Nayif bin Bender es-Sudeyri
Suudi yazar
TT

Dünya ve İsrail’in durumu!

Tüm dünya, İsrail kriziyle nasıl başa çıkılacağı konusunda şaşırmış vaziyette. 7 Ekim’den bu yana Gazze’de uluslararası insani hukuka yönelik ihlallerin durması yönündeki tüm çağrıları ve girişimleri reddeden İsrail, bu savaşta dünyanın vicdanını parçalayıp çöpe attı!

Uluslararası otoriteler şunlardır: Dünya meclisi ve yasama erki olarak Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, yürütme erki olarak BM Güvenlik Konseyi ve yargı erki olarak da Uluslararası Adalet Divanı. Bunların üçü de savaşın durması, Gazze halkına yönelik tehcirin engellenmesi ve yardımların Gazze’ye girmesi için kararlar aldı. Bu uluslararası organların hukuki niteliği ve aldıkları kararların ahlaki boyutu, büyük ülkeler başta olmak üzere tüm dünyayı görmezden gelinemeyecek benzersiz bir krizle karşı karşıya bırakıyor.  

Ülkeler arasındaki ilişkilerde hâkim değerler anlayışı, bugün sorgulamaların merkezinde yer alıyor. Çifte standart artık sadece kabul edilemez değil, aynı zamanda alay konusu oldu! Bu değerlerin çöküşü, bizi, herkese zarar verecek bir kargaşaya doğru sürükleyecek ve zarar görenlerin başında da BM gelecek. Sorulması gereken ilk soru şu: ‘Milletler Cemiyeti’ dönemine ve İkinci Dünya Savaşı sonrasına mı döneceğiz?

Gazze’deki askerî çatışma ve insani felaket büyürken, bölgesel güvenlik gerilimini önleme yolunda acil eylem gerektiren kritik bir durum meydana geldi. Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan da yakın zamanda CNN’e verdiği röportajda bu duruma açıklık getirerek, ülkesinin ‘çatışmalara karşı sıfır tolerans’ yaklaşımını benimsediğini ve Gazze’de derhal bir ateşkes çağrısı yaptığını belirtti.

Buna ek olarak ve belki de Hamas’la yaşanan yoğun çatışmaya bakarak, İsrail’le barış sürecine bağlı kalmak, barışı Filistin ve İsrail olmak üzere yan yana iki devletli çözüm fikrine bağlamaya devam etmek ve İsrail-Filistin çatışmasını derinleşen Amerikan müdahalesi çerçevesinde çözmek gerekir.

Prens Faysal, ayakta kalabilir Filistin devletinin yolunu açan bir süreç olmaksızın normal ilişkiler kurmanın mümkün olup olmadığına dair bir soruya şu yanıtı verdi: “Mümkün değil. Bunu gerçekleştirmenin tek yolu bu. Evet, çünkü istikrara ihtiyacımız var ve Filistin meselesi hallolmadıkça da istikrar sağlanmayacak.”

Bu çabaları, Bakanlar Kurulu Başkanı Veliaht Prens Muhammed bin Selman başlattı. Fox News kanalıyla yaptığı bir televizyon görüşmesinde Veliaht Prens, Suudi Arabistan’ın İsrail’le ilişkileri normalleştirmesi için nelerin gerektiği sorusunu şöyle cevaplamıştı:

“Başkan Biden yönetiminin bu noktaya varmak için bir yaklaşımı var. Bizim için Filistin meselesi oldukça önemli; bu meselenin çözülmesi gerekir. Güzel bir şekilde ilerleyen müzakereler mevcut. İşlerin nereye varacağını göreceğiz. Umut ediyoruz ki süreç, Filistinlilerin acılarının hafiflemesi ve İsrail’in tekrar Ortadoğu’da bir oyuncu olmasıyla sonuçlansın.”

Veliaht Prens, 7 Ekim’de savaşın başlamasından sonra bu savaşın durması ve bölgede barış ve istikrar yoluna geri dönülmesi için olağanüstü çabalarını sürdürdü. Dünya da Körfez İşbirliği Konseyi, Arap Birliği, Afrika Birliği Örgütü, İslam Konferansı Örgütü, BRICS ve elbette BM üzerinden bu çabaları destekleyip, takdir etti.

Bölgede şahit olduğumuz korkunç hadiselerin siyasi ve ekonomik bakımdan sonuçları dünya için vahim olacak. Gazze’deki savaşı durdurmak ve 2720 sayılı Güvenlik Konseyi kararının mevcut 12’nci fıkrasını uygulamaya koyma doğrultusunda ilerlemek dışında alternatif bir çözüm yok. Söz konusu karar, “Uluslararası hukuka ve ilgili BM kararlarına uygun olarak, güvenli ve tanınmış sınırlar dahilinde ve yan yana barış içinde İsrail ve Filistin olmak üzere iki demokratik devletin varlığına dayalı çözüm vizyonuna olan sıkı bağlılığını yineliyor ve bu bağlamda Filistin Yönetimi altında Gazze Şeridi’ni Batı Şeria’yla birleştirmenin önemini vurguluyor.”  

Olayların hızı artarken Filistin de Gazze’nin enkazı arasında beliren fırsatın ve Filistin meselesinin küresel siyaset sahnesinde yeniden ön sıralarda yer alışının önemini idrak etmiş görünüyor. Bu farkındalık, üzerinde çalışılmış makul bir tavrı ve de Don Kişot mitlerinden ve yel değirmenleri savaşından uzak durmayı gerektirir.

Gazze’deki savaş makinesini durduran ve bölge için arzulanan barış sürecine öncülük eden, Nobel Barış Ödülü’nü hak eder.