Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Otoriter din ve özgür sanat

Modern dönemde insan ve sanat arasındaki ilişkiler, çok derin,  canlı, özgür ve  yaratıcı nitelikler kazanmıştır. İnsan ve sanat arasındaki ilişkilerin   yaratıcı, özgür, özgün ve ruhsal ve  bireysel düzeyde  gelişmesi, din-insan  ve din ilişkilerinin de çok yönlü  olarak yeniden ele alınmasını gerekli kılmaktadır.Modern dönemde sanat eserleri,   bize manevi, ruhsal ve duygusal heyecan, mutluluk ve doyum kaynağı olmaktadırlar.  Müzelere ve sergi salonlarına  gittiğimizde sanat eserlerinin önünde  hayranlıkla duruyor,   manevi heyecanlar duyuyor ve duygusal olarak yenileniyor ve onlardan  yeni düşler ve  düşünceler için  ilhamlar alıyoruz. Sanat, maneviyatımızın,  duygularımızın ve düşlerimizin,   kısacası ruhumuzun  ifade edildiği yeni bir tecrübe alanı olarak    önümüze   imkanlar çıkarmaktadır. Din, maneviyatı yaşamanın tek yolu olmaktan çıkmış bulunmaktadır.  Sanat, modern  dönemde yeni bir maneviyat alanı ve alternatifi olarak   önümüze imkanlar sunmaktadır.

Görünen varlığımızdan  daha derin  bir benliğimizin olduğunu  düşlemek, düşünmek ve ona inanmak, onu doğayla ilişkilendirmeyi, insanın muhteşem bir kapasitesi, yeteneği ve yönelimi olarak değerlendirebiliriz. İnsanın kendi içindeki derin varlıkla ve  doğayla özgürce ilişki kurması, onu keşfetmesi ve ifade etmesi, sanatla yakından ilişkilidir.İnsanın derin varlığının  üstünde  ve doğanın ötesinde  alemler ve   varlıklar kurgulayarak  sanatı gerçek bir insani faaliyet olmaktan çıkarmak, insan ve sanatın inkarı anlamına gelmektedir. Sanatın ve insanın inkar edilmesi, çoğu zaman din adına yapılmaktadır. Sanatı ve inkar etmek, dinin görevi değildir. İnsanın ve sanatının varlığını ve hayatını daraltmak ve yok etmek yerine, din,  sanat sayesinde insanın  kendisi için  varolan geniş varlık ve varoluş alanını tanımalıdır.

Sanatın kökeni insandır. Sanatın kökenini ve gelişimini dine dayandırmak, sanatı dine mahkum etmek demektir.  Tarih boyunca dini hikayeler, inançlar ve ritüeller, resim, heykel ve müzik gibi sanat alanları yardımıyla ifade edilmiştir.  Geçmişte dinin kendini sanat yoluyla ifade etmeye ihtiyaç duyması, dini sanatın kökeni ve hakimi haline getirmemektedir. Sanat, dinin çocuğu değildir. Dinin,  çocuğu olduğu iddiasıyla    sanat üzerinde  otoriter baba gibi hakimiyet  kurma hakkı ve imtiyazı yoktur.

Dinlerde sanat merkezi bir yer tutmamaktadır. Doğmaların, kuralların ve ritüellerin ağırlıkta olduğu dinlerde sanat, merkezi bir yer tutmamaktadır. Dinler, zaman içerisinde yayıldıkça ve geliştikçe bazı  sanat faaliyetleriyle karşılaşmışlardır ve kendilerini  karşılaştıkları sanat  faaliyetleri yoluyla  ifade etmişlerdir.

