Son 24 saat içerisinde İsrail’de herkesi şaşırtan bir gelişme yaşandı.
Genellikle Ramazan ayı gibi Müslümanlar için kutsal olan zamanlarda İsrail hep Filistin’e saldırır, bu hayatın olağan akışı içinde normal görülür, İslam dünyası tepki verir, Batı İsrail’e karşı şefkatli kınamalar yayınlar, olan Filistinli sivillere olur ve birkaç gün içinde hiçbir şey olmamış gibi herkes hayatına devam ederdi. Ancak bu kez tersi oldu…
Filistin toprağı olan Gazze’de, yönetimi elinde bulunduran HAMAS’ın askeri kanadı İzzettin Kassam Tugayları, İsrail’e karşı, “Aksa Tufanı” adı verdikleri bir saldırı başlattı. İsrail’e 2000’den fazla roket atıldığı, 22 İsraillinin öldürüldüğü, çok sayıda yaralının olduğu, HAMAS’ın İsrail’de bazı noktaları ele geçirdiği haberleri saniyeler içinde dünya gündemine yerleşti.
HAMAS, büyük bir direnişin başladığını ve tüm Arapların kendilerine destek vermesi gerektiğini duyurdu.
İsrail Başbakanı Netanyahu, bunun bir savaş olduğunu ve en ağır karşılığın verileceğini belirtti.
Her durum ve şartta meseleye kendi zarar görmeyecek şekilde müdahil olan İran, Hizbullah kısa süre içerisinde “siyonizmin sonunun geldiği” hatırlatmasıyla konuya dair bilindik yorumlarından birini yaptı.
Saldırı, İsrailliler için kutsal olan Yom Kippur’a denk getirildi. Çünkü Yom Kippur, dini bir bayram olması yanında, 1973 Arap-İsrail Savaşı’nın da yıl dönümü. Bu savaş sonunda, maalesef Arapların direnişine rağmen İsrail kuruldu, Ortadoğu ve Filistin için bu bir anlamda sonun başlangıcıydı, ABD girişimiyle Camp David Sözleşmesi, savaşın İsrail kazançlarıyla sonlanmasına hizmet etti. Bu hiç şüphesiz bir dönüm noktasıydı. Peki bugün olanlar da bir dönüm noktası olabilir mi?
Filistin meselesi, üzerine konuşulması oldukça zor bir konu zira Filistin’e aidiyet duyan kesimler için İsrail’in asırlık işgali, meseleye duygusal bakmaya neden oluyor. Elbette duygusal olarak bakmamak da mümkün değil, insanın kendini bildi bileli sürekli zulüm gören, haksızlığa uğrayan insanların yaşadıklarına şahit olup rasyonel davranması kolay değil ve hatta normal de değil.
Bir diğer zorluk, Filistin meselesine kayıtsız kalan ve hatta olan bitene rağmen İsrail’e destek olan siyaset dünyası, sermaye sahipleri, medya dünyasına karşı duyulan öfke nedeniyle oluşuyor. Örneğin, İsrail, Filistin’de tarumar edilmemiş yerleşim birimi, keçi sürüsü, zeytin ağacı, mabet bırakmıyorken, çocukları sürükleyerek gözaltına alıyorken, sivilleri öldürüyorken, elektriklerini kesiyorken, insanları duvar örerek açık hapishanelere hapsediyorken sadece İsrail basınına değil, Batı basınına baktığınızda bile İsrailli sivillerin, Filistinli “militanlar” tarafından duyulan endişelerinin konu edildiğini görünce yine makul davranmak zor oluyor.
Bu zorluklar, bunları doğrudan yaşayanlar için değil dışarıdan izleyenler için…
Bir de bu süreci bizzat tecrübe ettiğinizi düşünün. Makul davranmak kolay mı, yine de makul olunmasını talep etmek zorundayız.
Konuyla ilgili bir diğer zorluk da bölgeyle ilgili ezberlerden kaynaklanıyor, örneğin “zengin Arap ülkelerinin” Filistin için mücadele etmediği ezberinden… Bu ezberin sahipleri, hiçbir şey bilmiyorsa bile en azından Arap-İsrail savaşlarını duymuş olmalılar ancak kendi üzerlerindeki sorumluluktan kurtulmak için böyle bir bahaneye sığınıyorlar, bu fırsatçılık da Filistin meselesine makul bakmayı engelliyor.
Belirtmek gerekiyor ki, Filistin yekpare bir yapı değil. Filistin-İsrail meselesinde, Filistin ve Gazze arasında mücadele, iletişim yöntemleri noktasında farklılıklar var. Dolayısıyla diyalog mu, şiddete karşılıkla şiddetle mücadele mi tartışması, Filistin direnişini de olumsuz etkiliyor.
