Muhammed Ali Sekkaf
Yemenli yazar
TT

Gazze savaşında Batı’nın paradoksları

Batılı ülkelerde İsrail’in Gazze’deki Filistin halkına karşı yürüttüğü savaş konusunda, eşi benzeri görülmemiş bir şekilde, neredeyse resmi bir fikir birliği varken, dünyanın geri kalanında; Asya, Afrika ve Latin Amerika’da bu savaşla ilgili tutumlar farklılık gösteriyor.

Bu bölünme, 2. Dünya Savaşı ve dünyanın ABD ve Sovyetler Birliği şeklinde iki kutba ayrılmasının ardından uluslararası ilişkileri hegemonyası altına alan Batılı ülkelerle ilgili olarak yeni bir uluslararası düzenin filizlenmesiyle karşı karşıya olduğumuzu mu gösteriyor? Sovyetler Birliği’nin dağılması ABD öncülüğünde Batı tarafından temsil edilen tek kutbun egemenliğine yol açmıştı. Ancak daha sonra Hindistan ve Çin gibi yükselen uluslararası güçlerin ve Arap dünyasında özellikle Arap Körfezi düzeyinde Suudi Arabistan Krallığı öncülüğünde bölgesel güçlerin sahneye çıkmasıyla ABD’nin küresel rolü azalmaya başladı.

Bunun bazılarının İsrail’in Hamas’a karşı savaşı olarak adlandırmayı tercih ettiği Gazze savaşıyla ne ilgisi var? 6 Ekim 1973 savaşı ile yine aynı şanlı ayda bir gün farkla 7 Ekim 2023 tarihinde başlayan savaşın arasındaki fark ne? Aralarındaki en temel farklardan biri olarak şu gerçekten ilginç değil mi; 1973 Ekim savaşına iki büyük Arap devleti olan Mısır ve Suriye liderlik etti ve bazı Arap ülkelerinden lojistik ve askeri yardımlar yapıldı. Askeri operasyonlar işgal altındaki Mısır ve Suriye topraklarıyla sınırlı kalıp İsrail topraklarına uzanmadı. Çünkü savaşın hedefi 1967’den beri işgal altında olan Arap topraklarını özgürleştirmekti ve İsrail’in derinliklerine saldırmak değil. Buna karşın, Gazze savaşı, askeri operasyon alanı Filistin topraklarının kapsamı dışındaki İsrail topraklarına ulaşan Hamas adlı siyasi bir örgüt tarafından üstlenildi.

Diğer soru: Batı 73 Ekim savaşında İsrail’le birlik içinde bir tutum sergilemezken neden şimdi Hamas’a karşı neredeyse ortak bir tutum sergiliyor? Bunun sebebi, Arap petrol ülkelerinin ‘Mısır-Suriye’ savaş çabalarını destekleyip ABD’ye İsrail’i koşulsuz bir şekilde desteklemesinin kendisi ve diğer Batılı müttefikler üzerinde ciddi ekonomik ve mali etkilerinin olacağı yönünde -tehdit demesek de- bir uyarı amacıyla verdikleri petrol ambargosu kararı mıydı? Şu anki durumun farklı olmasının sebebi, ortada İsrail ile Arap ülkeleri arasında değil de İsrail devletinin Hamas örgütüne karşı yürüttüğü bir savaş olmasından mı kaynaklanıyor?

Batılı uydu kanallarının, gazetelerin ve analizlerin çoğu, Hamas Hareketi’ni yalnızca terörist bir hareket olarak nitelendirmeye çalıştı. Bazıları onu DEAŞ’tan daha azılı bir örgüt olarak nitelendirdi. Kimileri ise daha da ileri giderek Hamas’ın onlara Nazilerin Yahudilere yaptıklarını hatırlattığını söylediler. İşin trajikomik yanı bu son iddiaların Almanya’dan gelmesi! Sanki Nazizm ve bunun Yahudilere karşı pozisyonu unutulmuş gibi. Ya Almanya Holokost’a tanık olmasaydı? Filistin’de İsrail’in varlığı hayal edilebilir miydi?

Başkan Mahmud Abbas’ın Ağustos 2022’de Almanya’ya yaptığı ziyarette Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile düzenlediği basın toplantısında kendisine, Münih Olimpiyatları’ndaki rehine olayını düzenleyen ve 11 İsrailli sporcuyu öldüren Filistinli militanlar adına özür dileyip dilemeyeceği sorulmuştu. Bu soruya doğrudan yanıt vermekten kaçınan Abbas, Filistin topraklarındaki durumla karşılaştırma yaparak İsrail’i 1947’den bu yana Filistinlilere karşı “50 soykırım, 50 ‘holokost’” işlemekle suçlamıştı. Bu açıklamalar sert tepkilere yol açmış ve Scholz, Filistin Devlet Başkanı’nın yaptığı bu utanç verici açıklamalardan tiksinti duyduğunu ifade etmişti.

Hamas-Gazze krizinde Almanya ve İsveç, Filistinlilere yapılan yardımları iptal etti. Ancak Nazi döneminde Yahudilerin başına gelenler nedeniyle İsrail’e büyük tazminatlar ödendi. Filistinli kurbanlara ise herhangi bir şey ödenmedi. En tartışma yaratan da bazılarının Hamas’ı bin 200 İsrailli’yi ve belki de biraz daha fazlasını Filistin ‘holokostunda’ öldürmekle suçlarken, İsrail’in Almanlarla birlikte ölü sayısının 6 milyon olduğu tahmin edilen holokosttan söz etmesi. Sayısal açıdan ne zıt ve yanlış bir tanımlama ama!

Hamas’ın sürpriz saldırısının ilk günlerinde ne Başkan Biden ne de Batılı liderler siviller konusunda savaş yasalarına uyulması gerektiği çağrısında bulundu Ancak savaşın altıncı günü bunu dile getirebildiler onu da çekine çekine yaptılar. Savaş durumunda insan haklarını belirleyen 1949 tarihli dört Cenevre Sözleşmesi’nin tamamı, uluslararası hukuk kuralları ve Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması genel olarak Batı tarafından oluşturulup hazırlanmışken şimdi onlar bunların ihlalinde başı çekiyor.

Hiç kimse, gerine gerine “Gazze’ye su, yiyecek, elektrik ve ilacın girmesine izin verilmeyecek” diyen İsrail Savunma Bakanı’nın açıklamalarını açıkça kınamadı. Bir tek İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) bu açıklama ve eylemlerin her yönüyle savaş suçu teşkil ettiğini ifade etti. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), bakanın adalet karşısında hesap vermesini sağlamak için harekete geçmeli.

Herkes, herhangi bir tarafın sivillere zarar vermesinin kabul edilemez olduğunu tasdik etmeli. Aynı zamanda herkesin, Batı’nın Filistin halkına karşı insani yükümlülüklerini yerine getirip onların bağımsız devletlerini kurma haklarını tanıması gerektiğini ve Batı’nın tek egemen kutuplu döneminin sona erdiğini hiç çekinmeden ve tereddüt etmeden zikretmesi gerekiyor.