İslam, Arap toplumu içinde doğmuş ve gelişmiştir. Hz. Muhammed,  herhangi bir sanat  faaliyeti ortaya koymadığı gibi, herhangi bir sanat görüşü de ortaya koymamıştır. Sahabeler arasında da müzik, resim, heykeltraş, dans, tiyatro, edebiyat  ve diğer sanat dallarında öne çıkan bir isim  bulunmamaktadır. İslam’ın doğduğu Arap toplumu, sanat açısından kurak bir toplumdu.Kur’an’da sanata  dair bir doktrin ve felsefe bulunmamaktadır.  İlk nesil  kabul edilen sahabiler, Kur’an ve Peygamber’in yönlendirdiği bir sanat dalıyla uğraşmamışlardır. İlk dönem Müslümanları, savaşlar ve iktidar mücadeleleriyle zamanlarını ve enerjilerini harcamışlardır. Kur’an, bilimin kaynağı olmadığı gibi, sanatın da kaynağı değildir.İslam, sanatsız olarak başlamıştır. Sanat, İslam doktrinine ve inancına yabancı bir tecrübedir. Tezhip, hat,  kaligrafi ve minyatür gibi  faaliyetler, daha sonraki dönemlerde  farklı toplumların  Müslüman olmalarıyla birlikte   ortaya çıkmıştır. İslam sanatı olarak niteleyebileceğimiz özgün bir alan, birikim ve yaklaşım bulunmamaktadır.Müslüman toplumların   sınırlı alandaki tezhip, hat, minyatür ve kaligrafi gibi faaliyetleri, içinde bulundukları tarihsel ve kültürel  şartlar tarafından şekillenmiş ve oluşturulmuştur.

Sanat, insanın varoluşunu gerçekleştirmek üzere yaptığı ve yaşadığı bir faaliyettir. Din,  sanatı insanı  Allah’a kul ve köle yapan bir faaliyet olarak tanımlamaktadır. Din,  insanınTanrı’ya kul olmasına  hizmet etmeyen sanatı  ifsad eden sanat olarak tanımlamaktadır. İnsanı ifsada veya irşada götüren sanat şeklindeki ayırım,  sanatın özgür, bireysel ve çoğulcu bir şekilde gelişimine karşı çıkmaktadır.  Din, sanat adı altında  kendisine uymayan sanat faaliyetlerini ötekileştirken ve düşmanlaştırırken,  bütün sanat faalyetlerinin   kendi emrinde hizalanmasını  istemektedir.

Din, dindarlığı ve ibadeti değerli ve yüce görülürken, sanat ve sanatçıyı ise önemsiz ve gereksiz görmektedir. Sanatsal faaliyetlerin, gereksiz, israf, hatta zararlı olduğuna dair yaklaşımlar sözkonusudur. Otoriter din anlayışına göre sanata, müziğe, resme, dansa, operaya, baleye, müzikale, tiyatroya, sinemaya ve edebiyata yatırım yapılmaz ve kaynak ayrılmaz. Sanatın  israf olarak görülmesi,  sanattan her zaman vazgeçilebilir, değersiz ve yük bir faaliyet olarak görülmesine neden olmuştur. Otoriter din, sanata değer vermez. Özgür  ve modern bir yaklaşım, sanata değer vermekte ve ona yatırım yapmaktadır.

Sanat, insanın insanı bilmesi, tanıması ve  ortaya çıkarması için yapılan bir faaliyettir. Sanat, insanın   Tanrı dahil bütün  dini kavramlar ve  doğmalar hakkındaki düşlerini, düşüncelerini ve değerlerini de ortaya çıkarabilir.  Sanatta insan, kendini ifşa  ve ifade etmektedir. Sanatın insanı ifşa ve ifade etmesi,  sanatın  insan ötesi bir işlevi değil, insani bir faaliyet olduğunu göstermektedir. Sanatta  tamamen insani olan ifşa ve ifade edilmektedir.

