Cemal Abdunnasır’ın 28/09/1970 Pazartesi günü hayatını kaybetmesinin üzerinden 53 yıl geçti. O günün, en önemli küresel olayların kayıtlarında ayrı bir yer tuttuğu aşikâr. Zira olay sıradan bir başkanın ölümüyle ilgili değildi. O, Arap dünyasının içinde ve dışında gerek avam tabakadan gerekse üst tabakadan pek çok insanının muhalif olduğu bir liderdi. Öyle ki, Abdunnasır’ın tutumu ve politikaları değerlendirilirken ve aynı şekilde bir başkan ve bir birey olarak kendisi hakkındaki düşüncelerde hala görüş ayrılıkları yaşanıyor. Bununla birlikte, muhalifler ve destekçiler arasında şu konularda neredeyse tam bir mutabakat var:
Abdunnasır sıradan biri olmamıştır. Öncelikle Mısır’da eşi benzeri görülmemiş bir yönetim modeli oluşturmuştur. Birçok düzeyde hızla popülerleşerek Arap dünyasında ses getirmiş, oradan İslam dünyasına ve daha sonra üçüncü dünya ile genel olarak gelişmekte olan ülkelere ünü yayılmıştır. En nihayetinde de küresel çapta bilindik bir sima olmuştur. Bu yüzden, resmi olarak 24 Haziran 1956’da başlayıp öldüğü güne kadar Mısır’ı ancak 14 yıl boyunca yöneten Cumhurbaşkanı Abdunnasır, dünya çapındaki araştırma ve çalışma merkezlerinde incelenen bir olgu haline gelmiştir.
O dönemde Abdunnasır’ın yardımcısı olan Muhammed Enver Sedat ölüm haberini verince, haber yayılır yayılmaz Mısır’da ve Arap ülkelerinin birçok şehrinde ve köyünde insanlar öbek öbek toplanarak Abdunnasır’ın ölümünün ardından ne olacağını ve buna yönelik tepkileri takip etmek için kulaklarını radyolara ve gözlerini televizyon ekranlarına kilitlediler. Bu insanlar gibi Bingazi’deki El-Hakika Basın, Basım ve Yayınevi çalışanları da binanın bahçesinde toplanmıştı. Bu sırada içlerinden biri öfkeyle bana doğru bağırarak “O’nu öldüren sizlersiniz” dedi. Ne kastettiğini hemen anladım ve meslektaşımın -kendisi o dönemde gazetede editörlük yapıyordu ve daha sonra medyada üst düzey pozisyonlarda çeşitli sorumluluklar üstlendi- mazeretini buldum. Abdunnasır’ın, o dönem Ürdün ordusu ile Filistinli gruplar arasında çıkan kanlı çatışmaya bir son vermek üzere topladığı Arap zirvesinin ardından Kahire’ye en son veda eden Arap liderlerden dönemin Kuveyt Emiri Şeyh Sabah es-Salim es-Sabah’ı uğurlama merasimi biter bitmez kalp krizi geçirdiği biliniyordu.
Duygusal açıdan bakıldığında, Abdunnasır’ın ölümünün zamanlaması ile o dönemde Ürdün’ün trajedisini sona erdirmek için gösterdiği yoğun çaba arasında bağlantı kurulması anlaşılabilse de mantıken bakıldığında böyle bir bağlantıyı kabul etmek imkansızdır. Söz konusu meslektaşım daha sonra bu konuda benimle aynı kanaate vardı. Ancak aynı zamanda 1948 savaşında subay olduğundan beri Abdunnasır’ın ruhunda Filistin yarasının kanadığı konusunda da hemfikir olduk. Abdunnasır, kendi gözleri ve diğer Mısırlı ve Arap subay ve askerlerin gözleri önünde bir Arap ülkesinin kaybının trajedisini yaşıyordu. Filistin meselesinin, Mısır’ın Arap dünyasıyla ilgili politikalarının ve uluslararası tutumlarının temel eksenlerinden biri olarak nasıl şekillendiği daha sonra anlaşılacaktı. Bu süreç, Süveyş Kanalı krizi ile başlamış ve Cemal Abdunnasır’ın, Mısır’ı Batı nüfuzuna boyun eğdirme girişimlerine yanıt olarak kanalı millileştirme kararı almasıyla hız kazanmıştı. Ardından, Ekim 1956’da Süveyş Savaşı patlak verdi. 1967 yılı geldiğinde bu çatışma 5 Haziran Savaşı ile zirveye ulaştı ve Arap dünyasının ciddi şekilde yenilmesiyle sonuçlanarak Mısır, Suriye ve Ürdün topraklarının büyük bir kısmının işgal edilmesine yol açtı.
1948 Nekbe yarası Abdunnasır’ın kalbinde hiç kapanmayan bir yara iken, 1967 yenilgisinin yarası iltihaplanmaya devam eden çıbandı. Bu yara iyileşse bile acısı onun kolunu kanadını kırmakla kalmadı, aynı zamanda bir lider olarak gururunu da zedeledi. Cemal Abdunnasır 53 yıl önce aramızdan göçüp gitse de kendisini görmeyen, duymayan ve belki de yeterince bilmeyen nesiller arasında bile olumlu ya da olumsuz her zaman varlığını sürdürdü.