ABD Başkanı Joe Biden, Baptist Hastanesi katliamının ardından İsrail'i ziyaret etme hatasına düştü. Bunu ziyareti ile seçimlerde maruz kalacağı baskılardan kaçınmaya ve Amerika'nın İsrail'e desteğini yinelemeye çalıştı. Bu katliamın sorumlusu kim olursa olsun, ki bu büyük olasılıkla İsrail'dir ve ister kasıtlı ister bir hata sonucu olsun sonuç şu ki, Biden'ın ziyaretiyle ulaşılması umulan siyasi çözüm ufku, en azından kısa ve orta vadede sarsıldı.
2023 Gazze Savaşı, onlarca yıldır ilk kez, önceki yönetimlerin çoğunun sahip olmadığı bir kombinasyon olan katılığı, gücü ve diplomasiyi birleştiren, Ortadoğu'ya yönelik amaçlı ve açık bir Amerikan politikasını açığa çıkardı. Bu nedenle Washington'un İsrail'e karşı kör ve mutlak taraflılığına da işaret ediliyor. Amerikalıların İsrail'in güvenliğini kendi güvenlikleri olarak görmeleri ve ona yönelik bir saldırıyı bölgedeki çıkarlarına ve prestijlerine verilen bir zarar saymaları açısından da geçerli. Ancak Amerikan yönetimi, İsrail'e körü körüne destek vermesine rağmen, söylendiği gibi Tel Aviv'deki işleri oluruna bırakmadı. Aksine, Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Savunma Bakanı Lloyd Austin, bizzat Amerikan Başkanı ve Ortadoğu İnsani Meselelerden Sorumlu Özel Temsilcisi David Satterfield düzeyinde orada mevcuttu. Bu, savaşın başlangıcından ikinci haftasına kadar İsrail politikasının neredeyse doğrudan ABD tarafından yönetildiği anlamına geliyor. Öte yandan meselenin askeri yönü bir ölçüde İsrail'in kontrolünde kalsa da Biden yönetimi şu ana kadar İsrail'i Gazze'nin kalbine bir kara harekâtı düzenleme macerasından uzak tutmayı başardı. Çünkü kara harekâtı, bölgeyi yıkıcı bir savaşa maruz bırakabilir, İbrahim Anlaşmalarını baltalayabilir, bölgedeki en önemli müttefiklerinden ikisi olan Ürdün ve Mısır'ı istikrarsızlaştırabilir. Ayrıca Arapların İsrail ile normalleşmesini genişletme olasılığını engelleyebilir ki, bunların hepsi ABD'nin başlıca hedefleridir.
Buna ilaveten Washington'un bu savaşı müteakip benimsediği politika İran'ın bölgedeki rolünü anladığını gösteriyor; Tahran'a doğrudan ve şifreli mesajlar göndererek kendisine ve müttefiklerine savaşa karışmamaları çağrısında bulundu. Ama aynı zamanda İran'ın Hamas operasyonuna müdahil olduğuna dair herhangi bir delil bulunmadığını açıklayarak ona kapıyı açık bıraktı. Bu operasyonun sonuçlarının İran'ın hedeflerine de aykırı olduğunu belirtmeliyiz. Bu hedeflerin en önemlileri; ABD'nin bölgeden uzaklaştırılması veya rolünün ve varlığının azaltılması, Mısır, İsrail ve Körfez ülkeleri dahil ılımlı Arap ülkelerini kapsayan, İsrail ile ilişkilere karşı çıkan İran ekseni ve İsrail içindeki her türlü radikal eğilimlerle mücadele imkânı tanıyan bir ittifakın kuruluşunu baltalamaktır.
Hamas operasyonu, İsrail'i savunmak için ABD'nin bölgeye doğrudan müdahalesine kapıyı ardına kadar açmakla kalmadı, aynı zamanda İsrail-Filistin çatışmasındaki çıkmazı çözme duvarında bir gedik de açtı. Aynı şekilde ABD'nin Arap ortaklarıyla bir barış girişimi için çabaladığını, onlarla stratejik ittifakı güçlendirmek için çalıştığını gösterdi ki bu sonuncusu, İran’ın en fazla korktuğu şey olabilir.
Hastane katliamı zamanı tersine çevirerek Biden'ın Amman'da yapılması planlanan zirvede Arap liderlerle görüşme fırsatını kaçırmasına yol açtı. Biden zirve kapsamında Ürdün Kralı, Mısır Cumhurbaşkanı ve Filistin Devlet Başkanı ile bir araya gelecekti. Yine zirve gerçekleşseydi Gazze'deki savaşı kontrol altına almanın yanı sıra, barış girişimi için yeni bir yol bulmayı ve İsrail-Filistin çatışmasında köklü bir çözüme ulaşmayı amaçlayan başka toplantıların önünü açabilirdi.
