Abdulgani el-Kindi
Suudi araştırmacı yazar, Kral Suud Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi
TT

Suudi Arabistan ABD seçimlerinin kazanan kartı mı?

1972'de Cumhuriyetçi Başkan Nixon, ikinci dönem için yeniden seçilme şansını en üst seviyeye çıkarmak istiyordu. İkinci başkanlık dönemi için seçime girmeden önce ulusal güvenlik direktörü Henry Kissinger'a seçilme şansını yükseltecek mevcut seçeneklerin ne olduğunu sordu. Kissinger ona Çin devletine açılmasını ve Mao Zedong'un komünist hükümetiyle diplomatik kopukluğa son vermesini tavsiye etti. Gerçekten de aynı yıl Başkan Nixon Çin'i ziyaret etmeye, dünyanın bu en büyük komünist bloğuna yönelik açılım politikasını başlatmaya, aralarındaki Soğuk Savaş'ı sonlandırmaya ve böylece kendisini o zamanlar ABD'nin baş düşmanı olan Sovyetler Birliği'ni çevrelemeye adamaya karar verdi. Diğer faktörlerin yanı sıra bu stratejik açılım, Başkan Nixon'un ikinci dönemini ezici bir çoğunlukla kazanmasına katkıda bulundu. Otuz yıl sonra, yeni milenyumun başında Demokrat ABD Başkanı Bill Clinton, Camp David'de Yaser Arafat ve Ehud Barak'ı iki devletli çözümü kabul etmeye ikna ederek, adını tarihin hafızasında ölümsüzleştirmeye çalıştı. Bu sayede İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ABD'yi yöneten ve popülariteleri son yıllarda sıklıkla azalan tüm başkanları geride bırakarak, Beyaz Saray'dan yüzde 76'lık bir popülerlik oranıyla ayrıldı.

Bugün de İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırganlığının, ABD Başkanı Joe Biden'ın yeniden seçilme şansına ve Siyonist Başbakan Binyamin Netanyahu'nun başbakanlığının geri kalan dönemini tamamlama becerisine yönelik en önemli siyasi tehditlerden biri olacağı şüphe götürmez görünüyor. ABC News/Ipsos tarafından 4-8 Ocak tarihleri ​​arasında gerçekleştirilen bir ankette Biden'ı onaylamayanların oranı yüzde 58'e ulaştı ve bu, son 15 yıldaki herhangi bir Amerikan başkanı için rekor düzeyde yüksek bir rakam. Netanyahu'nun siyasi kaderi ile ilgili krizi ise daha karmaşık ve zor. Tarihinin yüzde 19'unda İsrail'i yöneterek bir rekor kırmasına, Filistin'de doğan tek İsrail başbakanı olmasına rağmen, siyasette kalma şansı zayıf ve sınırlı hale geldi. İsrail merkezli Kantar Enstitüsü tarafından yapılan son kamuoyu araştırmaları, İsraillilerin yüzde 64'ünün Netanyahu'nun Gazze'de devam eden savaşta gösterdiği performanstan memnun olmadığını gösterdi. Dahası popülaritesinin giderek gerilemesi krizi, keyfi yargı reformlarının ve rüşvet, yalan, güveni kötüye kullanma nedeniyle kendisine yöneltilen suçlamaların yalnızca doğal bir uzantısıydı. Bu durum, aşırılık yanlısı hükümetine can simidi görevi gören 7 Ekim 2023 olayları olmasaydı, aylarca süren ve neredeyse onu devirecek olan halk gösterilerine yol açmıştı.

Dolayısıyla genel görünümün bize gösterdiği gibi, Biden'ın yaklaşan seçimleri kazanma şansı hâlâ zayıf ve bunun tam karşısında da Netanyahu'nun aşırılık yanlısı hükümetinin karşı karşıya olduğu siyasi meşruiyet krizi duruyor. Bu, her iki başkanı çevreleyen siyasi krizlerin büyük, ancak bu krizlerden kurtulmak için mevcut seçeneklerin az olduğu anlamına geliyor. Her ikisi de darboğazdan çıkmanın bir yolunu arıyor ve özellikle Başkan Biden'ın sınırlı zamanı olduğundan (bir sonraki başkanlık seçimlerine yalnızca 10 ay kaldı) seçilme şanslarını artırmak için başarılı siyasi kartlar arıyorlar. ABD yönetiminin, kamuoyunun ruh halini değiştirmeye ve mevcut darboğazdan çıkmaya yönelik sınırlı siyasi seçenekleri çerçevesinde Biden hükümetinin normalleşme kartını kullanarak, Netanyahu hükümetine iki devletli çözümü kabul etmesi yönünde baskı yapması bekleniyor. Nixon'un komünist Çin'e açılım politikasıyla Soğuk Savaş tarihinin gidişatını değiştirmesi gibi, mevcut Demokrat yönetimin zihniyetinin de aynısını tekrarlama çerçevesinde dönüyor olması pek uzak bir olasılık değil. Bunun için Biden yönetimi, iki devletli çözüm ve Suudi Arabistan için diğer ulusal kazanımlara dair vaatler karşılığında, Suudi Arabistan'ı İsrail Devleti'ne siyasi olarak açılmaya ikna etmeye çalışıyor.

