Gazze'de uzatılmış ve hatta geçici bir ateşkese dair umut ışığı, ateşkes ile önümüzdeki Ramazan ayında şiddetin artmasından kaçınmak amacıyla sürdürülen Paris görüşmelerinin sonucunu beklerken yalpalıyor.
Gerilimin artması korkusu, Binyamin Netanyahu hükümetinin açıklanmış pozisyonlarına, ABD yönetimi ve birçok ülkenin bu histerik çılgınlığı kınamasına rağmen Refah'a saldırma konusundaki ısrarına ek olarak, rehinelerin serbest bırakılması konusunda Mısır ve Katar ile yürütülen müzakerelerde ilerleme kaydedilememesinden kaynaklanıyor. Korkunun bir diğer nedeni, İsrail hükümetinin, Ramazan ayı için Batı Şeria'daki Filistinlilere ciddi kısıtlamalar, Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere ise yasak getirdikten sonra, İsrail içinde ve Kudüs’te yaşayan Müslüman Filistinlilerin de Mescid-i Aksa ve Kudüs'e girişini kısıtlama yönündeki pervasız kararı. Bu arada Washington, Cezayir'in Güvenlik Konseyi’ne sunduğu ve derhal ateşkes çağrısında bulunan karar tasarısını, devam eden hassas müzakereleri tehlikeye attığı bahanesiyle veto etti. Bunun yerine Refah'a yapılacak askeri saldırının tehlikelerine karşı uyarıda bulunan, tüm rehinelerin serbest bırakılmasını ve Gazze'ye yardım girişinin sağlanmasını içeren bir formüle dayanarak mümkün olan en kısa sürede geçici ateşkesi sağlamayı içeren bir alternatif önerdi.
Hiç şüphe yok ki gerilimi artırıp Refah'a saldırma noktasına vardırmak, bir yandan işleri olduğundan daha da karmaşık hale getirecek, Gazze sakinlerinin sıkıntılarını artıracak ve maruz kaldıkları yavaş ölüm sürecini ağırlaştıracak. Diğer yandan da savaşan iki taraf içinde barışı reddeden güçlerin yanı sıra, bölgede barışa karşı çıkan ve bölgesel istikrarı sarsmaya çalışan direniş taraflarının güçlenmesi olasılığını artıracak. Kan gölünün devam etmesi, Lübnan'daki Hizbullah veya kışkırtıcı faaliyetleri Kızıldeniz'deki deniz taşımacılığını tehdit eden Husiler örneğinde olduğu gibi, direniş güçlerine savaşa operasyonel katılımlarının ivmesini artırma fırsatı verecek.
ABD yönetimi, rehinelerin serbest bırakılması anlaşmasını, Gazze savaşından İsrail ile Arap ülkeleri arasında daha geniş, tarihi bir bölgesel atılım gerçekleştirme aşamasına geçiş yapmak, Ortadoğu'da istikrarı bozan güçlere karşı kesin bir stratejik zafer elde etmek için kullanmayı umuyor. Beyaz Saray, Filistin devletinin kurulmasına yönelik belirli takvimler veya ayrıntılı bir plan açıklayacak mı? Şu anda buna cevap vermek zor, ancak kaynaklara göre Joe Biden başkanlık kampanyasının en yoğun noktasına ulaşacağı yaz ayları öncesinde kapsamlı bir anlaşmaya varmak için somut bir çaba gösteriyor. Tüm göstergelerin kapsamlı bir yana küçük ölçekli bir anlaşmaya varmanın dahi imkansız ve zor olduğunu gösterdiği bir dönemde, Amerikan yönetiminin bu yöndeki niyetleri meyve verip böyle bir atılımı gerçekleştirebilir mi?