Hastane katliamı birçok gerçeği ortaya çıkardı; birincisi, bir bütün olarak İsrail hükümetinin iki devletli çözümü amaçlayan bir barış sürecinin başlatılması konusunda hemfikir olmadığıdır. İsrail'deki aşırı sağ ile İran'ın ve onun radikal direniş ekseninin çıkarlarının her türlü barış girişimini baltalama noktasında birleştiğini söylersek abartmış olmayız. İran, bölgeye müdahale etmek için kullandığı bir Truva atı olan “direnişi” kaybetmek istemiyor. İsrail aşırı sağı da ilhak, yerleşme, Filistinlileri topraklarından söküp atma ve toprağı kontrol etme hayallerinden vazgeçmek istemiyor.
Görünen o ki, Hamas saldırısının başarısı İsraillilerin büyük bir bölümünün intikam alma, çözüm ve uzlaşı projeleri hakkında hiçbir şey düşünmeden öldürme, tehdit ve toplu cezalandırmada diretme isteği duymasına neden oldu. İsrail oluşumunun kuruluşundan bu yana uluslararası toplumdan bugünkü kadar destek görmediğini belirtmeyi de unutmayalım.
Diğer tarafta bugün Hamas'ı ileri karakolu olarak kullanan İran ve direniş ekseni de bu savaşla kapsamlı çözümü ortadan kaldırmış oldu. Tahran'ın bugün amaçladığı şey, İsrail ile Hizbullah arasındaki savaşı durduran 1701 sayılı BM ateşkes kararına benzeyen ve taraflarının İsrail ile Hamas’ın olacağı bir BM ateşkes kararıdır. İran bu kan gölü ile bir taşla pek çok kuş vurdu; İsrail'in siyasi, askeri ve istihbarat açısından itibarını yerle bir etti. Bölgedeki araçlarının konumunu güçlendirdi, Filistin Ulusal Otoritesini zayıflattı. Barış kampanyasını ve bölgedeki çatışmaları bitirme politikasını durdurdu. Bölgenin çoğu ülkesinde istikrarsızlaştırıcı müdahaleci politikalarını sürdürmesine olanak tanıyan huzursuzluk ve durgunluğun sürekliliğini temin etti.
Gazze operasyonu ve hastane katliamından sonra işlerin mevcut yönde gelişmesi, İran'a ihtiyaç duyduğu kartların çoğunu verdi. Bu kartlar arasında kendisini, müttefiklerini ve araçlarını Filistin haklarının savunucusu ve İsrail’i yenmeye gücü yeten taraf olarak göstermek, bu savaşın İsrail oluşumunun yıkılması ve yok edilmesi (söz konusu eksen için bu kesin bir kanaattir) aşamasının başlangıcı olduğunu ortaya koymak da var. Washington ise kaybetmiş gibi görünüyor, çünkü Gazze operasyonu onu askeri olarak Doğu Akdeniz'de bir güç gösterisi yaparak, siyasi olarak da Biden'ın beklenen ama hastane katliamının boşa çıkardığı ziyareti ile bölgeye geri döndürdü.
Hiç şüphe yok ki şu anda acil ve gerekli olan, akan kanın ve sebepsiz ölümlerin durdurulmasıdır. Dönemsel şiddet olaylarına, her zamanki gibi ölümleri bir sonraki savaş turuna erteleyen çözümlere, kurbanların birer sayıya dönüştürülmesinin ardından deklare edilen zaferle sevinmeye son verilmesi de bir o kadar önemlidir. Bu gerçek, Biden ve yönetiminin krize karşı tutumunda katı olmasını ve siyasi çözüm konusunda her zamankinden daha fazla ısrar etmesini gerektiriyor. Filistin Otoritesi ve Arap ortaklarla birlikte ilerlemek için İsrail'de bir olağanüstü hâl hükümetinin veya gelecekte kurulacak bir ulusal birlik hükümetinin varlığından ve şiddet yanlısı aşırılık yanlılarının geçici de olsa gerilemelerinden yararlanmak gerekiyor. Özellikle Suudi Arabistan, Ürdün ve Mısır ile en yakın zamanda açıklanacak ve genel başlığı iki devletli çözüm olacak bir nihai çözüm süreci başlatılmalı. Bu süreçte, Binyamin Netanyahu’nun da Hamas gibi ne savaş ne de barış için uygun olmadığının ve bunun da İsrail için bu büyük yenilgiye, Gazze'deki Filistinliler için ise bu korkunç trajediye yol açtığının anlaşılmasının ardından, Filistin ve İsrail kamplarındaki değişiklikler de dikkate alınmalı.