Din, kendi amaçlarına, değerlerine ve doğmalarına hizmet etmeyen sanatı dindışı ve ahlakdışı olarak görmektedir. Başka bir ifadeyle din, kendine hizmet etmeyen sanatı muzır, yani ahlak ve dindışı olarak   konumlandırmaktadır. Hiçbir sanat muzır değildir. Muzır  damgalamasıyla din, inancı ve ahlakı  sanat üzerinde  demoklesin kılıcı gibi sallamaktadır. Dinin sanatı muzır ve muzır olmayan olarak  kategorilendirmesi, sanatın özgür ve yaratıcılığını ortadan kaldırmaktadır. Dinin  sanatı kategorilendiren ve dışlayıcı tutumuna karşı   yeni bir net anlayışın  geliştirilmesi gerekmektedir. Muzır sanat yoktur,  özgür sanat vardır. Özgür sanatın olmadığı yerde aslında sanat yoktur.

Sanat,insani bir faaliyettir. Din, insanın sanatçı olmadığını  unutup, sanatkar Tanrı’dır demektedir. Din, kendi doğması dışında yapılan sanat faaliyetlerini Tanrı’ya karşı  yapılan düşman ve rakip faaliyetler olarak niteleyip onları    dışlamaktadır. Dine göre, kendi dışında sanat yapanlar,  tanrılarla mücadele eden  Olimpos’tan  Tanrılardan ateşi çalan   Prometheus’tan başka bir şey değildirler. Sanat, insanın kendi kendisiyle mücadele etmesi, sürekli olarak kendini  farklı ve yeniden yaratmasıdır. İnsanın kendi varoluşunu gerçekleştirmek için  sanat yapmasından dolayı insanı Tanrı’ya rakip olarak sunmak ve konumlandırmak, büyük bir hezeyandır.  Sanat yapan ve yaşayan insan, Tanrı’ya rakip veya düşman değildir. Sanat, hiçbir otoriteye bağlı ve bağımlı değildir. Otoritelere ve  doğmalara bağımlılık, düzen ve uyum içinde olmak değildir. Sanat,   insanın kendisi başta olmak üzere   varolan her şeyle   çatışmayı, ayrılmayı ve yeni bir durum yaratmayı içerebilir. Sanatçı, sürekli olarak ateşi yakmaya   ve canlandırmaya çalışan kişidir. Din, sanatçının içindeki  ateşi yakma ve canlandırma ruhunu  öldürmeyi  istemektedir. Din, sanatın ve sanatçının  Prometheusvari bir özgürleşme süreci  içindeolmasını istememektedir.Yenilikten, çatışmadan ve çelişkiden  korkan din, Tanrı’yı sanatçının karşısına çıkararak sanatçının elinin kolunu bağlamaya çalışmaktadır. Otoriter din, Tanrı’yı   sanat alanının tek mutlak aktörü haline getirerek insanı sindirmekte, silikleştirmekte ve silmektedir.

Din, kendi merkezi dogmasını sanatın esası olarak dayatmaktadır. Müslüman düşüncesinde tevhid ve tenzih doktrini, sanatın temeli olarak kabul edilmektedir. Bu anlayışa göre, Tanrı’nın birliği ve  her şeyden münezzeh oluşu,  sanatın içinde olduğu çerçevedir. Hiçbir  dinin doğması, sanatın temeli ve doğması değildir. Sanat, kendini hiçbir doğmaya dayandırmaz.Sanat,  insanın ve doğanın çeşitliliğini ve  özgünlüğünü esas alır. Her sanat yapıtı, insani ve doğal çeşitliliği ve özgünlüğü özgürce ve sınırsızca anlatma ve ifade etme imkanlarıdırlar.

Sanatın kaynağı  insandır. Hiçbir dini metin veya kaynak, sanatın kaynağı değildir. Hiçbir dinin kaynağı, bilim ve felsefe kitabı olmadığı gibi, sanat kitabı da değildir. Her şeyin dinde ve Kur’an’da olduğunu iddia etme alışkanlığı olduğu gibi, sanatında insani bir faaliyet  olmaktan çıkarılarak Kur’an’a dayandırılmasının hiçbir gerekliliği ve gerçekliği yoktur. Bir sanatçı, sanatını icra ederken, herhangi bir dini metni referans almak zorunda değildir. Dini metinlerin  sanatın kaynağı olarak sunulması,  sanatçıya dini kaynakların dayatılması anlamına gelmektedir.

