Gazze’ye İsrail hava saldırılarında 4000 aşan bir çocuk ölümü gerçekleşmiştir. Bir o kadarına yakın da kadın öldürülmüştür. Hastane görevlisi, gazeteci ve benzeri ölümleri de eklediğimiz zaman, İsrail saldırılarının tamda insanlığın bizatihi kendisine yöneltilmiş en büyük tehdit olduğunu gözlemleriz…
Modern düşüncenin değer karşısında yetersiz kalışını kendi iç bünyesinden de yapılmış eleştiri ve yorumlara rastlamak mümkündür. Habermas bu yetersizliği ilan eden modern bir filozoftur. Zaten modern düşüncenin iktidar olduğu zamandan itibaren batılı güçlerin batı dışı toplumlarda yaptığı tahribat ve çatışma alanlarında çoluk çocuk kadın kız demeden yaşlı veya sivil ayrımı yapmadan katliam yaptıkları bilinen bir durumdur. Son Gazze saldırısı bunu biraz daha pekiştirdi.
İnsanlığın sonunun geldiği tezleri ve buna yönelik felsefi tartışmalar bir tarafa bugün gelinen noktada bunun belirgin bir şekilde açığa çıktığı bir zemin ilk kez bu kadar açık bir şekilde görülmektedir. ABD ve Avrupa ile birlikte İsrail açık bir şekilde sivil katliamlara yönelmekte ve hedefe ulaşmak için bunu meşru görmekte iken, batılı devletlerde buna ses çıkarmamakta ve İsrail için bunun meşru olduğunu dillendirmektedirler. Bu açık bir sapma olarak tarihe geçecektir. Çocukların ekseriyette olduğu ölüm haberleri ise vicdanları harekete geçirmekte ve yeryüzünün her tarafında kadim kültürlere dayalı halklardan da destek alarak eylemler ortaya konmaktadır.
İlginç bir durum ile karşı karşıyayız…
Bir taraftan devletler ekseriyet olarak sessizliğini korurken, İsrail çekincesiz bir şekilde saldırılara ama sivil hedeflere yönelik saldırılara devam ederken, ibadet yerlerine ve hastanelere de yönelik saldırılarını artırarak devam ettirmektedir. Ama karada istenilen sonucu elde etmeye uzak kaldığı da bilinen bir gerçektir. Bunu gözlemlemek için gereken şey olup bitene dair açık bir yaklaşımla izleyici pozisyonunu sağlamlaştırmaktır. Tarafsız bir gözlemle bile İsrail güçlerinin yetersizliği açıkça kendisini göstermektedir. Karada yeterli başarıyı sağlayamadığı için Gazze’ye bomba üstüne bomba göndererek yerleşim yerlerini yerle yeksan etmektedir. Dünya ise buna sessiz kalarak bu katliama ortak olmaktadır. İslam ülkeleri ve doğuda kalan Rusya ve Çin gibi büyük ülkeler de açık bir şekilde taraf olmaktan imtina etmektedirler. Türkiye kendi çapında bir siyaset geliştirmeye çalışmakta ama yalnız kalmaktan da kurtulamamaktadır. İran, gürlemeye devam ederken, atılması gereken adımları atmakta yetersiz veya gönülsüz kalmaktadır. Herkes top çevirirken, Hamas direnmeye devam ederken, kara gücüne karşı aksa yiğitleri ise kahramanlıklar göstermektedirler. Hamas sözcüsünün yaptığı açıklamaları dikkate aldığımız zaman nelerin olup bittiği konusunda ve İsrail’in ısrarla havadan saldırdığı meselesi açıklık kazanacaktır.
Burada bir noktaya daha dikkat çekmeliyiz; Batıda ve Doğuda hem de İslam ülkelerinde sivil halk güçlü bir tepki ortaya koyarak yapılan İsrail saldırılarının gayri meşru tabiatını açık etmektedir. Elbette birçok konuda sivil irade ile resmi irade arasında bir çatışma söz konusu olabilir. Ama bu konuda sivil irade kendi insanlığını koruma altına alacak bir hamle yapmaktadır. Bu hamlenin siyasi etkisinin nereye kadar uzanacağını ise yakın dönemde yapılacak seçimlerde açığa çıkacaktır. Bu yüzden iktidarlar bir açıdan insanlığın sonunu getirmeye uğraşırken, sivil insanlar, insanlığın geleceğine dair umudu diri tutmaya yönelik desteklerini açıkça belirtmektedirler.
İnsanlığın geleceği bağlamında bu siyasi ve sivil gücün çatışmasında kimin başarı kazanacağı önemlidir. Eğer iktidarlar bu başarıyı kazanır ve Gazze tarihten silinirse, bu artık her seferinde bir başka iktidarın yine bir başka zayıf bırakılmış bir bölgeyi ele geçirme işgal etme ve tarihten silmeye varan yaklaşımları güçlendireceği gibi meşrulaştıracaktır da… Yani gücü eline geçirenin herhangi bir değer gözetmeden sivil veya askeri ayrımı ortadan kaldırarak yapacağı askeri ve siyasi hamleleri ile insanlığın bir gün yok olacağı günlere doğru sürüklenişine bizleri tanık kılacaktır…
Gazze direnişi ve İsrail saldırıları sadece kendileri olarak kalmayacak tarihe ve geleceğe yönelik bir baskın görüşü de açığa çıkaracaktır. Muhtemelen bir üçüncü dünya savaşı da söz konusu olabilir. Ama üçüncü dünya savaşı olmasa bile güç dengeleri değiştikçe de durum aynı şekilde devam edeceği için insanlığın sonunu hazırlamaktan öte bir işe ve işleve sahip olmayacaktır.