Elbette bu siyasi anlaşmanın imzalanmasının en ağır bedeli Netanyahu hükümetinin iktidarda kalabilmesi ve görevini sürdürebilmesi olacak. Zira hükümeti, siyasi programı iki devletli çözüm etrafında dönen her türlü siyasi projeyi reddetmeye dayanan aşırı sağcı koalisyonlardan oluşuyor ve bu da siyasi anlaşma senaryolarının sıfır toplamlı bir oyun içerdiği anlamına geliyor. Zira iki devletli çözümü kabul etmek ve Suudi Arabistan'ı normalleşmeye ikna etmek, Amerikan yönetiminin seçimleri kazanma şansının artmasına, Suudi Arabistan'ın ve Filistin çıkarlarının ulusal kazanımlarının azami düzeye çıkarılmasına katkıda bulunabilir. Ancak buna karşılık iki devletli çözümü kabul eden, daha az aşırılıkçı partilerden oluşan yeni bir hükümet kurulmadığı takdirde, Netanyahu açısından anlaşma büyük bir kayıp ve aşırılıkçı koalisyon hükümetinin dağılması anlamına geliyor. ABD ve İsrail çıkarlarındaki bu zıtlık, Netanyahu'nun iki hafta önce yaptığı ve iki devletli çözüme yönelik herhangi bir projeyi kabul etmeyi reddettiğini beyan eden açıklamanın, Washington ve Londra hükümetleri ile dünyanın geri kalanı tarafından nadiren resmi olarak kınanmasını açıklıyor:

Bu nedenle, Suudi Arabistan'ın olası tavizleri kabul etme karşılığında önemli bir stratejik getiri elde etmeden herhangi bir siyasi İbrahim Anlaşmasına katılmayı reddeden politikasının çok bilgece ve zekice olduğu kabul edilmeli. Suudi Arabistan hükümetinin hızlı normalleşme sürecini aksatması, siyasi anlaşmanın nesnel koşullarının olgunlaşmasıyla sonuçlandı. Bu da İsrail'e iki devletli çözümü kabul etmesi amacıyla baskı yapmak, İsrail hükümetinin kanatları arasında bir çatışmayla sonuçlanabilecek ABD-İsrail anlaşmazlığı uçurumunu daha da derinleştirmek için Suudi Arabistan’ın onayının bu konuda bir koza ya da jokere dönüşmesine yol açtı. Suudi Arabistan, gerçek bir bedel elde etmekte acele etmek yerine, normalleşme sürecinin maliyetine ilişkin nesnel koşulların olgunlaşacağı belirleyici tarihi anları beklemesinin meyvesini bu günlerde topluyor. Suudi Arabistan merkezi bir devlettir ve Ortadoğu'daki güç dengesinin direğidir. Dış politikadaki dönüşümleri Arap ve İslam dünyasının sisteminde ve uluslararası politika çevrelerinde her zaman geniş bir etki ve yankı uyandırmıştır. Dolayısıyla herhangi bir siyasi anlaşmayı kabul edeceğine dair bahse girilecekse; söz konusu anlaşma çok faydalı, çok değerli, ulusal çıkarlar ve Filistin davası ile eşdeğer olmalıdır. Bu nedenle önümüzdeki günlerde İsrail Devleti'nin Biden'ı darboğazdan çıkaracak siyasi anlaşmayı kabul etmesi yönünde daha fazla Amerikan ve uluslararası baskıya tanık olması bekleniyor. Bu süreçte Suudi Arabistan yeni Ortadoğu'nun satranç tahtasında sadece marjinal bir piyon değil, önemli ve merkezi bir oyuncu olacak.