Cemal el-Keşki
TT

İsrail: Ertesi gün

Aşırı sağın kibri onu kendisine pahalıya patlayan bir bataklığa sürükledi. İsrail, Gazze’ye açtığı savaşın hesaplamalarında hata yaptı. Aşırılık yanlısı İsrail hükümetinin başı Binyamin Netanyahu, Gazze’nin siyasi kariyerinin sonu olmasını ve Gazze’nin 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana eşi benzeri görülmemiş kararlılığının İsrail seçkin tabakasını (hükümet, muhalefet ve medya) sarsmasını beklemiyordu. Netanyahu, 1948’de Filistinlileri topraklarından sürüp dünyanın her ülkesinde mülteci durumuna düşüren ilk satırları yazan İsrail’in manevi babası David Ben-Gurion’un senaryosunu devam ettireceğini hayal ederken hesapları karıştırdı. Zira Filistin saatinin akrebinin bir daha asla 1948 yılı dilimine geri dönmeyeceğinin farkında değildi. Sürprizler ve darbeler onu ansızın yakaladı. Kan dökmesi onu korumadı ve sivilleri, çocukları, hastaneleri, okulları ve uluslararası kurumları bombalama ve vahşi katliamlar işlemeye yönelik devamlı girişimler ona beklediğini vermedi.

Zorunlu tehcir çağrıları kulak ardı edildi ve Filistinli hak sahiplerinden başlayarak, Arap ve uluslararası halklara ve Netanyahu’nun müttefikleri olan ABD ve Avrupa Birliği’ne (AB) kadar uzanan reddetme makineleri tarafından kuşatıldı. Tabi Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in sert reddi de göz ardı edilemez. Bibi, adeta mayın tarlalarında ve yangınların içinde yürüyen biri gibi İsrail’i artık tek başına yönetiyor. 7 Ekim’in, bu operasyon hakkında hiçbir bilgisi olmayan tüm istihbarat teşkilatlarını ve askeri güçlerini afişe edecek bir tarih olmasını beklemiyordu. Kendisinin ve güçlerinin, İsrail kamuoyu nezdinde imajını iyileştirecek hedeflere ulaşabileceğini ve bunun da kendisinin başbakan olarak siyasi kariyerine devam etmesini sağlayabileceğini düşünüyordu. Ancak başarısızlık onun ilk müttefikiydi. Savaşın başında belirlediği stratejik hedeflere kıyasla kayda değer bir zafer elde edemedi. Ne Gazze’deki rehinelere ulaşabildi ne Filistinli grupların liderlerini ortadan kaldırabildi ne de Filistinlileri topraklarından sürme planını hayata geçirebildi. Aksine, kaybı, dünya kamuoyunun İsrail devletinin Filistinli sivillere yönelik katliamlarına duyduğu öfke ile iki katına çıktı. İsrail Başbakanı, ABD Başkanı Joe Biden’ın kendi hükümeti ve İsrail hakkında söylediği gibi oyunun sıfır toplamlı hale geldiğini ve başta kalmasının kelimenin tam anlamıyla pamuk ipliğine bağlı olduğunu fark etti. Hezeyan içindeydi ve yanlış hükümler veriyordu. İsrail içinde sebep olduğu çöküşleri umursamıyordu. Kamuoyunu, savaşın bitiminin ertesi günü Gazze’nin akıbetinin ne olacağıyla meşgul etmeye başladı. Ama aslında Netanyahu’nun asıl meşgul olması gereken soru şuydu:

İsrail’de ertesi gün ne olacak?

