İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşının başlamasının üzerinden üç hafta geçti ve ufukta savaşın sonuna dair henüz bir işaret belirmedi. Aksine konuşmaların çoğu, İsraillilerin yıllarca sürebileceğini söyledikleri sonraki aşamalarından bahsediyor.
Bu da savaşın gölgesinde Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilerin, özellikle de daha zayıf olan çocuk, kadın ve yaşlıların çektikleri acıların devam edeceği ve şüphesiz artacağı anlamına geliyor.
Özellikle de savaşı çevreleyen yerel, bölgesel ve uluslararası ortamın, İsrail tarafına, devletinin 1948'deki kuruluşundan bu yana sahip olmadığı birçok alan ve düzeyde destek, dayanışma ve fırsatlar sağladığı göz önüne alınırsa.
Öyle ki, İsrail'e Filistinlilere karşı her şeyi yapma yetkisi verildiği söylenebilir. Çatışmaların bölgedeki diğer ülkelere yayılması da muhtemel.
Bu ortamda savaşın beklenen sonuçları şu ana kadar görünenden çok daha büyük görünüyor ve kısaca, çoğunluğu sivil (ve bunların çoğunluğu da kadın ve çocuk) olmak üzere binlerce kişinin öldürüleceğini ve çok daha fazlasının yaralanacağını, yüz binlerce evin, dükkanın, üretim ve hizmet tesisinin yok edileceğini gösteriyor. Ayrıca yüz binden fazla insanı açıkta bırakacağına ve onlardan kat kat fazlasını yerinden ederek Gazze Şeridi'nin güneyine doğru iteceğine işaret ediyor. Dahası İsrail, onları Gazze’nin güneyinden de Mısır sınırına doğru itmekte ısrar ediyor. Gazze’de altyapının uğradığı zarar İsrail’in bu yöndeki çabalarının ciddiyetini artırıyor. Altyapıdaki zarar sağlık ve eğitim gibi hizmet sektörleri ve ticari pazarlar ağının yanı sıra su, elektrik ve akaryakıt şebekelerini kapsadı. Amacın bunları geçici olarak hizmet dışı bırakmaktan ziyade yerle bir etmek olduğu açık ve net. Zira Gazze sakinlerinin hayatlarında büyük zorluklar yaratacak bu durum, onlardan intikam alma ve onları aşağılamanın ötesine geçerek yaşadıkları bölgelerde ve genel olarak Gazze’nin tamamında hayatlarını imkansız hale getirecek.
Ancak İsraillilerin Gazze Şeridi'ni ve bölge sakinlerini içine soktuğu felaket özünde bir son değil. Aksine bu, Filistin meselesinde stratejik bir değişim yaratmayı amaçlayan ve adımları Gazze Şeridi'nden başlayıp, daha sonra Batı Şeria'ya uzanan İsrail planının öncüllerinden biri.
Bu plan Filistinlileri çevre ülkelere sürmeyi öngörüyor, böylece Gazzeliler Mısır'daki Sina Yarımadası'na, Batı Şeria'da yaşayanlar da Ürdün'e gönderilecekler. İsrailliler, savaş yoluyla en azından pratik adımlarını atmaya başlama konusunda ısrar ettikleri planlarına karşı çıkan tutumları ve gerçekleri, aldatma, baskı ve ayartma politikalarıyla değiştirmeye bahis oynuyorlar. Bu da Mısır ve Ürdün tarafından buna karşı çıkan ve reddeden bir tutumun benimsenmesine yol açtı. Ürdün ve Mısır’ın tutumu Gazze Şeridi halkının Sina'ya kaydırılmasını hiçbir şekilde kabul etmeyen Arap bloğunun bazı gerekçe ve motivasyonlarına da temel oluşturdu.
Hiç şüphe yok ki, Filistin-İsrail çatışması, İsrail tarafının uluslararası gerçeklikteki yoğun varlığı, savaşın feci başlangıcı (Hamas'ın Aksa Tufanı operasyonu), sonrasında onu çevreleyen olaylar, tüm bunlar, dünyadaki aktif ülkelerin ve bazı dünya liderlerinin, kuruluşlarının ve kamuoyunun Gazze’deki savaşa yönelik küresel ilgisinin benzeri görülmemiş bir şekilde artmasına yol açtı.
