İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Kaos çağı ve tarihin intikamı yüzyılı

BM Genel Sekreteri António Guterres, geçtiğimiz günlerde BM Genel Kurulu'nda 2024 yılına ilişkin önceliklerini sunduğu konuşmasında, BM Güvenlik Konseyi'ni mustarip olduğu ve Gazze'de son dönemde yaşanan savaş gibi acil sorunlarla başa çıkamamasına neden olan derin bölünmelere işaret ederek dünyanın bir ‘kaos çağına’ girdiği uyarısında bulundu.

Birkaç gün önce siyasi kaos ve askeri çatışmalar konusuna değinen Guterres, yine geçen yaz ekolojik krizin ‘küresel ısınma’ aşamasından ‘kaynama çağı’ sınırlarına geçiş yaptığından bahsetmişti. Her ikisi de hiç şüphesiz dünyanın yollarındaki kaosu derinleştiriyor.

Guterres'in uyarıları, BM himayesinde ‘Gelecek Zirvesi’ başlığı altında önümüzdeki Eylül ayında düzenlenecek zirvenin akıbetinin nasıl olacağını öngörüyor.

Burada aklımıza şu soru geliyor: Küresel sahnenin özellikle Soğuk Savaş dönemine göre tektonik olarak farklılaşmasından sonra, jeopolitik bölünmeler sonucunda Güvenlik Konseyi'nin çıkmaza girdiği bir dönemde nasıl bir gelecekten bahsediyorlar? Zira Soğuk Savaş döneminde günümüzde mevcut olmayan yerleşik mekanizmalar büyük güçler arasındaki ilişkilerin yönetilmesine yardımcı olurdu, ama bugün belki de çok kutuplu bir dünyanın doğuşu ve yükselişinin bir sonucu olarak, bu mekanizmalar mevcut değil.

Kaos çağının ve tarihin intikamı yüzyılının felaketi, kaosun rastgelelik durumu ve öngörülemeyen gidişatıyla temsil ediliyor. Tarihin yolları, sanki dağın tepesinden aşağısına yuvarlanarak düşüp parçalanan bir kartopuna benziyor.

Dünyanın durumunu sorgulamaya gerek yok, inanmayanlar, uzaydaki militarizasyona ilişkin son anlatılanların izlerini takip edebilir. Son zamanlarda Rusya’nın, uzaya nükleer füzeler konuşlandırdığından bahsediliyor. Bu, ABD’nin geçmişteki programları ile Çin’in gelecekteki programlarına yönelik kaçınılmaz bir karşılık ve de kaos yollarının Dünya'nın ötesine, uzaya doğru uzadığı anlamına geliyor.

Guterres'in açıklamaları, Londra'daki Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nün (IISS) bu yılın başında yayınladığı ‘Askeri Denge Raporu’ verileriyle de doğrulandı. Rapora göre geçen yıldan bu yana dünyamızın son derece değişken bir güvenlik ortamının sınırlarına girdiğine dair açık göstergeler var. Bu, özellikle dünyada askeri harcamaların yüzde 9 oranında artarak benzeri görülmemiş bir rakam olan 2 bin 200 milyar dolara ulaşmasının gölgesinde, muhtemelen bazılarının taleplerini elde etmek için askeri güce başvurmasıyla karakterize edilen daha tehlikeli bir on yılın habercisi. Asıl mesele değil de asıl felaket, bu yıl silahlanmada beklenen yeni artışlar. Dünyanın ekmek ve suya muhtaç çilekeşleri ve eziyet çekenleri ise nereye istiyorlarsa oraya gidebilirler.

Her okuyucunun aklına ilk gelen düşündürücü sorulardan biri şu: Dünyanın bu dikkat çekici ve tehlikeli aşamaya girmesinin sorumlusu kimdir? Çok fazla tartışmaya girmeden çoğu kişi şu cevabı verecektir: Amerika Birleşik Devletleri. Sıradan insanların verdiği bu cevabın Amerikan seçkinlerinin anlattıklarından çok da farklı olmaması garip.