Bütün göstergeler, savaş makinesi durduktan sonra İsrail’i çok büyük bir şeyin beklediğine işaret ediyor. Bu felaket, kesinlikle İsrail’in 6 Ekim 1973 Savaşı’ndaki yenilgisinden sonra oluşturulan ‘Agranat’ komitesine benzer bir adli komitenin kurulmasını gerektiriyor. Böylece 7 Ekim’den başlayarak, İsrail istihbarat birimlerinin büyük başarısızlığına ve Filistinli grupların elindeki rehinelerin akıbetine kadar İsrail’in askeri başarısızlığına yol açan ayrıntılar incelenebilir. Tabi İsrail’in varlığının geleceğine yönelik derin tehditler de gözden kaçmamalı. Nitekim 7 Ekim’den sonraki günlerde görülen ters göçün aksine, Güney Lübnan sınırının bitişiğindeki İsrail’in kuzeyinden yaklaşık 100 bin İsrailli göç etmek zorunda kaldı ve aynı zamanda Gazze Şeridi’ni çevreleyen yerleşim birimlerinden de yaklaşık 55 bin kişi göz etmek zorunda kaldı. Bu kişiler şimdi İsrail’in merkezindeki otellerde yaşıyorlar.

Bu çerçevede, ilk tahminlere göre büyük ekonomik kayıplarla dolu bir dönemle karşı karşıyayız. İsrail bu savaşta 100 milyar dolara yakın kayıp verdi. Bunlar İsrail ekonomisi için artık tahammül edilemeyecek kayıplardır. Bu yüzden Netanyahu hükümeti, ekonomik sistem çökmeden önce fabrikalarında ve şirketlerinde çalışmaya dönebilmeleri için yedek askerleri terhis etmek zorunda kaldı.

Askeri ve güvenlik kayıplarına gelince, İsrail’in benzeri görülmemiş ve beklenmedik darbeler aldığına şüphe yok. Çok sayıda asker, subay ve askeri araç kaybedildi ve ülke kendisine askeri yardım yapmayı düşünen müttefikler için artık bir yük haline geldi. ABD Kongre üyelerinin İsrail’e daha fazla yardım göndermeyi reddettiği bir sır değil. Buna ek olarak, aşırı sağcı hükümetin pervasızlığı nedeniyle 7 Ekim’den bu yana sevdiklerini kaybeden ve artık toplumsal güvenlik duygusu kalmayan binlerce İsrailli ailenin öfkesi ve hayal kırıklığı da var. Belki de bunların hepsi İsrail toplumundaki potansiyel bir patlamanın ön işaretleridir. Bu patlama ile İsrail oluşumunun yeni bir haritası çizilecek. Burada Binyamin Netanyahu’ya güneşin altında yer verilmeyecek. Tam tersine, 30 yıl önce İsrail siyasi sahnesine çıktığı günden beri bütün politikalarında başarısızlığa imza atması ve İsraillilere geride ancak siyasi, ekonomik ve güvenlik kayıpları bırakması sonucunda bu haritanın yolları onu siyasi kariyerinin sonuna ve hapishaneye götürecek.

Savaşın durdurulmasının ikinci gününde İsrail’i bekleyen uluslararası sahnedeki diplomatik kayıplara gelince, onları da önümüzde görüyoruz; ABD, İsrail devletine tam destek vermek ile Beyaz Saray’daki karar merciine baskı yapan kamuoyunun ve medyanın tutumları arasında ne yapacağını bilemez hale geldi. Bu aşırı hükümetin kibir ve uzlaşmazlığının ABD’yi, Arap ve Müslüman halklar arasındaki ahlaki duruşunu sarsacak büyük tartışmalara sürükleyeceğini söylemeye gerek bile yok. Satranç piyonlarının yeni dünya düzeni sahnesinde hızla hareket etmesi göz önüne alındığında bu durum Washington tarafından kabul edilmeyecektir. Bu tablo, savaşın ilk günlerinde söylemi İsrail’e tam destekten, savaşın uzaması halinde zamanla kaybolabilecek kademeli bir dengeleme yaklaşımına dönüşen Avrupa’dan çok da uzak değil.

İsrail’in BM koridorlarındaki, özellikle de genel kurullardaki imajına gelince, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar kapsamına giren tüm suçları işlediği yönündeki suçlamalar ve kınamalarla sarsılmış durumda.

İsrail’de savaşın durdurulmasının ertesi günü, İsrail toplumunda değişim rüzgârları ve fırtınalar esecek. Dolayısıyla Netanyahu’nun Gazze’deki ertesi günle değil, Tel Aviv’deki ertesi günle meşgul olması gerekiyor.