Dini yaklaşıma göre,  hat, tezhip gibi bütün  kaligrafik sanatlarda yol, camiye ve ibadete gitmektedir. Dini anlayışa göre sanat, insanı dine götüren bir köprü veya araç olarak işlev görmelidir.Özgür  sanat, insanı hiçbir dinin mabedine ve ibadetine götürme amacı taşımaz. Özgür sanatın amacı, insanın hayata yol bulması ve sürekli olarak  hareket içinde olmasıdır. Sanat-hayat-hareket, özgür sanatın    üç saç ayağıyken   dini açıdan sanat cami-ibadet etrafında dönmektedir.

İslam, kendini mükemmel, tamamlanmış ve eksiksiz din olarak görmektedir. Kendisini mükemmel ve eksiksiz gören İslam, hiçbir şekilde sanata ihtiyaç duymamaktadır. İslam, sanatın kendisine ihtiyaç duyduğunu  farzetmektedir. İslam’a göre  sanat, mükemmel olan kendisini anlattığı ve ifade ettiği sürece  anlamlıdır, değerlidir ve önemlidir. Özgür sanat,    hiçbir dine veya ideolojiye özel olarak ihtiyaç duymamaktadır. Bütün dinler, inançlar ve mitolojiler,  kültür tarafından oluşturulmuş ve şekillendirilmişlerdir. Her dinin kendisini ifade edecek bir  kültürel sanat çerçevesine ihtiyacı vardır.Özgür sanat,  insana ihtiyaç duymaktadır. İnsanı eksiklikleriyle, kusurlarıyla, ürettikleriyle, emekleriyle, yaptıklarıyla, yapmadıklarıyla, tutkularıyla, arzularıyla müzik, resim, dans, şiir, edebiyat, plastik sanatlar, sinema, tiyatro kısacası  her alanıyla ifade etmeye ve çizmeye çalışmaktadır.

Müslüman toplumlarda görülen hat, tezhip, cami mimarisi gibi faaliyetler tevhid merkezli mimari veya kutsal hat olarak nitelenmektedir. Başka bir ifadeyle İslam sanatı, kutsal sanat olarak  yüceltilmekte ve insanüstüleştirilmektedir. İnsanüstü hiçbir sanat olmadığına göre, kutsal olan hiçbir sanatta yoktur.  Kutsal sanat adı altında   üst bir  sanat alanı oluşturularak bütün  insani sanat alanı üzerinde  kutsal adına bir otorite oluşturulmakta, ve insani olan  değersizleştirilmekte ve daha alt sıralara yerleştirilmekte veya yok edilmektedir.

Dinsel yaklaşım, sanatkar ve dindarı birbiriyle özdeşleştirmektedir. İbadeti sanat gören yaklaşıma göre sanatkar, dindar olmalıdır. Bu yaklaşımın aksine dindar ve sanatkar aynı kişiler olmadığı gibi, sanatta ibadet değildir. Sanat ve ibadeti birbirinden ayırmak gerektiği gibi, sanatkar ve dindar da birbirinden ayrılmalıdır. Bir dindar, hiçbir sanatsal özelliğe, duyarlılığa sahip olmayabileceği gibi, bir sanatkar da  hiçbir dini anlayışa, tecrübeye veya pratiğe sahip olmayabilir. Dindarın sanatkar, sanatkarın dindar olma zorunluluğu yoktur. Birey, sanattan bağımsız olarak dindar olabileceği gibi, dinden bağımsız olarak da  sanatçı da  dindar olabilir. Sanatçının dindar, sanatında ibadet olmasını savunmak, aslında sanatı ve sanatçıyı dindar olmaya zorlamak anlamına gelmektedir.

