Dünyanın dört bir yanında iktidara sıkı sıkı tutunanlar konusuna dönüyorum. Çünkü bu, sonsuz hayret ve şaşkınlık yaratan, türü ne olursa olsun, maddi boyutlarla ilgili bir konu olmaktan ziyade, koltuğa yapışan herkesin vicdanındaki psikolojik sorun gibi görünen bir konu.
Bahsedeceğimiz 3 kişi ülkelerinin önde geleniydiler ve tek ortak noktaları varsa o da iktidarda olduklarında orada kalmak, terk etmişlerse geri dönmek için her yola başvurarak mücadele etmeleridir.
Yıllardır bu durumda olmalarına rağmen her biri kendisini büyüleyici iktidar koltuğundan uzaklaştıran hadiseler yaşadı. Ama onları büyülü iktidar koltuğundan uzaklaştıran yolda yaşananlar, sadece onların son nefeslerine kadar bu koltuğa daha sıkı tutunmalarına yol açtı.
Colorado Yüksek Mahkemesi, eski ABD Başkanı Donald Trump'ın, Beyaz Saray için yapılacak başkanlık yarışı öncesinde yapılan eyalet ön seçimlerinde Colorado’da seçimlere katılmaya uygun olmadığına karar verdi. Bunun onu biraz yatıştıracağı, kendi yoluna gitmesini, 2016'da iktidara gelmeden önceki işiyle, gayrimenkulleriyle ve milyarlarıyla meşgul olmasını sağlayacağı düşünülüyordu.
Ancak tam tersi oldu ve Trump yargıya ve yargı kararlarına daha fazla meydan okumaya başladı ve sonuna kadar gitmekte diretti. Avukat ekibini giderek daha fazla seferber etmeye başladı ve Beyaz Saray'a dönmek onun için bir hayat memat meselesi haline geldi.
Colorado yargısının kararının indirdiği darbeyi atlamadan, bu kez Maine yargısı aynı yönde başka bir karar aldı. Bu kararların her ikisi de ABD Anayasası'ndaki 14.maddesindeki değişikliğe dayanıyor, söz konusu değişiklik, isyan eylemlerine katılanların devlette görev almasını engelliyor. Trump da 6 Ocak 2021'de destekçilerinin Kongre binasına yaptıkları baskına liderlik etmekle suçlandığı için kendisini bu suçlamadan kesin olarak beraat ettirecek bir karar açıklanmadığı sürece söz konusu değişiklik kendisi için geçerli olacak.
Buna rağmen, bu iki karar, belki de ilk kez yarışa katıldığında gösterdiği çabadan daha yoğun bir şekilde Beyaz Saray için çabalama kararlılığını artırdı.
İmran Han'ın Pakistan'daki durumu Trump'ın Sam Amca’daki durumundan farklı değil. Zira Ağustos 2023'ten bu yana hayatını cezaevinde geçiren Han, cezaevinden henüz çıkmış olmasına rağmen başbakanlık binasına doğru ilerlemeyi bir an olsun bırakmıyor.
Imran Han bir kriket yıldızı ve kendisi yalnızca Pakistan'da bir yıldız değil, şöhreti dünyayı kaplıyor. Tabii ki şöhreti ve yıldız olmayı, siyasi faaliyetlerinden ve hükümet başkanlığından önce tattı, ancak iktidarın tadını aldığından beri kriketi ve o günlerini unuttu. Artık tek dünyası başbakanlık oldu ve iktidara çılgınca geri dönme çabası sırasında neredeyse hayatını kaybediyordu. Ancak kendisini hedef alan suikast girişimi, bu yolda ilerleme isteğini daha da biledi ve içini iktidara geri dönme arzusuyla doldurdu!
Bu durum onun gelecek ay yapılacak parlamento seçimlerinde aday olmasının engellenmesine, liderliğini yaptığı Pakistan Adalet Hareketi liderlerinin çoğunun seçimlere katılmaktan mahrum bırakılmasına yol açtı. Ama bu onun kararlılığını zayıflatmadı ve arzusunu dindirmedi!
Üçüncü örnek ise Tel Aviv'de başbakanlığı beşinci kez devralan Binyamin Netanyahu. Başbakanlığa ilk olarak 1996 yılında gelen Netanyahu, o zaman İsrail'in en genç başbakanı olmuştu. Ancak ne tatmin oldu ne de bununla yetindi, hâlâ altıncı ve hatta onuncu seferinin olması için çalışıyor. Eğer bir başka şansı olmayacaksa da en azından son iktidarının uzun sürmesi için çabalıyor.
Bu durumda olduğu için de bu makamda kalış süresini uzatacak her şeyi yapmaktan çekinmiyor, Gazze Şeridi'ndeki acımasız savaş da bundan başka bir şey değil. Ayrıca iktidarda kalmasının önünde durabilecek herkesi sahne dışına itmekten de çekinmiyor. Nitekim birkaç gün önce Dışişleri Bakanı Eli Cohen'i görevinden uzaklaştırma nedeni de Cohen'in 7 Ekim'deki saldırının tüm sorumluluğunu hükümetin üstlendiğini söylemesiydi. Netanyahu, Gazze Şeridi'ndeki çocuklara, kadınlara ve sivillere yönelik vahşetini bu nedenle ortaya koydu.
Cohen, Başbakanının iktidara duyduğu bitmez arzunun kurbanı oldu. Hem de görevden alınan Dışişleri Bakanı kabine içinde kraldan daha kralcı olmasına rağmen. Cohen aşırılık ve fanatiklikte Netanyahu ile yarışıyordu ama iktidara duyulan arzu, yolda karşısına çıkan her şeyi silip süpürür!
Trump'tan, Han ve Netanyahu'ya kadar bu üç kişinin geçmişlerini incelediğinizde yetmiş yaşın üzerinde olduklarını ve iktidara gelmeden önce çeşitli alanlarda başarılar elde ettiklerini göreceksiniz. Bu açıdan bakarsak her birinin iktidarın fayda ve kazançlarından vazgeçmelerini sağlayabilecek şeylere sahip olduklarını görürüz. Ama üçü de sanki iktidar onlar için hayatın kendisiyle eşdeğermiş gibi hareket ediyorlar!
Her zaman şöyle denmiştir: "İki kişi asla tatmin olmaz, biri bilgi arayıcısı, diğeri mal arayıcısı.” Eğer dilersek bunlara güç ve iktidar arayıcısını da ekleyebiliriz. Elimizdeki üç vaka bunu en iyi şekilde açıklıyor ve iktidar peşinde koşanları, tatmin olmamak konusunda neredeyse hem bilgi arayıcıları hem de mal arayıcılarının önüne geçiriyor. Sadece örnek niteliğindeki bu üç vakadan tek bir anlam çıkıyor, o da iktidar koltuğunda, sadece orada oturan kişiye açıklanan bir sır olduğu ve bu sırra ancak en kararlı adamların karşı koyabileceği.