Gazze'deki savaş, bugün veya yarın sona erecek ya da şiddeti azalacak. Nitekim hiçbir şey sonsuza kadar ya da sınırsız bir süre boyunca devam etmez.
İsrail “Biz kazandık” diyecek ve Hamas da aynı şeyi dile getirecek. Diğerleri de herkesin kaybettiğini söyleyecek.
Zaferi tanımlamak, savaşın siyasi yorumunun ve medya desteğinin ikilemlerinden biridir. Yenilginin faturası maliyetli ve bedeli ağır olduğu için savaşın tarafları bu ağır yükü taşımaktan kaçınıyor.
Savaşın başında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant, Hamas'ı ortadan kaldırmayı, esirleri kurtarmayı ve Gazze'yi şu ya da bu şekilde yönetmeyi hedef olarak belirlemişti. Ancak zorlu haftalar geçtikten sonra tüm bunlar başarıldı mı?
Bugün, Hamas'ın bazı esirleri teslim ettiği, uzayan endişeli bir ateşkes görüyoruz... İsrail de ateşkes sağlamayı başardığı için övünüyor.
Diğer yandan Hamas, 7 Ekim’deki operasyonunu ‘Aksa Tufanı’ olarak adlandırarak kanıtladığı gibi, bu tufanın Mescid-i Aksa'ya doğru akışını hedef olarak belirledi. Bu esnada Hamas liderlerinin cephelerin birliğini ve ümmet için büyük zaferin yakın şafağını müjdeleyen konuşmalarını gördük ve duyduk. Peki, ya hangi ümmet?!
Tüm bu yüksek hedefler, yanılmaz konuşmalar yerine ayakların yere basabileceği zeminde gerçekçi bir noktaya ulaşmak için her iki tarafın da az ya da çok alçakgönüllü olmasını gerekli kılıyor.
Bugün Arapların ve Müslümanların önceliği, Suudi Arabistan liderliğindeki dışişleri bakanlarının çalışmaları aracılığıyla savaşı durdurmak, Gazze halkına yardım sağlamak, Filistinlilerin yerlerinden edilmesini önlemek, 1967 sınırlarına göre iki devletli çözümle sonuçlanacak kapsamlı bir siyasi çözümün yolunu açmak ve siyasi ufku olmayan bu kör savaşı, nekahet odasındaki siyaset damarlarına hayat vermek için bir fırsat haline getirmektir.
Bugün dünyada şu konuda çok fazla konuşma var: Gazze için sırada ne var? Hamas'tan sonra ne olacak? Bu, Filistin'deki liderlik ve devlet biçiminin dikkate alınmasını gerektiriyor.
Filistin'in tek meşru çatısı olan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) için de yeni bir Filistin bölümünün zamanı geldi mi?
Filistin kurumunu yenilemek, yeniden canlandırmak ve arzu edilen rüyaya ulaşmak için ruh vermek lazım.
Hamas, izleyicileri tarafından hakkında ne kadar şiir söylenirse söylensin, direniş sloganının parıltısına ve sıcaklığına rağmen Filistinliler için bir şemsiye değildir. Hepimiz gürültünün tozunun ve savaşın kargaşasının arkasına gizlenmiş entelektüel-politik gündemi biliyoruz.
Daha açık bir ifadeyle; devlet olma ve kapsamlı bir çözüm yoluna girmek üzere Filistin kurumunu ve ruhunu yenilemek için uygun ana çok yakınız.
Tanınmış Filistinli siyasetçi ve yazar Nebil Amr, geçtiğimiz günlerde bu gazetede (Şarku’l Avsat), özellikle de Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın akıbeti üzerine şunları yazdı:
“Abbas'ın kaderi Filistinliler tarafından belirlenmelidir. Özgür ve adil seçimlerle sandıktan zaferle çıkarsa buna hakkı vardır. Filistinliler onu görevden almaya ve evine göndermeye karar verirse buna da hakları vardır.”
Amr önemli bir temele dikkat çekerek şunları söyledi:
“Filistin Yönetimi ve başkanının tekel mantığıyla ne olması ya da olmaması gerektiğini belirlediğinden bahsedenler, öncelikle Filistin halkının kendi kaderini tayin etme ve bağımsız devletini kurma hakkını açıkça kabul etmelidir.”
Ancak tüm bunlar, savaş ve direnişin aydınlanması ve temizlenmesi bahanesiyle siyaset hakkında konuşmayı kötülememeye ve günah çıkarmamaya bağlıdır. Çünkü bu siyasetin bir poetikasıdır. Sonuçları ise iyi değildir.