Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

BOP 2, PKK eliyle mi gelecek? Irak’ta neler olmakta?

ABD’nin Irak’tan çekilirken bölgede İran’ın etkinliğini arttırma ihtimalini (ABD, her ne kadar İran’la mücadelesinin birinci önceliği olduğunu söylese de) göz ardı ettiği bilinen bir durum. Bu minvalde herhangi bir alanda boşluğu pek sevmeyen İran, bir şekilde Irak’a nüfuz etme imkânı buldu. DEAŞ’ın Şii versiyonu Haşdi Şabi güçlerinin bir şekilde Irak ordusuna katılması sağlanarak bu yapı meşrulaştırıldı. Haşdi Şabi, Ayetullah Sistani’nin takipçileri, İran Velayet-i Fakih takipçileri ve Mukteda es-Sadr’ın takipçileri şeklinde üç gruptan oluşsa da örgütün kurulması fikrinin İran’dan geldiği biliniyor. Ve bu gelişme, Irak’ta “devlet içinde devlet” olarak yorumlanmıştı.

Irak’ta olanlar, İran’ın Irak’ta yetkinleştirilmesiyle sınırlı değil, bir başka etkinleştirme de yavaş yavaş hayata geçiriliyor. Irak’ta sadece İran’ın değil PKK’nın da etkinliği arttırılmak isteniyor. Bu nedenle de Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin (IKBY) eli zayıflatılmak isteniyor.

Her ne kadar geçtiğimiz haftalarda İran, siyasi tutuklu Kürt gençlerini idam ederek PKK ve sempatizanlarının tepkisini çekmiş olsa da “ajanları hedef aldık” diyerek IKBY’deki Kürt iş insanlarını aileleriyle birlikte doğrudan hedef alınca, PKK ve uzantıları İran ile birlikte karşısında oldukları IKBY’yi, Peşmerge’yi birlikte hedef almaktan pek rahatsız olmadılar.

İran’ın kafasında zaten “devrimin ihracı” politikası adı altında Şii yayılmacılığı hedefi takıntı olmuş durumda ve bu uğurda hiçbir şeyden çekinmiyor. Dolayısıyla, Şii nüfus nedeniyle de genişleme nedeniyle de Irak’ta etkin olmak istiyor. İran mezhepçiliği şu durumda Sünni Kürtleri de bir şekilde kendisi için hedef haline getiriyor. PKK, Kandil, PYD… bölgede etkin olan terör ve benzeri gruplar ise bölgede tek muhatap alınabilir aktörün kendileri olmasını istiyor, bu nedenle özellikle PKK’yı topraklarından çıkarmak isteyen, Türkiye ile iyi ilişkileri olan IKBY’ye, Barzanilere aşırı tepkililer hatta Barzani yönetimini “hain” olarak tanımlıyorlar.

Irak’a biraz daha içeriden bakacak olursak görünen şu: IKBY ve Irak merkezi yönetimi arasında uzun süredir federal bütçedeki IKBY payı, petrol ve doğalgaz gelirleri ve tartışmalı bölgeler konusunda bir uzlaşı sağlanamıyordu. Haklı olarak IKBY, kendine ait petrolün kontrolünü sağlamak istiyordu ancak merkezi yönetim bölgeyi, bölgeye ait petrol gelirlerini kendi kontrolü altında tutmak istiyordu.

Bu meseleler bir süredir tartışılıyordu ve yargıya intikal etmişti, sonrasında Irak’taki federal mahkeme, IKBY’nin petrol, gaz ve gümrük gelirleri üzerindeki yetkisinin Erbil’den alınıp, Bağdat’a teslim edilmesine karar verdi. Haliyle bu durum, IKBY tarafından tepkiyle karşılandı ve federal yönetimin kendi haklarına müdahale ettiği, bu kararın Irak’ın lehine değil aleyhine olduğu vurgulandı.

