İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Guterres krizi mi yoksa Birleşmiş Milletler krizi mi?

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri, 7 Ekim’den bu yana Gazze’de yaşananlara ilişkin açıklamaları nedeniyle bir krizin içine mi girdi? Yoksa aslında kriz kendisini aşarak BM’nin çehresinde yaşlanma belirtileri görüldüğü iskelet yapısına mı uzanıyor?

Antonio Guterres, yaşananların Filistinlilerin 56 yıllık işgal altında uğradıkları zulümlerle ilgili doğal bir tepki olduğunu açıklamasından bu yana, İsrail’in öfkesinin kapıları bu adama ve arkasındaki uluslararası kuruma ardına kadar açıldı. Ancak bu sırada Tel Aviv’deki herkes, ‘İsrail’in doğuşuna yardım edenin’ bu kurum olduğunu unuttu. BM Genel Kurulu 1947’de, Filistin topraklarını bölme planını (Arap ülkelerinin karşı çıkmasına rağmen) onaylamış ve bu yalnızca altı ay sonra İsrail devletinin kurulmasının yolunu açmıştı.

Netanyahu hükümeti ve büyük olasılıkla başta ABD olmak üzere Batılı çevrelerde onu destekleyenler, bu adamın ‘diplomasi yalanlarını’ aşarak tüm dünyayı, Gazze’de her gün sabah akşam öldürülen çocukların kanına bulanmış gerçeklikle yüzleştirdiği ‘dürüstlük anını’ affetmeyecektir.

Guterres’in CNN kanalında pazar gecesi İsraillilerin büyük öfkesini yatıştırma girişimi de işe yaramadı. Netanyahu, Guterres’in Hamas’a gerekçe yarattığını söyledi. ‘Cam binanın’ efendisi ise, özellikle Hamas’ın saldırılarının İsrail’de güvende olanları tehdit eden korkunç eylemler olduğunu ancak yine de bunun Filistin halkının şu anda dünyanın tanık olduğu gibi toplu olarak cezalandırılmasını haklı çıkarmayacağını söyledikten sonra Netanyahu’nun iddiasını reddetmeye çalıştı.

Genel olarak İbrani devletinin ve özel olarak da Netanyahu hükümetinin Guterres’e düşman kesilmesi çok ilginç. Çünkü Guterres bırakın bir gün bile İsrail’i eleştirenlerin safında olmayı (ki bakın düşman bile demiyoruz), bunun tam aksi bir tutum sergilemiştir. Özellikle üç yıl önce, 2020’de, Dünya Yahudi Kongresi kendisine Theodor-Herzl Ödülü’nü layık görmüştü. O gün, Kongre Başkanı Sayın Ronald Lauder, ödül töreninde Guterres’e “Uzun yıllar boyunca, Yahudi halkının ve İsrail devletinin gerçek ve sadık bir dostu olduğunuzu kanıtladınız” demişti.

Peki, Guterres ile İbrani devleti arasındaki sıcak ilişkiler dönemi geride mi kaldı? Yoksa İsrail’in BM ile ilişkileri, tesis edildiğinden bu yana yıllarca ABD’nin koruması altında ‘insanların diline ve hakkı savunan kalemlere’ karşı kendisine koruyucu bir kalkan sağlamışken şimdi tamamen buzla mı kaplandı?

BM’nin İsrail ile ilgili tutumu hakkındaki hakikati göstermek için istatistiklere bakmamız gerekiyor.

Cenevre merkezli sivil toplum kuruluşu BM İç Gözetim Dairesi’nin verilerine göre 2015 ile 2022 yılları arasında BM Genel Kurulu’nun yerleşim inşa etme ve Golan Tepeleri’ni ilhak etmeyle ilgili konularda İsrail’i eleştiren yaklaşık 140 karar çıkardığını görüyoruz. İlginç, hatta şaşırtıcı olan şey ise aynı dönemde BM Genel Kurulu’nun dünyanın diğer bölgeleri söz konusu olunca sadece 68 karar çıkarmış olması ve bunların beşinin İran ile ilgili olması.

Buradan, cahiliye döneminin en ünlü şairi El-Ahtalu’l-kebir’in deyimiyle; ‘tıpkı yemyeşil otların altında tezek olduğu gibi’ İsrail’in kalbindeki muhabbetin altında yatan gizli kin ve öfke’ anlaşılabilir.

Ancak daha derin soru şu: BM Genel Kurulu kararlarının faydası nedir? Keskin veto ‘kılıcı’, İsrail devletinin kuruluşundan bu yana meşru koruyucusu olan ABD’nin elinde olduğu sürece, ahlaki köleliğin esaretinden kurtulan üyelerin oylarının ne faydası var?

Washington’ın İsrail’i eleştiren kararları durdurmak için veto yetkisini kullanması adettendir. Bu durum, Arapların ve dünyanın birçok ülkesinin gözünde BM kurumunun tarafsızlığını ve şeffaflığını ortadan kaldırmıştır. Hatta böyle bir oylamanın BM’nin güvenilirliğini büyük ölçüde yitirmesine neden olduğunu ve BM üyelerinin, Arap-İsrail çatışmasında genel olarak beş büyük ülkenin (özellikle de Washington’ın) elinde ‘oyuncak bebekler ve kuklalar’ olarak görülmelerine yol açtığını söylersek abartmış olmayız.

BM Genel Kurulu’nun 2015’ten bu yana İsrail’i eleştiren 140 kararına karşın, 2016’da işgal altındaki topraklarda İsrail yerleşimlerinin inşasına son verilmesini talep eden (ancak kınamayan) yalnızca bir Güvenlik Konseyi kararı buluyoruz. O zaman bile ABD açık açık kararın lehine oy kullanmadı, aksine çekimser kaldı.

BM felç olmuş bir oluşum gibi görünüyor. Peki, onu felç eden ve işlemez hale getiren bu hastalığın çıkış tarihini nasıl belirleyebiliriz?

Cam eve olan güven krizi, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik geniş çaplı savaşından bu yana derinleşti. BM, durumsal ve yapısal bir değişiklik getirecek yaratıcı eylemlerde bulunamaz oldu. Bundan önce de 2001 ve 2003’te Afganistan ve Irak işgalinin ardından dünya kınanmış ve çaresiz bir şekilde kalmıştı. Ancak bundan da öte, özellikle Arap-İsrail çatışmasıyla ilgili bugün 60 yıla yaklaşan BM Güvenlik Konseyi kararları, özellikle de 242 ve 338 sayılı Kararlar halen yıpranmış bir kağıt üzerinde kurumuş bir mürekkep olarak durmakta.

Sayın Guterres, geçtiğimiz pazar akşamı ünlü ABD haber kanalıyla yaptığı görüşme sonunda, Ortadoğu’da devam eden ve şaşkınlık veren ölüm ve şiddet döngüsünden tek çıkış yolunun, Filistinlilerin iki devletli çözüm çerçevesinde bağımsız bir devlete sahip olma hakkından geçtiği sonucuna vardı.

Sayın Guterres iyi bir iş yaptı ancak büyük olasılıkla ünlü Thrasymakhos’un Platon’la diyaloglarında söylediklerini okumamıştı:

“Güçlü olan haklıdır.”