İsrail savaşı, Ukrayna'daki savaş da dahil olmak üzere dünyadaki büyük ve önemli meseleleri, keza Suriye sorunu ve bu sorun kapsamında yaşanan savaşlar gibi çeşitli nedenlerle uluslararası ilginin dışında kalan konuları gölgede bıraktı.
Halihazırda Suriye sorunu kapsamında yaşanan savaşların en öne çıkanı ise Suriye rejimi ve Rus güçlerinin ülkenin kuzeybatısındaki İdlib'e karşı giriştikleri savaş.
Gazze'deki savaş ile İdlib'deki savaşı birbirine bağlamanın, birine daha fazla ilgi gösterilmesi veya birinin pozisyonunun diğerine karşı güçlendirilmesi meselesiyle ilgisi olmadığını vurgulamaya belki de gerek yok. Zira Arap ülkelerinin sorunları ile Filistin sorunu arasındaki doğrudan ve dolaylı derin bağlantılar nedeniyle bu mümkün olmaktan uzak. Bu bağlantılar Filistin Araplar için temel dava olduğu sürece var oldu ve olmaya devam edecek ve hepsi olmasa da çoğu Arap sorununun çözümü de Filistin sorununun çözümüne bağlı. Bu, bazılarının söylediği gibi sloganlar ya da arzular meselesi değil, daha ziyade çeşitli aşamalarda gerçekliğin teyit ettiği gerçekler meselesidir.
Bahsedilen genel bağlantılar dışında, Gazze savaşı ile ona paralel olan İdlib'deki savaş arasındaki bağlantı, ikincisinin birincinin gölgesi veya gerçekçi taslağı olmasında somutlaşmış gibi görünüyor. Seyirleri ve hedefleri, hatta taraflarının politika ve uygulamalarının özü itibarıyla benzerler ve sadece bazı ayrıntılarda farklılık gösteriyorlar.
Her iki durumda da Gazze ve İdlib başlı başlarına bir hedefi temsil ediyorlar. Savaşı yürüten taraflar ikisini de boşaltmaya çalışıyorlar ki İsrailliler bunu açıkça deklare ettiler.
Her iki durumda da boşaltma işi sakinlerin taşınabileceği bir yerin temin edilmesini bekliyor. Gazze ve İdlib aynı zamanda daha ileri bir hedefi de temsil ediyorlar; İsrail'in Filistinlilerle olan çatışmasını çözüme kavuşturmak ve onları Gazze Şeridi'nden sürmek. Böylelikle Filistinlilerin çabalarının pusulası değişecek; halihazırda işgalden kurtulmaya çalışırken, topraklarından sürülmelerinin ardından öncelikleri bunun yerine Gazze Şeridi'ne geri dönmek olacak. Aynı durum, sakinlerinin yerlerinden edilmesi halinde İdlib için de geçerli ki bunların büyük bir kısmı zaten daha önce Rusya'nın sponsorluğunda varılan uzlaşılar ile asıl bölgelerinden zorla İdlib’e göç ettirilmişlerdi. Rusya ise yükümlülüklerini yerine getirmedi.
Arapların ve dünyanın gözü Gazze'deki savaşta ve dünyayı Filistin sorununa adil ve kapsamlı bir çözüme doğru ilerlemeye zorlamak temelinde savaşı durdurmaya ve Gazze sakinlerinin yaşamlarını normalleştirmeye çalışıyorlar. Ama aynı zamanda İdlib'deki savaşa karşı da gözlerinin açık olması gerekiyor. Ona yönelik savaşı da durdurmaya çalışmalılar. Başta 2254 sayılı karar olmak üzere uluslararası meşruiyet içeriğine uygun olarak Suriye meselesinin çözümü için bölgesel ve uluslararası çabaları yeniden harekete geçirmeliler.