Tabi bu mesele sadece Irak’ın iç meselesi değil. Aynı zamanda bölgenin de meselesi. Çünkü…

Çünkü bölgedeki Kürt meselesi, terör meselesiyle girift ilişkiler içinde. Suriye, Türkiye, Irak üçgeni üzerinden konuşacak olursak, IKBY gibi meşru yapılar, DEM Parti gibi siyasi temsiller, PKK, Kandil, Öcalan, PYD ve unsurları gibi terör yapıları bu üçgendeki “aktörler”. Ve bu “aktörlerin”, Türkiye, Suriye gibi ülkelerle gerilimi konuyla ilgili tek gerilim noktası değil kendi içlerinde de bir güç mücadelesi içindeler. PKK ve PYD unsurları her ne kadar daha paralel hareket etse de bu unsurların Türkiye ile de iyi ilişkileri olan IKBY’ye, Barzanilere karşı oldukları bilinen bir durum. IKBY Başkanı Neçirvan Barzani, PKK’yı IKBY ve Bağdat için büyük bir baş ağrısı olarak tanımlıyor. Kandil-İmralı mı dersiniz, PKK-Dem Parti mi dersiniz bilemem ancak bunların arasında da bir güç mücadelesi olduğu da bilinen bir durum. Çünkü elinde silah bulunduran terör unsurları, siyasi çözüm istemiyor, olası bir siyasi çözümde kendi etkinliklerini kaybetmek istemiyor ve bu güç mücadelesi içerisinde Kürtlere yönelik de olumsuz faaliyetlerde bulunuyorlar. Peşmerge ve PKK’nın defalarca karşı karşıya geldiği de bir sır değil. Biraz karışık mı oldu? Şöyle sadeleştirelim, PKK, hem IKBY, hem Türkiye’ye karşı tutum takınırken aynı zamanda bölgedeki Kürt siyasi hareketleri üzerinde de bir hakimiyet kurmak istiyor. Ve bunu yaparken Bağdat yönetimi ve İran’la karşılıklı olarak birbirlerine alan açıp destek oluyorlar. Ancak PKK’nın dolaylı yoldan tek destekçisi Bağdat yönetimi ve İran değil.

Gelelim can alıcı noktaya, doğrudan IKBY ve Türkiye’yi ilgilendiren konulara… Türkiye, sık sık ABD’yi, PYD’yi silahlandırması nedeniyle eleştirirken PKK ve PYD arasında bir fark olmadığını belirtiyor. Ancak ABD’nin Türkiye’ye verdiği rahatsızlık sadece PYD’ye silah vermesiyle değil IKBY’ye rağmen, bölgede PKK’ya alan açmasıyla, İran’ın elini güçlendirmesine fırsat vermesiyle de alakalı. Haliyle bu durum bölgede ABD’nin yeni bir Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) mi var, sorusunu akla getiriyor.

BOP neydi, ne olacak?

Üzerine BOP kadar komplo teorisi yazılmış, uygulanamadığı halde her olayda fail olarak gösterilen bir proje yoktur. Buna rağmen kısaca BOP’un ne olduğunu ifade etmeye çalışayım.

ABD, Ortadoğu’da açtığı savaşlar ve İsrail’e verdiği destek nedeniyle bölge tarafından haklı olarak “en büyük düşman” ilan edildi ve demokrasi vurgusunda bulunan bu ülke, bölgede milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olunca, o dönem aktif olmak istediği Ortadoğu’da rahat hareket edemez hale geldi. Ve yerle yeksan olmuş imajını düzeltmek, işlediği suçları unutturmak istedi. Bu nedenle de kendisinin etkin olamadığı bölgede iyi ilişkiler içinde olduğu Türkiye’yi bir partner olarak seçmek istedi. Ancak bölgenin genel durumu ve ortaya çıkan “Arap Baharı” süreciyle bu proje uygulanamadı. Zaten bölgede Türkiye’nin çıkarları ile ABD’nin çıkarlarının tamamıyla örtüşmediği de kısa süre içinde ortaya çıktı. Velhasıl kelam, BOP uygulanmadan rafa kalktı.

Uzunca bir süredir ABD’nin Ortadoğu’dan çekilmesi konuşuluyor. Doğrudur ABD, Ortadoğu’da eskisi kadar aktif değil zaten eskisi gibi güçlü de değil ama bu, bölge ile alakası tamamen bitti anlamına gelmiyor. Ve İsrail’i saymazsak, ABD’nin bölgede en fazla yatırım yaptığı yapılar PYD ve PKK gibi yapılar. Kürtlerin devlet kurması, Kürtlerin hakları, dahası demokrasi, insan hakları, ulusların kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesi gerektiği prensibinin ABD’nin umurunda olmadığını anlayacak kadar ABD tecrübesi yaşadık. Nihayetinde durum böyle olunca, ABD’nin BOP 2 gibi bir projesi olup olmadığı kadar bu projenin PKK ve unsurları eliyle yürütülme ihtimali üzerine daha fazla kafa yormak gerekiyor.