Bekir Uveyda
TT

Tufan’dan önce ve sonra

Muhatabım, her şeyin değiştiğini, yani gerçekten her şeyin değiştiğini söyledi. Bunu söylerken edebiyat yapmadığını ya da amacının gerçeklere dayanmayan abartılı bir korku yaymak da olmadığını vurguladı. Ben de elbette bunun herkesin içini kaplayan bir duygu olduğunu; hatta dediği gibi abartıdan uzak olduğunu söyledim. Muhtemelen hiç kimsenin buna itiraz etmeyeceğini zira ‘Aksa Tufanı’ olarak adlandırılan saldırının, kendisinden önce hâkim olan çoğu şeyi değiştirdiğini söylerken sözümü kesip kendisinin sadece genel sahneyi kastetmediğini, açıkça söylemek gerekirse kendisini de kastettiğini söyledi. Daha sonra kararlı bir ifadeyle kendisinin artık eskisi gibi olmadığını, bundan sonra hiç kimseyi kendi önüme koymayacağını belirtti. Bunu söylerken eskiler ‘yalnızca bir canın var’ demezler miydi diye sordu ve ben de haklı olduğunu söyledim. Ardından yine sözümü keserek bugünlerde halinin böyle olduğunu, önce kendisinin geldiğini söyledi. Kendisi derken de ne demek istediğini açarak oldukça sınırlı çevresini kastettiğini, yani çocukları, onların anneleri, yolun sonuna kadar kendisine yoldaşlık edecek olan refikası ve bundan sonra kendi ailesini kapsayan daha geniş çevresini kastettiğini belirtti. Bunların kendisine gerçekten yeteceğini vurguladı.

Bu konuşma 7 Ekim 2023’teki saldırının ikinci haftasında gerçekleşti. Konuşmanın yukarıda anlattığım gibi birebir gerçekleşmediğini bildiğim için sözleri tırnak içine almadım. Muhatabımdan bahsedecek olursam, kendisi, Gazze Şeridi’nden gelen 40’lı yaşlarının başında bir baba. Çeşitli milletlerden insanların yer aldığı küresel bir iletişim kurumunda prestijli bir pozisyonda çalışıyor. Bence (ki doğru da olabilirim yanlış da) gencin ifadelerinde öne çıkan ‘ben’ düşüncesi ile hissettiği galeyanın, araştırma, inceleme ve belgeleme merkezlerinin dikkatini gerektiren bir durum olarak değerlendirmek doğru olabilir. Bu merkezler, öncelikle ulusal boyutta Filistin halkının çeşitli kesimleri üzerinde ve diasporada, daha sonra Arap dünyası boyutunda ve üçüncü olarak küresel boyutta 7 Ekim sarsıntısının etkilerini gözlemlemek isteyecektir. Dört ay önceki bu sarsıntının artçıları halen gelirken, sarsıntı devam etmeye ve giderek genişlemeye aday.

Gazzeli gencin konuşmasının üslubunda da ortaya çıktığı gibi; özellikle aile dışında herhangi bir konuya ilgi göstermeme açısından umutsuzluk ve genel işlere karşı kayıtsızlık halinin oldukça bireysel bir hal olduğu gayet açık. Ancak bu ölçü dahilinde bile bunun bir ‘vaka çalışması’ (case study) olarak çalışılması uygun olur. Filistin’de ve diasporada da benzer durumların olması muhtemel. Ancak bu genel olarak halkın halini yansıtmıyor. Bilakis, 120 günden fazla bir zamandır insanların yerinden olma, açlık ve korku ile göğüslerindeki acı ve trajedilere dayanma gücü ve sabır düzeyinde ya da İsrail ordu kuvvetlerinin acımasızlığına dayanma düzeyinde bakıldığında, özel olarak Gazze Şeridi’nde ve genel olarak Filistin topraklarında olup bitenlerle tamamen çelişiyor.

Vatanı ile tüm bağlarını koparmak istemesinden şüphe duyduğumu söylediğimde, genç adam, bana meydan okumaktan çekinmeyerek hızla; “Asla, benim Filistin’le bağım damarlarımda gezinen bir bağdır ama şu hareketin ya da bu partinin halka dayattığı herhangi bir koşula boyun eğmeyecektir” dedi.

Bence bu makul bir sonuç ve 7 Ekim 2023’ten önceki dönem ile sonrasındaki durum arasında Filistin gerçekliğinin değişimini araştırmanın ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha gösteriyor. Elbette, bilimsel olarak. Bunun dışında olayın her alandaki etkileri araştırılırken Gazze Şeridi’ne öncelik verilmesi gerekiyor. Tabii yaşananların ve halen yaşanmakta olan şeylerin yansımaları, ülke içindeki ve diasporadaki tüm Filistinliler, vatandaşlar, liderler ve örgütler için geçerlidir. Acaba tarih, Aksa Tufanı’ndan öncesini ve sonrasını bir perdeyle ikiye ayrılmış ancak hala ne zaman olacağı bilinmese de bir vakitte birleşebilecek iki zaman dilimi olarak mı kaydedecek?