‘A World in Disarray: American Foreign Policy and the Crisis of the Old Order’ (Kaosla Örtülü Bir Dünya: Amerikan Dış Politikası ve Düzenin Krizi) adlı kitabında küresel kaos sorununa değinen en ünlü Amerikalı dış politika teorisyeni Richard Haass'ın bu konuda neler söylediklerini duydunuz mu?

15 yıl önce Haass bize, ABD'nin konumunun sarsıldığı ve bu sarsıntının sonuçları ile yansımalarının uluslararası yaşamın tüm yönlerine yansıdığı bir dünyaya dair korkutucu bir görüş sunmuş ve bu görüşünü yoğun inceleme ve irdeleme gerektiren bir cümleyle özetlemişti: ABD liderliğindeki küresel sistem, temel direklerinin çöküşünden sonra artık sürdürülebilir değil.

Haass'ın sözleri, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ve Soğuk Savaş'ın on yılları boyunca varlık gösteren uluslararası politika yapısının perdesinin kapandığı anlamına geliyor. Sadece bu değil, tereddüt etmeden şunu da söyleyebiliriz; Washington'un yeni tek kutuplu dünyadaki liderliği 15 yıldan fazla sürmedi, yani sadece doksanların başından 2008'deki Amerikan finans krizi zamanına kadar devam etti. Dolayısıyla dünya, hızlı ve beklenmedik tehditler ve dönüşümler şeklinde bir kaos döneminin işaretlerini zaten yaşıyor.

Şunu söylemeye gerek yok; Guterres ve Haass'a göre kaos dönemi, ‘kutupsal belirsizlik’ kriziyle derinleşiyor. Sovyetler Birliği ile ABD arasında hüküm süren uluslararası ikilik sona erdi. Ancak uluslararası sahne hâlâ bulanık ve belirsizliğini koruyor ve Çin ortaklığıyla üç kutuplu bir dünyadan bahsetmek gerçekçi değil. Çünkü üçüncü kutup olmaya aday Pekin hâlâ Washington ile denklik ve eşitlik düzeyine ulaştığını açıklayamıyor. Öte yandan Moskova, yerdeki hipersonik füzeleri ile uzaydaki bilinmeyen füzelerine rağmen etkili bir uluslararası ilişkiler şemsiyesi sağlayamıyor. Herkesin konusu olan ABD gibi dünya çapında 177 saha ve bölgeye yayılmış etkili askeri üsleri bulunmuyor.

Daha ilginç olan soru ise tarih ile bağlantılı; insanlığın bugün ulaştığı nokta, dünyayı satranç tahtasındaki piyonlar gibi yönlendiren etkin büyük güçlerin politikalarından ve bu politikalarda yapılan hatalardan dolayı bir tür intikam mı?

2000'li yılların sonlarında, büyük İngiliz düşünür ve yazar Eric Hobsbawm, 2008'deki finansal çöküşü Berlin Duvarı'nın yıkılmasının sağcı bir karşılığı olarak tanımlamıştı. Bunun sonuçlarının dünya çapında küresel kapitalizmin çözüm değil sorun olduğunun yeniden keşfedilmesine yol açtığını ifade etmişti. Neoliberal sistemin derin bir kriz yaşadığını söylersek abartmış olmayız, çünkü parçalanan ekonomi ve toplumun toplumsal ve sürdürülebilir bir alternatif biçimini dikte eden daha demokratik, eşit ve akılcı temeller üzerinde yeniden inşa edilmesi acil bir ihtiyaç haline geldi.

Yeni yılın eşiğinde ünlü Fransız filozof Edgar Morin, insanlığa, yaratılanlar için daha kötüsünün gelmekte olduğuna dair bir uyarı mesajı sayılacak bir tebrik mesajı göndermişti. İçinde şu ifadeler yer alıyordu: "Son yılımız nefrete sahne oldu ve tüm dünyayı uçurumun eşiğindeymiş gibi görüyoruz. Yüklerimizden kurtulabilir miyiz? Acı çeken insanları tedavi edebilir miyiz? Aşırı hezeyanlar yaşıyoruz, en kötüsünden uzak durmaya çalışalım... Dostluğu, sevgiyi birleştirelim, güzel günler umut edelim.”

Bunları duyup, bizi kaos çağından ve uçurumun eşiğinden kurtarabilecek kulaklar var mı?