Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Cenaze töreninden sonra herhangi bir değişiklik var mı?

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah ve halefi Haşim Safiyuddin'in cenaze töreninin yapıldığı gün, Şeffaf internet sitesi, Sovyet lideri Josef Stalin'in cenaze törenini konu alan ve “Bir Diktatörün Ölümü" başlıklı bir video içeren makale yayınladı. Makalede şöyle denildi: “Kurbanlarının sayısı bakımından Adolf Hitler ile yarışan Sovyet diktatörünün cenaze törenine ilişkin resmi Sovyet filmleri bulunmaktadır. Bir de Moskova'daki Amerikan Büyükelçiliği’nin balkonundan çekilmiş (resmi olmayan) tek bir film var. Yakın çekimde tabutun kırmızı örtülü olduğu ve Stalin'in ünlü askeri şapkasıyla süslendiği görülüyor. Tabutta öldüğünden emin olmak için yüzünü görebileceğiniz bir açıklık da var. Elbette, Sovyet liderliği “Joseph Stalin'in çizgisini sürdürme” sözü vermişti. Ancak Nikita Kruşçev, Komünist Parti konferansında yaptığı gizli bir konuşmada, Stalin'in bir diktatör ve suçlu olduğunu açıklamıştı.”

Düşman İsrail tarafından öldürülen liderlere bir saygı duruşundan öte olan, Nasrallah ve Safiyuddin'in cenaze törenine dönelim, törenin organizatörlerinin seferberlik çabaları, harcanan emek ve maliyet tüm beklentilerin ötesinde gerçekleşti. Oysa el-Karz el-Hasen Vakfı'nın müşterilerine mevduat ödemelerini durdurduğu ve Hizbullah’ın bu yılın başından beri şehit ailelerine ve savaşçılarına maaş ödemediği biliniyor. Hayatta kalan saha komutanları ve milletvekilleri, toplumun her kesiminden Lübnanlı aktivistler ve etkin isimlerle sürekli iletişim halindeydiler ve onların katılımını sağlamak konusunda ısrarcıydılar; ancak en büyük çaba, büyük ve ezici bir halk katılımını güvence altına almaya çalışmaya yönelikti. Şii din adamları, cenaze töreni öncesindeki son cuma hutbelerinde, tüm zorluklara rağmen, cenaze törenine katılmanın, kaçınılmaması gereken dini bir görev, katılmamanın ise Nasrallah ve halefine karşı sadakatsizlik ve değer vermemenin bir göstergesi olduğunu duyurdular.

Buna ilave olarak Hizbullah’a bağlı medya kuruluşları ve sosyal medya platformlarındaki borazanları, Şii'lere haksızlık ve saygısızlık edildiğini söyleyen, Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından temsil edilen devleti vatana ihanet ve Siyonistleşme ile suçlayan sloganlar paylaştı. Hizbullah taraftarları, birçok bölgede kışkırtıcı mezhepçi sloganların atıldığı “motosiklet gösterileri” gibi hadiselere imza attılar. Bazı taraftarlar, İsrail'in Hizbullah’a para taşıdığını duyurduğu ve inişine izin verilmesi halinde havalimanını vuracağı uyarısında bulunduğu, İran “Mihan” uçağına iniş izni verilmemesini protesto etmek için Beyrut Uluslararası Havalimanı yolunu kapattı. Ardından bazı taraftarlar havalimanının yolcu salonunda olay çıkardı, görüntüleri sosyal medya platformlarında yayıldı. Burada da Hizbullah’ı destekleyen, muhaliflerine karşı hakaret içeren sloganlar atıldı. Bütün bunlar, Hizbullah'ın onlarca yıl sonra ilk kez kararlarını engelleme gücüne sahip olmadığı hükümetin göreve başlamasından önce bir kaos yarattı.

