktadır.  Sanat, içinde yaşadığımız dünyaya ve ait  olduğumuz insanlığa bağlı olma ve bağlanma tecrübesidir. İnsanlıkla bağları kopan veya zayıflayan, yaşadığı dünyaya karşı duyarsızlaşan ve duygusuzlaşan biri için sanat hiçbir anlam ifade etmemektedir. Sokak hayvanlarına karşı yapılan  eziyetler, kadınlara yönelik cinayetler, dünyanın ekolojik dengesinin bozulması,  dünyadaki ormanların giderek azalması ve doğal çeşitliliğin her geçen gün tükenmesi gibi  büyük problemler karşısında  insan, ruhunda derin acılar çekmektedir. Sanat, büyük dünyanın, doğanın ve insanlığın yaşadığı problemler karşısında büyük altüst oluşlar yaşamakta, dünyaya, doğaya ve insanlığa ait olduğu bilincinin yeniden farkına varmakta, harekete geçmek için kendisinde   güç ve motivasyon  hissetmektedir. Sanat, insanlığı, dünyayı ve doğayı ruhumuzda hissettirmektedir. Bir sanat eseri, bedenimizi ve ruhumuzu, duygularımızı ve düşüncelerimizi dünyaya, doğaya ve insanlığa bağlamaktadır Sanat, hayattan, doğadan ve insanlıktan kopmamıza engel olmakta, bizim onlarla bağlantımızı bir şekilde sağlamaktadır.

Sanat, ben ve biz duygusunu ve düşüncesini birlikte inşa etmektedir. Ben olarak  özgür birey konumunda olgunlaşmamıza ve gelişmemize imkan sağlayan  sanat,  kendi benimizden  diğer benlere ulaşmamıza yol yaparak  diğer benlerle birlikte biz olmamızın altyapısını oluşturmaktadır. Sanatta yol, benden bize, yerelden evrensel doğru  uzanmaktadır. Mozart’ın   besteleri, Goethe’nin  Faust’u, Kant’ın felsefesi,  Van Gogh’un resimleri, Shakespear’in oyunları, Hayyam’ın Rubailer’i, Erasmus’un  hümanizmi, Voltaire’in aydınlanmacılığı,  sanatın her alanda  ben olarak kendimizi gerçekleştirmemizi ve diğer benlerle  biz olmamıza imkan yaratan insanlığın evrensel insani yapıtlardır.  Doğaya, dünyaya ve insanlığa bağlanmak  ve bağlı kalmak için, evrensel  sanat yapıtlarından doya doya  beslenmek lazımdır.

Bir şiir, şarkı, roman, resim veya heykel,  bize dokunmakta ve duygulandırmaktadır.  Balzac’ın Vadideki Zambak’ını okuduktan sonra, Monet’in  Nilüferler tablosunu gördükten sonra, Nazım Hikmet’in şiirlerini okuduktan sonra, Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt’ünü okuduktan sonra, kişi, artık eski kişi değildir. Sanat eseri, insanı değiştirmekte, geliştirmekte, olgunlaştırmakta ve özgürleşmektedir. Sanat, ruh ve bedenimizi birlikte  değiştirerek varlığımıza  yerleşmektedir. Sanat, değişimci ve yenileyici bir tecrübedir. Düşü, düşüncesi ve duyarlılığı olmayan, yaratıcı hayal gücü potansiyelini harekete geçirmeyen kişiler, kendilerini sanatın değiştirici gücüne  kapatmaktadırlar. Sanat tecrübesi, insanın yenilenme ve değişme arayışıdır.

Sanatçı, duyan, düşleyen, düşünen ve yapan bireydir. Özgür bir düş, duygu ve düşünce dünyasına sahip olan birey, sanat yapabilir ve yapılan sanatı düşünebilir. Sanatçı, sadece duyduğunu ve düşlediğini yapan değil, aynı zaman eseriyle de  diğer insanlara düşlettiren, farkındalık yaratan, sarsan, hissettiren ve düşündürten kişidir. İnsanları mekanikleştiren, donduran, mankurtlaştıran inançlara, klişelere, bedeviliğe, paçozluğa, kalıplara, popülizme ve lümpenliğe karşı sanat, insanı dinamikleştirmekte,  canlandırmakta, düşten, düşünceye, düşünceden davranışa giden bir yol şeklinde harekete geçirmektedir. Tiyatro, resim, heykel, müzik, şiir, edebiyat,  sinema ve bütün sanat dalları insanın, dünya, doğa ve insanlık karşısında buz gibi donmamasını, sıcak  ve ince bir ruhla harekete geçmesini sağlamaktadır.Sanat, insanı değiştirdikçe, insan da doğayı ve dünyayı geliştirecektir. Dünya, insanlık ve doğa, sanatla güzelleşmekte, gelişmekte ve özgürleşmektedir.

Sanat, mağarada gerçekleşmez. Sanat, diğer insanlarla, doğayla ve dünyayla aktif ilişki, etkileşim ve ilgiler kurmak sonucu  tecrübe edilmektedir.Kültürel ve sanatsal faaliyetler, insani farklılıkları biraraya getirmekte, farklı insanların  biraraya gelerek dünyaya, doğaya ve insanlığa dair bütün çoğulculuğun  görülmesini, fark edilmesini ve anlaşılmasını sağlamaktadır.Bir sanat eserini görmeye gidenler, sanatı paylaşmak konusunda ortaklaşmalarına rağmen, sanat eserine yüklenilen anlamlar konusunda ise  farklılaşmaktadırlar. Sanat, insani birliği ve çoğulculuğu birlikte sağlayan  çok değerli bir tecrübedir.

Günümüzde dünya ve toplumlar çölleşmektedir. Popülizm, fanatizm, cinsiyetçilik ve hayata düşmanlık, insanları kamplaştırmakta, çatıştırmakta, aptallaştırmakta, ahlaksızlaştırmakta, ruhsuzlaştırmakta ve çürütmektedir. Siyasetin,  yalanların ve gücün yozlatırıcılaştığına ve aptallığına karşı insanlık, sanattan ilham alarak aklını, ruhunu, duygularını, inançlarını, tercihlerini özgürlükten, çoğulculuktan, akıldan, bilimden, felsefeden yana olacak şekilde ve içerikte yenileme imkanına sahiptir. Sanatla doğaya, dünyaya ve insanlığa bağlanarak sanatın ışığını  hayatın ışığın yapmak şeklinde çetin bir meydan okuma önümüzde durmaktadır.