Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Evini bize çok mu görüyorsun?

New York'taki göç dalgalarının en bariz kanıtı taksi şoförleridir. Gürültülü sarı arabaların direksiyonunda, sahipleri sokak isimleri dışında İngilizce hiçbir şey bilmeyen Latin Amerika'dan gelen insanların çoğunlukta olduğunu fark edersiniz. Şehri sanki Pekin'de ya da Güney Kore'deymişsiniz gibi görürsünüz. 1970'lerde sürücülerin çoğunluğu, genellikle sosyalist rejimlerden kaçan Doğu Avrupalı Yahudi göçmenlerdi. O yıllarda Birleşmiş Milletler'e (BM) giderdim. Taksiye binip kapıyı kapattıktan sonra şoföre BM’ye der demez, BM’ye gelen herkesin yabancı olduğunu düşünerek bana nereli olduğumu sorardı. Arap olduğumu söyler söylemez bozuk İngilizcesiyle İsrail ve Filistin hakkında tartışmaya başlardı. Bir keresinde biri bana şöyle demişti: “Çok fazla toprağınız var. Öyleyse neden İsrail'in barış içinde yaşaması için küçük bir toprak parçasını fazla görüyorsunuz?”

Bu soruya verilebilecek en açık cevap, toprağın ölçülebilir bir şey olmadığı ve vatan topraklarının da satılık ya da işgal edilebilir gayrimenkuller olmadığıdır.

Bu adamın sözleri aklımdan hiç çıkmadı. Konuşmacı ister İsrail Dışişleri Bakanı Abba Eban gibi akıcı İngilizce konuşan bir adam olsun, ister Macaristan'dan gelen kırık aksanlı bir şoför olsun, gündem BM'de yapılan müzakereler ya da Arap dünyasındaki savaşlardı.

Gazze'de yaşananlar tüm dünyaya söz konusu yerleşim yerlerini, yerleşimcilerin Batı Şeria'da yaşayan halka yönelik davranış ve eylemlerini ve ülke halkını evlerinden kovmak için kışkırtmaktaki acımasızlıklarını hatırlattı. Aynı zamanda uçaklar Gazze'yi bombalıyor ve halkını yerinden ediyor, yerleşimciler de Batı Şeria halkını aynı amaçla, her ikisi de barbarca olan iki farklı yolla sürgün ediyordu.

İsrailliler sömürgecilik için başka bir isim icat ettiler, o da ‘yerleşim’. Belki de bu isim yabancılara biraz meşruiyet kazandırıyor. Zamanla insanlar bu ifadeyi sanki ülkedeki yerel bölgelerden birinden bahsediyormuş gibi kullanmaya alışıyor. Tüm bunların en kötü yanı da yerleşimcilerin başkalarına yanlış bir şey yapmadıklarına, onların toprakları üzerinde ev inşa etmediklerine ve vatanlarını işgal etmediklerine inanmalarıdır.  New York'taki Macar şoför, Batı Şeria'daki koloninin, göçmenlerin iş ve ikamet arayışıyla geldiği ve daha sonra kalıcı bir vatana dönüştüğü büyük Amerikan şehirleri gibi olduğuna inanıyordu. Ancak İsrail'deki Arap'ın, diğer ülkelerden gelen gemilerle değil, bu toprakların kalbinden ve kadim tarihinden gelmesine rağmen ikinci sınıf vatandaş olduğunu hatırlamıyor.