Unutmadan, Filistin konusunda, kendi konfor alanından çıkmadan “çatışmayın teslim olun” ya da “izzetinizle savaşın, bu onurdur” şeklinde akıl verenler var ki, sanırım hamasetin zirve noktasına da bu kendisine sorulmadığı halde akıl vermek için sıraya girenlerle çıkılıyor.
Tüm bunlara rağmen makul ve sağduyulu olmak, meseleyi oldukça net biçimde görmek ve doğru soruları sormak gerekiyor.
İlk olarak, herkesin aklında beliren soru şu; çok ciddi istihbarat gücü olan İsrail, nasıl bu denli bir güvenlik açığı yaşayabildi? İsrail’in saldırıya davetiye çıkarmak için güvenlik zafiyeti gösterdiğini söylemek pek mümkün değil zira İsrail zaten pervasız, haksız ve kendisine haklılık da aramıyor. Dahası, toplumu tedirgin ederek ülkedeki sorunların üzerini güvenlik meselesiyle örtmeye çalışan bir ülke değil zira tüm varlığını kendi vatandaşlarını korumak üzere oluşturmuş bir ülke. Ama yine de dünyadaki en güçlü silahlara sahip olan, çok ciddi askeri gücü olan İsrail’in, 15-20 kişilik HAMAS üyeleri, ellerinde silahlarla İsrail’de bazı noktaları ele geçirirken ne yaptığı, cevaplanması gereken bir soru.
Saldırı sadece Yom Kippur’a denk gelmedi aynı zamanda dönem itibariyle, İsrail tarihinin en ırkçı, aşırılık yanlısı kabinesi döneminde, Türkiye, Suudi Arabistan gibi hem Filistin meselesini önemseyen hem de İsraille normalleşme çalışmalarına olumlu bakan ülkelerin İsrail ile diyaloglarının olduğu döneme denk geldi. Demek ki bölgede bu diyaloglardan rahatsız olanlar var. Bu rahatsızlığın İsrail içinde kaynakları olabileceği gibi İsrail dışında da kaynakları olabilir. İlk akla gelen İran, zira Körfez ve İsrail diyalogları, güvenlik üzerine yapılan çalışmalar, İran tarafından tehdit olarak algılanıyor ve bölgede “normalleşmenin” kendisine zarar vereceğini düşündüğü için, Filistinlilere rağmen, kendi güvenliği için bölgedeki pamuk ipliğine bağlı huzur, olası normalleşmeyi hiç düşünmeden hedef alıyor. İran ve Hizbullah’tan HAMAS’a gelen “sözlü” destek de bir nevi buna işaret ediyor.
Ancak net konuşmak için de erken, süreç meselenin arka planını gösterecektir.
Net olarak bilemeyiz, belki de bu saldırı, sadece HAMAS’a ait bir plandır, bölgede İsrail’le yapılan diyalogların varlığından, kendisinin kenara itilmiş olmasından rahatsız olan, ölüyoruz bari direnerek ölelim psikolojisi ile hareket eden bir HAMAS oluşmuştur, ihtimal dışı da değil.
Bilinen şeyler de var; evet, bugün HAMAS’ın İsrail’e yaptığını, bir asırdır İsrail, Filistin’e ve bölgeye yapıyor olabilir ve o durumu görmezden gelip, HAMAS, İsrailleşince şiddeti kınama ekipleri sahaya inmiş ve insanların sinir uçlarını harekete geçirmiş de olabilir ancak belirtmek gerekiyor ki, HAMAS bu kez hatalı… İnsani anlamda; sivilleri hedef alarak İsrail’den farkı olmayan bir konuma yerleşti, bayram günü ibadet eden insanlara saldırarak çok yanlış yaptı, öldürdüğü İsrail askerinin cesedini sokaklarda sürükleyerek vahşetin altına imza attı. Stratejik olarak; haklı olduğu bir davada haksız bir tarafa yerleşti. Bölgeyle ilgili olarak, çok da umut vaat etmeyen bir süreç olsa da, normalleşme diyalogları gibi doğru bir adımı sabote etti, İsrail haklılık aramıyor ancak yine de İsrail’e saldırı konusunda fırsat verdi. Koruma açısından; İsrail’in buna karşılık aşırı orantısız bir cevap vereceğini, çok sayıda Filistinlinin canının yanacağını bile bile İsrail saldırganlığını şiddetli bir biçimde kendi üzerine çekti, ne gereği vardı?
Saldırı, Yom Kippur’un yıldönümüne getirildi, 6 Ekim meselesinin ilki, bölgede İsrail’in kurulmasıyla sonuçlanmıştı, ikincisinin ne ile sonuçlanacağı şimdilik meçhul ancak sadece HAMAS’ın değil aynı zamanda Filistinlilerin de hoşlanmayacağı bir sonuç çıkması muhtemel… Korku veren ihtimal de zaten biraz da bu.
Tez vakitte, bölgeye sükunet gelmesi, sivillerin canlarının yanmaması duasıyla…