Dünyanın hiçbir ülkesinde liderlerin cenazelerine katılım için Hizbullah kadar ısrarcı davetlerde bulunulmamıştır. Her cenaze töreninde, bir çağrı veya davet olmaksızın halk kendiliğinden harekete geçer, insanlar defnedilmeden önce onlara veda etmek amacıyla büyük liderlerin tabutlarının arkasında yürümek için törenlere akın ederler. Hindistan'da Mahatma Gandi ve Cevahirlal Nehru'nun cenazeleri böyleydi. Cemal Abdunnasır, Yaser Arafat, Beşir Cemayel, Refik Hariri’nin cenaze törenlerinde de böyle oldu. İngiltere’de Winston Churchill’in ve son olarak 3 yıl önce Kraliçe İkinci Elizabeth’in cenaze törenlerinde insanlar çağrı yapılmadan toplandı. Kraliçe’nin cenaze töreni sırasında, insanlar bir çiçek atmak ve cenaze alayını selamlamak için saatlerce kaldırımlarda durup beklediler. Bunların hepsi bir davet, düello, ne kadar çok olursa olsun bir devlet inşa edemeyecek katılımcı sayısıyla övünme gibi şeyler olmadan kendiliğinden oluşan halk katılımlarıydı.

Ancak mesele, çatışmalar sırasında öldürülen Hizbullah liderlerinin cenaze töreni meselesinin çok ötesinde. İsrail Hizbullah’a askeri bir yenilgi yaşattı ve şartları aslında Lübnan topraklarının tamamında teslim olmak anlamına gelen bir “ateşkes” dayattı. Böylece Nasrallah'ın “biz hem korur hem inşa ederiz” ifadesiyle özetlediği güvenilir vaadi, düşmanı “Hayfa ötesine” ulaşan “akıllı füzelerle” caydırma iddiaları buharlaştı. Genel olarak Lübnanlılar, özel olarak da Hizbullah çevresi Nasrallah’ın vaatlerinin gerçek olmadığını, binaların yıkıldığını ve onları koruyamadığını gördüler. Dahası kaybolmuş bir haldeler. Bir yanda sahadaki gerçeklik Hizbullah’ın kuşkuya yer bırakmayacak şekilde büyük bir yenilgiye uğradığını gösteriyor ki, cenaze töreni sırasında Beyrut üzerinde alçak irtifada uçan İsrail savaş uçakları, kimin kazandığının sadece bir hatırlatıcısıydı (Kaldı ki bu F-35 ve F-16 uçakları, bombalayan, füzeler atan ve iki genel sekreteri öldüren uçaklarla aynı tipteydi). Diğer yanda Hizbullah liderleri, dünyanın en güçlü ordularının zulmü ve vahşeti karşısında Hizbullah’ın hâlâ varlığını sürdürdüğünü ve “bu yüzden muzaffer olduğunu” söyleyerek zafer iddialarını tekrarlıyorlar.

Hayatta kalan Hizbullah liderlerinden bazıları, özellikle de Naim Kasım, Nasrallah ve halefinin cenazesi aracılığıyla moralleri yükseltmeye ve gerginliği azaltmaya, İsrail'in öldüren, şehirleri ve köyleri yakıp yıkan askeri üstünlüğüne rağmen, Şii çevrenin Hizbullah ile ne kadar dayanışma içinde olduğunu göstermeye çalıştılar. Bu liderler, cenaze töreninin ertesi günü mali krizi çözemeyeceklerini, kapatılan para ikmal yollarını açamayacaklarını, Litani Nehri'nin güneyi ve kuzeyinde Hizbullah’ı kısıtlayan ateşkes anlaşmasının şartlarını değiştirmeyeceklerini çok iyi biliyorlar. Keza sabotaj, kaos ve bozgunculuk eylemlerinin işe yaramayacağını, bunların daha önce hiç görmedikleri bir kararlılıkla karşılanacaklarını biliyorlar. Naim Kasım'ın törende yaptığı konuşmaya dair bir okuma, Hizbullah’ın devlet otoritesine, Taif Anayasası’na ve milli birliğin korunmasına teslim olduğuna dair çeşitli göstergeleri ortaya çıkarıyor. Ancak Hizbullah içinde buna karşı çıkan ve savaşın devam ettiğine inananlar da var. Bunlar İran’ın emirlerine uyarak, direniş, karşı çıkma ve engelleme yaklaşımını sürdürmeye çalışacaklar. Devletin otoritesini tam olarak sağlayana kadar Lübnan'ın bu eylemlerinin sonuçlarına katlanması gerekecek.

Hizbullah liderliğindeki bölünme devam edecek. Onunla birlikte çevresinin yenilgi ile zafer, silahı teslim etme ile bu kez Lübnan içinde direnişi sürdürme, devletin otoritesi ile mezhepçi milislerin kaosu arasındaki yitik hali de devam edecek.