Müslüman kültüründe sivil toplum diyebileceğimiz bir tecrübe yoktur. Farklı Müslüman toplumlarda ortaya çıkan sayısız tarikatları ve cemaatleri, sivil toplum kuruluşu saymak mümkün değildir.Tarikatlar ve cemaatler, sivil olanın karşısında olan her şeyi temsil eden, otoriter, kapalı, antidemokratik, dışlayıcı ve tekçi sosyal, siyasal ve ekonomik örgütlenmelerdir. Sivil toplum, modern dönemde ortaya çıkmış, aklı, çoğulculuğu, gönüllülüğü ve özgürlüğü ve demokrasyi esas alan, devletten bağımsız gerçek sosyal örgütlenmelerdir. Müslüman toplumlar, sahici anlamda modernleşme tecrübesine sahip olmadıkları gibi, gerçek anlamda bir sivil toplum tecrübesine de sahip değildirler. Tarikatlar ve cemaatlerin sivil toplum kuruluşları olduğunu söylemek, modern sivil toplum olgusunu inkar etmek olduğu gibi, Müslüman toplumların gerçekliğini de karartmak ve inkar etmek anlamına gelmektedir.
Tarikatler ve cemaatler, modern anlamda özgür bireylerin gönüllü bir şekilde biraraya gelip kendi sosyal, ekonomik, kültürel, çevresel, siyasal ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak ve topluma katkı sunmak için oluşturdukları yapılar değildirler. Tarikatlar ve cemaatler, genelde tek kişi veya klik etrafında örgütlenen, mensuplarının mürit ve taklitçi olduğu, tarikat şeyhlerine ve cemaat liderlerine mutlak bir şekilde itaat eden kalabalıklardan oluşan, sivil ve toplumsal olanı ortadan kaldıran, devlet ve toplumun bütün imkanlarını kendi ekonomik, sosyal, siyasal, kişisel çıkarları için kullanan yapılardır. Tarikatlar ve cemaatler, sivil topluma hizmet etmez. Sivil toplum, tarikatlara ve cemaatlere hizmet eder ve köle olur. Sivil toplumu kendine köle ve hizmetkar eden tarikatlerin ve cemaatlerin olduğu yerde, sivil topluma dair hiçbir şey yeşermez.
Tarikatların ve cemaatlerin, sivil toplum kuruluşları olduğu söylemi, bir gerçeklik değil, bir efsanedir. Tarikatlar ve cemaatleri sivil toplum kuruluşu olarak sunmanın ve kurgulamanın amacı, günümüz şartlarında tarikatlara ve cemaatlere eğitim, ekonomi, siyaset, ticaret, sağlık ve güvenlik alanlarında onlara sınırsız yeni alanlar ve imkanlar oluşturmaktır. Tarikatlar ve cemaatler güçlendikçe, sivil toplum zayıflamakta ve çürümektedir.
Müslüman toplumlardaki tarikatları ve cemaatleri, modern toplumlardaki dini gruplarla ve kurumlarla karıştırmamak lazımdır. Modern Batı toplumlarındaki dini gruplar ve kurumlar, paralel gruplar değildirler. Hristiyanlık, sivil, çoğul, açık ve özgür toplumun parçası olmayı kabul etmiş, tanımış ve içselleştiirmiş bir teoloji geliştirmiştir. Hristiyan dini gruplar ve kurumlar, görüntüde STK gibi örgütlenen, arka planda kapalı, katı, tekçi ve hesap vermeyen nitelikte çalışan yapılar değildirler. Modern Batı toplumlarında dini eğilimleri olan sivil toplum kuruluşlarının arkasında gölgeleri yoktur. Tarikatlar ve cemaatler, görüntüde dernek ve vakıf olarak örgütlenen, gerçekte arkalarında devasa gölge yapıların olduğu dev güç merkezleridirler. Gölge yapılar olarak tarikatlar ve cemaatler, sivil toplum kuruluşu olamazlar. Bu yapıların gölgesinde demokratik bir sivil toplumun gelişmesi de mümkün değildir.
Tarikatler ve cemaatler, çevreye duyarlı olmadıkları gibi, demokrasi, özgürlük, çoğulculuk, akıl, adalet, eleştirel düşünme, farklı yaşam tarzlarına saygı değerlerinin hiçbirini de benimsemememektedirler. Tarikatlar ve cemaatlerin dünyasına, sivil toplum kavramı kadar yabancı hiçbir şey yoktur. Din adına örgütlenen tarikatların ve cemaatlerin duyarlı oldukları konu, kendi hakimiyetleri, güçleri ve çıkarlardır. Tarikatlar ve cemaatler için tek değer, insanları kendi çıkarlarına ve amaçlarına uygun olacak şekilde kullanmaktır.
Tarikatların ve cemaatlerin amacı, demokratik sivil ve çoğulcu idealler doğrultusunda bireylerin eğitimine, gelişimine ve kalkınmalarına katkı sunmak değildir. Tarikat ve cemaatlerde eğitim yoktur, endoktrinasyon vardır.Tarikatlar ve cemaatler, kendi doğmalarını ve ritüellerini endoktrinasyon yoluyla empoze ederek aslında eğitim alanını daraltmakta ve hakimiyetlerine almaktadırlar. Tarikat ve cemaatler, eğitim alanına yapmış oldukları müdahalelerle ve endoktrinasyon faaliyetleriyle, karşılarında boyunları kıldan ince kullar haline gelmeyi kabul eden müritler ve mensuplar yetiştirmeyi amaçlamaktadırlar.
İslam, tarihi boyunca hiçbir zaman sivil toplum olarak niteleyebileceğimiz bir fikir, zihniyet ve yapı ortaya koymuş değildir. İslam’da merkezi belirleyici olan toplum değil, devlettir. Tarihi boyunca devletle içiçe olmuş dini bir kültürde tarikatların ve cemaatlerin, sivil toplum yapıları olmaları mümkün değildir. İslam, sivil toplumsal bir din olmadığı gibi, tarikatlar ve cemaatler de sivil toplum kuruluşları değildir. Sivil toplum gibi modern bir kavramla ve anlayışla İslam’ı, tarikatları ve cemaatleri nitelemek, değerlendirmek ve yorumlamak, sağlıklı, gerçekçi ve verimli değildir.