Dünyanın gözü Gazze Savaşı’na çevrilmiş durumdayken, Sudan savaşı tehlikeli bir dönemece doğru giriyor. Yedi ay önce patlak veren Sudan’daki iç savaş en tehlikeli dönemeçte bulunuyor. Ancak bu durumun tam da Suudi Arabistan, ABD, Afrika Birliği (AfB) ve Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi (IGAD) himayesinde başlatılan Cidde Müzakereleri sürecinde gerçekleşiyor olması çok şaşırtıcı.
Sudan Ordusu ve Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) müzakere pozisyonlarını desteklemek için sahadaki pozisyonlarını güçlendirmeye çalıştıkları görülüyor. Ancak realite göründüğü gibi değil. Ordu savunma pozisyonundayken HDK, Darfur'daki saldırılarını genişleterek sadece denklemleri değiştirmekle kalmadı, aynı zamanda Sudan'ı tehlikeli bir bilinmezlikle karşı karşıya bırakan kazanımlar elde etti.
Bölünme olasılıkları ilk defa sadece kâğıt üzerindeki tahminler ve uyarılar olarak kalmayacak gibi duruyor. Bu seferki olasılıklar mevcut bir tehlike olarak tezahür ediyor. Daha da kötüsü ve daha tehlikelisi, eğer böyle bir şey olursa, bu savaşın sonu anlamına gelmeyecektir. Çünkü savaş, Darfur'da durmayacak ve diğer eyaletlere de yayılacaktır. İlk önce Kordofan’ı yakıp daha şiddetli bir şekilde tekrar Hartum'a dönecektir.
Artık pek çok şey Cidde Müzakereleri’ne bağlı durumda. Nitekim bu müzakereler başarılı bir şekilde düzenlenirse insanlara, ülkeyi bağımsızlığından bu yana yaşadığı en tehlikeli varoluşsal durumdan nasıl kurtarabileceklerini düşünme ve kafa yorma imkânı verecek. Burada başarıdan kastedilen, HDK’nin vatandaşların evlerinden, yerleşim alanlarından, kurumlarından ve hizmet tesislerinden çekilmesi konusunda daha önce üzerinde mutabakata varılan hususların hayata geçirilmesidir. Başarısızlık ise kaçınılmaz olarak çatışmaların büyümesine, yoğunlaşmasına, başka bölgelere yayılmasına yol açacaktır.
HDK, büyük miktarda ekipman desteği aldı ve diğer ülkelerden gelen savaşçılar HDK saflarına katıldı. Ancak HDK’nin elde ettiği kazanımlar sadece askeri kazanımlar olarak kalmadı. HDK’nin, aynı zamanda Batı Kordofan eyaletindeki Balila petrol sahası gibi önemli ekonomik ve stratejik tesisleri ele geçirmek için başka hesapları olduğu da açık. Bu konuyu iki açıdan okumak mümkün. Birincisi, HDK, neredeyse Fransa büyüklüğünde olan Darfur bölgesinde kontrolünü genişletmeyi düşünmekle kalmadı, aynı zamanda Kordofan bölgesindeki muharebelerini de genişletti. Plan şuydu: Savaş, yalnızca Darfur'un yok edilmesiyle değil genişlemeyle sonuçlanacaktı. HDK, ayrıca Kordofan’daki petrol, Arap zamkı ve hayvancılık gibi zenginliklerin kontrolünü de ele geçirmiş olacaktı. Bu bölgelerin stratejik boyutundan bahsetmiyorum bile.
Diğer açıdan ise Darfur'un ve Kordofan’ın bir kısmının kontrol altına alınması ve Nyala'dan Hartum'a paralel bir hükümet ilan edilmesi, hazırlanan planın ya da savaşın sonu anlamına gelmeyecek. Aksine bu durum, açık bir savaşla sonuçlanan ve savaş devam ederken dış müdahaleler için geniş bir alan bırakan Libya senaryosunun yeniden üretilmesi anlamına gelecek. Bununla beraber, her iki taraf da diğerini yenebileceği bir anın geleceğini düşünüyor.
Bu son gelişmeler öncesinde insanlar, Hartum'daki vatandaşların evlerini, mahallelerini, kontrol ettikleri yaşam ve hizmet tesislerini terk ettikleri takdirde HDK’nin nereye gideceğini merak ediyordu. Şimdi bu çıkışın herhangi bir ateşkes anlaşması dahilinde gerçekleşmesiyle HDK’nin Darfur'a yöneleceği netleşti.
