Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Süpermarket modeline bir alternatif

Geçen haftaki yazıyı okuyanlardan bazıları, geri kalmışlık durumunu aşmak için kültürel mirasımızdan vazgeçebileceğimize dair söylediklerimizi abartılı bulmuşlar. Bazıları da açıkça şunu sordular: Başka toplumlar sanayide, teknolojide, ekonomide bizi geçti diye kültürel hafızamızdan vazgeçmemiz mantıklı mı? Benden daha zengin, daha bilgili biriyle tanışırsam onu ​​takip etmek için kültürümden vazgeçmeli yahut onun gibi mi olmalıyım? Diyelim ki bundan vazgeçtik, hemen gerilik bataklığından kurtulup, durumumuz değişecek ve bizden ileridekiler gibi mi olacağız?

Ancak en kritik soru, dine bağlı mı kalınacak, yoksa dinden vazgeçilecek mi sorusuydu. Zira insanların çoğunluğunun anlayışı, kültürü terk etme veya ondan kopma çağrısının, kasıtlı veya kasıtsız olarak, inananların, dinin kendisinin korunması için gerekli olan dini kültürden ayrılmasına yol açacağı yönündedir.

Bu endişeleri dile getirenlerle aynı fikirde olmasam da, anladığım ve saygı duyduğum bu endişelere cevap vereyim. Uzun bir süre düşünmeden kimsenin böyle bir çağrıyı kabul etmeyeceğini anlıyorum. Dolayısıyla kaygı verici bu soruları doğuran iki etkeni açıklamak faydalı olabilir. Bunların ilki, kimlik korkusu, ikincisi kendini kaybetme korkusudur.

Kültürel izolasyonu ve özeleştiriyi reddetmeyi meşrulaştıran en belirgin etken, farklı olana açılmanın kimliğin sağlamlığı ve dayandığı zemin hakkında şüphe uyandıracağı inancıdır. Kimlik, bir toplumun ya da milletin üyelerini birbirine bağlayan, onlara özel kültürel renklerini, yani diğerlerinden farklı kişiliklerini kazandıran bağdır. Aynı zamanda bir grup toplumsal eylem ve uygulamaya meşruiyet ve kabul kazandırırken, onları başka bir gruptan uzaklaştırarak kınanmalarına veya reddedilmelerine de neden olur.

Dolayısıyla kimliğin ve kaynaklarının (din - tarihsel deneyim - kültürel miras - dil - soyağacı) sorgulanması yalnızca genel kültürün değişmesine yol açmayacak, aksine bunun etkisi, sosyal sistemin ve bireylerin davranışlarını düzenleyen normlar dizisinin parçalanmasına veya zayıflamasına kadar varabilir.

Kendini kaybetme korkusuna gelince, birçok açıdan, bir kişinin vatandaşlığından, yani belirli bir ülkeye olan yasal bağlılığından yoksun bırakılmasına benzer. Bu prosedür, kendisinden yoksun kalan kişide hiçbir şeyi değiştirmese de, onu kendi kendini tanımlamanın odağını oluşturan çıkar ve bağlılıklar çemberinden ayırır. Bu olmadığında da kişi kendini yabancılaşmış ve belki de kaybolmuş hisseder. Halkı arasında bir statüsü de varsa, bu dönüşüm o statüyü yok edecek veya büyük ölçüde zayıflatacaktır.

Bu iki nedenden dolayı kişinin kendisinden farklı olan ile diyalog kurması kolay olmuyor ve bu da -sadece bir ihtimal olarak da olsa- karşı tarafın kültürünün kendi kültürünün yerine geçmesine veya içinde doğup büyüdüğü çıkar ve bağlılık çevresinden ayrılmasına yol açıyor. Kendi normlarımıza göre diğer insanların kültürleri arasından seçim yapmaya dayalı süpermarket modelini çoğu insan için kabul edilebilir seçim haline getiren de budur.

Ancak ben farklı bir seçenek öneriyorum; bu seçeneğin odak noktası, kişinin zihninin bileşenleri üzerinde kontrol sahibi olması, yani zihnini hafızasının yöneticisi haline getirmesi ve bu bileşenlere yönelik eleştirisini farklı ötekinin normlarına göre yapmasıdır. Bu durumda, benliği bir norm olarak belirleyen ve ötekini eleştiren “süpermarket” modelinden farklı olarak, ötekini norm olarak belirleyip, benliği eleştiririz.

Bu süreci uygulamak sizi tarihin ve kimliğin kısıtlamalarından kurtarır ve neyi kabul edip neyi reddettiğinizin kontrolünü bir dereceye kadar size verir. Ancak bunu yaparken eski kültürel konumunuz içinde kalacak ve sadece onun dışına çıkmış olacaksınız, yani onunla dışarıdan etkileşim kuracaksınız. Bu durumda, gerçekte onun içinde olsanız bile, bu mirasa ve kültüre dışarıdan bakacaksınız, yani inançlarınız ve normlarınız ile bunlar arasındaki ayrım çizgisini netleştirmeye çalışacaksınız. Böylece aralarında seçim yapabilecek ve onların içinde boğulmayacaksınız. Bu aşamada başarılı olursanız siz de karşınızdakinin kültürüyle ilişki içinde ve onunla iç içe olursunuz ama onun içinde olmazsınız.

Allah izin verirse bu konuya yine döneceğiz.