Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Nobel Barış Ödülü'nün ciddi bir rota düzenlemesine ihtiyacı var

İranlı Nergis Muhammed bu yıl Nobel Barış Ödülü'nü kazandı. Ödülün verildiği 1901 yılından bu yana bu ödülü kazanan 19’uncu kadın oldu. 2021 yılındaki ödülü de Filipinli kadın gazeteci Maria Ressa almıştı.

Nergis Muhammed bir süredir cezaevindeydi. Toplamda 12 yıla varan hapis cezalarını çekmekte olduğu cezaevine girmeden önce İran'daki İnsan Hakları Savunucuları Merkezi'nin Başkan Yardımcılığı görevini yürütmekteydi. 2003 yılında Nobel Ödülü alan İnsan Hakları Savunucuları Merkezi Başkanı İranlı Şirin Ebadi ise yıllardır sürgünde yaşıyor.

İranlı bu iki isim, her yılın ekim ayında ‘tıp, fizik, kimya, edebiyat, iktisat’ ve tabi son olarak da ‘barış’ dallarında verilen Nobel Ödülü’nü almaya hak kazandılar.

Altı ödülün dağıtımı, önümüzdeki Aralık ayında İsveç'in başkenti Stockholm'de yapılacak bir törenle gerçekleşecek ve tüm dünya buna tanıklık edecek. Törene İsveç Kralı ve dünyanın dört bir yanından önemli davetliler katılacak ve ilgili ilgisiz herkesin dilinde olacak.

Nobel Ödülü, her bir kazanan için bir milyon doları bulan maddi değerinin yanı sıra kazananı bir boyuttan başka bir boyuta taşıyan bir nitelik arz ediyor. Özellikle de kişi, bu ödülü edebiyat alanında kazanmışsa şöhreti yeryüzünün her tarafına yayılıyor. Nobel Ödülü, bu noktada sahip olduğu manevi değer açısından halen dünyanın en prestijli ödülüdür.

Örneğin bu yıl edebiyat dalında ödülü Norveçli yazar Jon Fosse kazandı. Fosse, son on yıldır bu ödülü beklediğini söyledi. Nobel yönetimi kendisiyle iletişime geçtiğinde ise buna inanamadığını ifade etti.

Fosse'un Nobel'den önce ülkesinde, ülkesini çevreleyen İskandinav ülkelerinde, daha sonra da daha geniş bir çevrede, dünya edebiyat takipçileri ve okurları arasında tanınan bir isim olması mümkündü.  Ama ödülden sonra yazdıkları her dile girecek, eserleri her dilde çeviri bulacak. Bu kitapların tirajları artacak ve arka planda onlardan çok para kazanacak. Kendisini dünyanın dört bir yanındaki toplantılara ve seminerlere davet edilmiş bulacak. İnsanlar sanki edebiyat dünyasında Jon Fosse adında bir yazar olduğunu, onun okunmaya ve takip edilmeye değer şeyler yazdığını ilk kez keşfediyor gibi olacak.

Necib Mahfuz 1988 yılında Nobel Ödülü'nü kazandığında, eserleri daha önce hiç olmadığı kadar popüler oldu. Romanlarının tirajları hızla arttı ve her yerde aranır hale geldi. O dönemde uyumaya vakit bulamıyordu. Mahfuz, bu durumu her zamanki nüktedanlığıyla şöyle dile getirdi: “Ödülü kazandıktan sonra Bay Nobel'in bir çalışanı olduğumu keşfettim!”

Ancak tüm bunlar bizi, 1970’li yıllarda Enver Sedat gibi, ülkesi ile komşu bir ülke arasında barışın sağlanmasına katkıda bulunan bir adama değil de son zamanlarda insan hakları alanındaki erkek ve kadın aktivistlere verilmeye başlanan Barış Ödülü'nden uzaklaştırmamalıdır.

Bu durum, insan hakları dosyasının günümüz dünyasındaki önemini küçümsemek anlamına gelmiyor. Zira insan hakları dosyası artık her masada, her forumda yer alıyor. Ayrıca insan hakları, günümüz dünyasının meşgul olduğu her meselenin bir parçası haline geldi. Ancak insan hakları dosyasının bu boyuta ulaşması, Nobel Ödülleri'nde barışın yerini alacağı anlamına gelmiyor. Nobel Ödülü’nün barıştan uzaklaşıp insan haklarına dönüşmesi anlamına da gelmiyor Her yıl Sedat gibi barışla kazanmış bir isim aramaya devam etmemiz anlamına da gelmiyor. Bu yüzden tek bir isim bile bulamıyoruz.

2019 yılında Nobel Barış Ödülü Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed'e verildi. Bu ödülün ona gitmesi büyük soru işaretlerine konu oldu ve olmaya da devam ediyor. Bunun sebebi, ona karşı kişisel bir duruştan dolayı değil; Nahda Barajı dosyasında Mısır ve Sudan'a yönelik yaptıklarının Afrika Boynuzu'nda veya Afrika kıtasının doğusunda herhangi bir barışı tesis etmemesinden dolayıdır. O, izlediği ve takip ettiği mevcut yaklaşımı sürdürmesi halinde bölgenin dışına taşabilecek sorunların ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır.

İsveç'teki Nobel Komitesi bir insan hakları ödülü ortaya çıkarabilir. Böylece insan hakları aktivistlerini istediği gibi ödüllendirebilir. Komite, Nobel Barış Ödülü’nü gerçek anlamıyla barışçılara iade etmelidir. Çünkü dünyamızın barış yapan insanlara şiddetle ihtiyacı var. Bu tür insanların Nobel Komitesi tarafından dikkate alınması ve onları her yıl barış yapmaya teşvik etmeye devam etmesi gerekiyor. Böylece barış yapmak tuhaf bir dünyada ‘tuhaf’ görünmemiş olur.

Dünyanın hiçbir köşesi yoktur ki bir krizle yanıp tutuşmasın. Hiçbir köşesi yoktur ki bir kriz durumunda uyumasın. Hiçbir toprağı yoktur ki endişeli olmasın. Tüm bunlar Nobel Komitesi'nin dikkatini çekmiyorsa, o zaman dikkatini çekecek ve onu kendisine çekecek olan nedir?

Halklar arasındaki barış yanlıları kendilerini yabancı hissetmektedirler. Alfred Nobel'in adını uzak kuzeyden taşıyan komite dışında bu hissi ortadan kaldırabilecek bir unsur yoktur.