Gazze’deki katliam eğer bu şekilde devam edecekse ve biraz daha uzun sürerse, insanların yüreğindeki acı katmerleşecek ve yerini vurdumduymazlığa taşıyarak insanlığın yitiminin açığa çıkacağı bir zemini inşa edecektir. Bu şu demektir: artık hiç kimse, kimse için vicdanını hareket ettirmeyecektir. Kimin ölüp ölmediği anlamsız olacağı gibi değer ve anlam dediğimiz şeyin bir kıymeti harbiyesi kalmayacaktır. Sadece propaganda seviyesinde işlevsel ise kullanıma dâhil edilecektir.
Farkında olup olmamak bir tarafa insanlığın aktığı mecra gerçekten korkutucu bir boyut kazanacaktır. Çünkü çocuklar öldürülmekte, kadınların çığlıkları kulakları sağır etmekte ama herhangi bir çare ortaya konamamaktadır. Bu çığlıklar, çocuk ölümleri, vicdanları öldüreceği gibi insanlığın anlamını da yokluğa tevdi edecektir. İşte bu durum gerçek anlamda insanlığın ölümünün ilan edildiği anlamına gelecektir.
Bir tek imkân kalmaktadır: sivil direnişin, gerçek anlamda siyasi zemini kontrol altına alacağı günlerin gelmesi, iktidarları değişime uğratarak değer ve anlam merkezli siyasetin varlığını aşikâr kılmaya güçlerinin yetmesi ve barışın tesisi için mevcut güç merkezlerinin değişime uğratılmasını sağlamaktır…
Biz biliyoruz ki, anlam, insan olmanın temelini işaret eder. Anlam yitimi insanlığın yitimini beraberinde taşır. Bugün hem dünü ve hem de gelecekten izler taşır. İsrail saldırıları bu şekilde devam ettikçe hem dünümüzün şekillenmesine zemin oluştururken hem de geleceğimizi belirlemeye devam edecektir. O yüzden sivil tepkiler ve bu tepkilerin siyasal geleceği belirlemesi önemli olduğu kadar insanlık açısından da elzem bir hali işaret eder.
Bugün yaptığımız her şey, kişisel ve toplumsal olarak kendi geleceğimizi inşa eder, düne dair bakışımızın netleştirilmesini sağladığı gibi geleceğimizin neliğini açığa çıkartır. İşte İsrail katliamına yönelik tepkiselliğin giderek artış göstermesi ve siyasi sonuçlar doğurması elzem bir durumu ifade eder. Sivil direniş, bugün insanlığın yegâne umudu olmaktadır. Çünkü iktidarlar bu durum karşısında yenilgiye uğramış, strateji ve taktik yüzünden insanlığın yok oluşuna sessiz kalmaktadırlar. Bir ayı geride bırakmamıza rağmen, insani bir koridor bile oluşturulamamıştır. Açlık, susuzluk ve bakımsızlıktan insanlar yok olmaktadır. Buna seyirci kalan iktidarlar, halkları ile açıkça çatışmasa da sivil isteğin önünde perde olmaktadırlar.
Ayrıca büyük bir katliam ve büyük bir çaresizlik olgusunun üreteceği psikolojik vasatın gelecekte insanlığın önüne nasıl bir olgu çıkaracağı ise bilinmemektedir. Bu noktada ortaya çıkacak ruhsal hastalıklar, psikolojik dengesizlikler ise başka bir alan olarak önümüzde durmaktadır.
Daha korkuncu ise bugün ortaya çıkan güçlü olmanın haklı olma meşru zemini eğer sivil zeminde de ( mafya tipi olgulardan bağımsız) güçlü olan haklıdır gibi temel bir yargıyı meşru bir zemine taşırsa o zaman sivil alanda da ciddi sorunlarla baş başa kalınacağı gibi toplumsal barışın temeli de dinamitlenmiş olur. Bu durum çok uzak bir olgu mudur? Hayır! Birbirini tetikleyen durumlar ciddiye alınırsa bunun bir gerçeklik zemini inşa etmede zorlanmayacağı açıktır. İşte bu yüzden iktidarların bir an önce kendilerine gelmeleri, sivil gücü desteklemeleri, İsrail gibi katliam yapan bir kötü güç budalasını geriletmeleri elzemdir. Başka türlü bir barışın tesisi mümkün görünmemektedir.
Meselenin üzerine ciddi bir şekilde düşülmeli ve tefekküre konu edilerek bilimsel zeminde de bu tartışmalara başlanması geleceği daha sağlıklı bir zeminde kurma adına önemlidir. Entelektüel ve aydınların, sadece insani durumun devamını dikkate alarak meseleyi enine boyuna düşünmeleri ve insanları uyarmaları elzemdir. Yoksa insanlık yerini yapay zekâ denilen türe bırakarak dünyaya veda edecektir. Bu uyarıyı ciddiye almayanların çok kısa bir sürede gerçekleşme ihtimalini dikkate almamaları kendi geleceklerine de bir ihanettir. İnsan sonrasına dair yazılmış o kadar kitap, çalışma, konferans vesaire boşuna değildir. İnsan sonrasına dair hukuk çalışmaları ise bize meselenin ne kadar ciddiye alınması gerektiğini ilzam eder.
Gazze olayı, Hamas direnişinin başlattığı bir olgu olmakla birlikte çok uluslu güçlerin güç gösterisine dönüşme emareleri çoğalmakla birlikte çok farklı güçlerin farklı sonuçlar elde etmeye yönelik çalışmaların da kendisine yol bulduğu bir zemini işaret eder. Yoksa bu kadar sessizlik bedavaya gitmiş olurdu…
Dünyayı biçimlendirme arayışında olan güçlerin eline büyük bir koz geçmiştir. Meseleyi bu açıdan da ele almakta yarar var…