Durmak bilmeyen sorunların yuvası olan Darfur'dan kurtulmayı umursamayan tarafların varlığı bir sır değil. Eğer savaşı durdurmanın ve Hartum'da yaşamı yeniden tesis etmenin bedeli buysa, taraflar şu an buna tezahürat ediyor olabilirler. Bu düşünce yapısı gerçek tabloyu tüm boyutlarıyla ve ciddiyetiyle göremeyenlerin bakış açısıdır. Bana göre Darfur'un ayrılması Sudan'ın sorunlarının sonu anlamına gelmeyecek ve insanlar, o zamanlar birçok kişinin planladığı ve alkışladığı güneyin ayrılmasından sonra duydukları pişmanlıktan daha fazla pişman olacak. Eğer Darfur, Sudan’dan ayrılırsa diğer bölgelere de yayılacak bir istikrarsızlık yatağı olarak kalacak. Ayrıca bu yeni ayrılık başka bölünmelere de yol açacak. Çünkü Sudan zayıf bir halde, savaş nedeniyle büyük yaralar ve krizlerle doluyken açgözlüler bunu bir fırsat olarak görecek. Buna ek olarak Darfur, ülkenin diğer bölgelerini kontrol etmeye çalışmak için bir platform haline gelebilir, hatta Sudan'ı, halkını ve kaynaklarını komplocuların, tahrifatçıların ve açgözlü insanların eline bırakan büyük bir projenin parçası olarak Hartum'a geri dönebilir.
Bunun ötesinde Darfur, Sudan’ın elinden kayarsa Sudan çok daha zayıf hale gelecektir. Sadece yüzölçümü ve insan gücü açısından değil, aynı zamanda çoğu Darfur ve Kordofan’da bulunan muazzam yer altı kaynakları ve ekonomik potansiyel açısından da Sudan’ın küçüleceğini kastediyorum.
İşler nereye gidiyor?
Bu süreçte gözler Cidde'de olacak. Müzakerelerin, yeni askeri operasyonlar yürütmeden, daha önce üzerinde anlaşılan şartların uygulanması taahhüdüyle gerçek bir ateşkes anlaşmasına yol açıp açmayacağı büyük bir merak konusu. Eğer böyle bir şey gerçekleşirse özellikle bu savaşta yaşananlardan sonra HDK’nin geleceği ve silahlı kuvvetlere entegrasyon meselesi de dahil olmak üzere diğer çetrefilli konuların tartışılmasına kapı açılacak.
Diğer yandan özellikle ülkenin batısındaki askeri gelişmelere bakacağız. HDK’nin operasyonlarına devam etmesi, el-Faşir ve diğer şehirlere saldırması, onların Darfur'u ve Kordofan’ın bazı kısımlarını kontrol etme planına devam ettikleri anlamına gelecektir. Bu durum, sadece müzakere edilen herhangi bir anlaşmanın sonu olmakla kalmayacak, aynı zamanda Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan'ın da ifade ettiği gibi, ordunun taktiklerinin savunmadan saldırıya geçeceği yeni ve daha şiddetli bir savaş turuna yol açacaktır. Çünkü ordunun, prestijini yeniden kazanmak ve Sudan'ın parçalanmasını önlemek için başka seçeneği kalmayacak.
Sivil taraflar tüm bunların neresinde?
Gerçek şu ki, savaş her şeyi yok ederken, olayların gidişatında büyük sorumluluk taşıyan seçkinler hâlâ bitmek bilmeyen söz savaşlarıyla meşguller. Sosyal paylaşım sitelerine girdiğinizde, İslamcılar ve muhalifleri arasında aynı kısır tartışmaları ve dışlayıcı düşünceyi görüyorsunuz. Bu da işleri, başına gelen bu felaketin ve onu her yönden kuşatan hırsların ağırlığı altında sarsılan bir ülkenin kaderine değil, satranç tahtasındaki bir maça çevirdi. Bu gerilim ya da bu keskin kutuplaşma yalnızca devrimi boşa çıkarmakla ve geçiş dönemini başarısızlığa uğratmakla kalmadı, aynı zamanda savaşa yol açan gerilime ve kışkırtmaya da katkıda bulundu. İnsanlar akıllarına hâkim olamayıp, sıfır toplamlı denklemler ve dışlayıcı çatışmalar yolunda ilerlemeye devam ederlerse, kaybolmaya yüz tutmuş bir milletin sorumluluğunu üstlenecekler.