Dini anlayış, sanattaki yaratıcılıktan  kuşku duymakta, hoşlanmamakta hatta nefret etmektedir.Dini anlayış, sanatı Allah’a karşı verilen bir mücadele, sanatsal yaratıcılığı ise Tanrı’nın yaratmasına bir meydan okuma olarak sunmaktadır.Sanatçı, sanat eseriyle Tanrı olmayı değil, insan olmayı amaçlamaktadır. Sanatçı, insani varoluşunu gerçekleştirmek istediği için kendi vücudunu, ilişkilerini, duygularını, düşlerini ve düşüncelerini ifade etmektedir. Sanat, sanatçının  en derin insani dilidir. Sanatçının Tanrı olmak istediği  iddiası, otoriter dinbazlığın bir hezeyanı ve korkutmacasıdır.

Dindar ve sanatçının yaşadıkları tecrübeler aynı değildir. Dindar insan, çoğu zaman toplum ve kültür tarafından kendisine öğretilen dini formalizmi, ritüalizmi ve  doğmatizmi yaşar.Sanatçı ise coşkulu, tutkulu, duygulu ve duyarlı bir şekilde  kendini ve doğayı ifade etmeye ve yaşamaya çalışır. Sanatta doğmatizm yoktur. Sanatta doğmatizmin olmaması karşısında din, kendi doğmatizmini  sanat alanına hakim kılarak sanatı ve insanı  kendi kontrolüne almaya çalışır.

Din,  zararlı gördüğü sanat alanının   dallarını   sürekli olarak budamakta, kısaltmakta, darlaştırmakta ve  daraltmaktadır. Din, sanat ağacının  meyvesinin sadece din olmasını istemektedir. Sanat alanında  kadının yer almasını istemeyen, kadın sesinden rahatsız olan,  resim ve heykeli yasaklayan otoriter din ve fıkıh, sanatı  budamakta ve kısırlaştırmaktadır.Dinin müdahaleleri ve budamaları sonucunda ortada müzik, tiyatro, resim, tiyatro, edebiyat, dans adına bir şey kalmamaktadır.

Dinde sanat  yok veya çok geridir. Dinde önplana çıkan merkez, fıkıhtır. Fıkıh, dinin  bütün yaklaşımını da belirlediği gibi, sanata yaklaşımını da belirlemektedir. Ahlak ve dine uygun olmadığı gerekçesiyle müziği, resmi ve heykeli sıfırlayan ve silen fıkıhta,  sanata yer yoktur. Fıkıh, sanatı oyun ve eğlence olarak görmektedir. Şeriat ve fıkhın hakim olduğu yerde  sanat olmaz. Özgür sanata  radikal olarak düşman olmak, şeriat ve fıkhın en belirgin karakteristiklerindendir.

Otoriter din, sanatı   ateizmle veya putperestlikle özdeşleştirmektedir. Putpeestliğe giden yolları kapatma adına otoriter din, resim ve heykel gibi  sanatları yasaklamıştır. Resim ve heykelin insanları putperestliğe götürdüğüne dair hiçbir   veri bulunmamaktadır. İnsan ve sanat eseri arasındaki ilişki, putperestlikle açıklanmayacak kadar yoğun, derin ve kompleks bir mana, mesaj, iletişim, ilişki ve dil tecrübesidir. Otoriter dinin istediği aslında kendisine uymayan bütün sanat faaliyetlerinin yasaklanmasıdır. Putperestliğe  engel olma adına  sanatı yargılayan, yasaklayan ve yıkan  otoriter dinin amacı, insanı kontrol etmek ve yönetmektir. Din, insanı yönetmek istediği istediği sanat alanına müdahalelerde bulunmakta, yasaklar getirmekte ve  insanın sanat yönelimini  düzenlemeye kalkmaktadır. Din ve sanat arasında otoriter, patolojik ve yıkıcı durumların ve ilişkilerin çıkmaması için din ve sanat, birbirinden ayrılmalıdır. Bırakalım, sanat, sanat olsun! Bırakalım, din, din olsun!