Başkan Biden'ın çatışmayı yönetme ve İsrail'deki siyaseti yarı yarıya idare etme politikası şu ana kadar savaş ve siyaset açısından sonuç vermedi. Netanyahu'nun savaşı sona erdirmek için ‘ertesi gün’ ile ilgili açıkladığı belgenin içeriği de bunu kanıtlıyor. Dolayısıyla istenen hedefe ulaşmak için Netanyahu hükümeti üzerinde mümkün olan maksimum baskıyı uygulamak dışında ABD’nin yapacağı bir şey kalmadı. Bu Washington için zorunlu hale geldi çünkü bölgedeki stratejik çıkarları ve güvenilirliği tehlikede. Gazze savaşı önceki savaşlara benzemiyor. Pratikte iki bölgesel tarafın yürüttüğü bir savaş olduğu doğru ama gerçekte bu, bir yanda ABD ve müttefikleri, diğer yanda İran ekseni ve onun arkasında Rusya ve belki de Çin arasında bir savaş. İsrail'in yalnızca Hamas'ı varoluşsal bir tehdit olarak gördüğü ve onun ortadan kaldırılmasını kaçınılmaz bir hedef olarak gördüğü bir dönemde, ABD yönetimi, tehdidin Hamas'ı aşarak İran ve kolları ile Rusya ve Çin'e kadar uzandığının artık farkına vardı. Özellikle son ikisi, Gazze'deki savaşın başlangıcından itibaren Filistinlilere karşı daha destekleyici ve Batı ile rekabet bağlamında bölgede ve küresel güneyde nüfuzlarını güçlendirmeyi hedefleyen bir yaklaşım benimsediler. Öte yandan savaş, Washington'un hayati önemde gördüğü normalleşme sürecini de sekteye uğrattı. Oysa Ortadoğu'da istikrarlı bir güvenlik yapısının oluşması, İran'ın ABD’nin bölgedeki stratejik çıkarlarına ve müttefiklerine yönelik tehditlerini zayıflatacak, Çin ve Rusya'nın bölgedeki nüfuzunu sınırlandıracaktı.
Biden'ın ikinci dönem başkanlık için yürüttüğü kampanyanın ortasında ABD yönetimi Netanyahu hükümetine ne gibi baskılar uygulayabilir? Netanyahu ulaşmak istediği zafere ulaşamadı ve ulaşamayacak, savaş geçici olarak durdurulursa bile yeniden başlayacak. İsrail'in güvenliğini tehdit eden hiçbir şeye izin vermeyen Amerikan ulusal güvenliğiyle ilgili nedenlerden dolayı Washington’un İsrail’e silah tedarikini yasaklaması da neredeyse imkansız.
Aslında ABD yönetiminin uygulayabileceği olası pek çok baskı çeşidi var. Bunların bir bölümü, Batı Şeria'da Filistinlilere yönelik şiddet eylemlerine karışan 4 İsrailli yerleşimciye uygulanan yaptırımların, yerleşimcilerin arkasındaki siyasi ve askeri karar vericileri de kapsayacak şekilde genişletilmesi ve Donald Trump tarafından kapatılan Doğu Kudüs'teki ABD Konsolosluğu'nun yeniden açılması gibi geçici baskılardır. Tamamen yasaklama mümkün olmadığı için Netanyahu hükümeti döneminde İsrail'e yapılan askeri yardımın azaltılması ile tehdit etmek, aşırı sağın iktidardan dışlanması için içeriden baskı yapılması gibi, diğer kısmı ise temel niteliktedir. Öte yandan Filistin Ulusal Otoritesi’nin gerekli reformları gerçekleştirmesine yardımcı olmak, sorumluluklarını yerine getirebilmesi, savaş biter bitmez Gazze'yi kontrol etmeye ve İsrail ile müzakerelere devam etmeye hazırlanabilmesi için gerekli temel kaynakları sağlamak da gerekiyor. Bu baskıların en uç noktası ise, Washington'un Filistin devletini tanıma niyetini sözlü dile getirmekten uygulama aşamasına geçiş yapması, müttefik ve dost ülkeleri de aynısını yapmaya teşvik etmesidir. Washington İsrail'in Filistin devletine yönelik çekincelerinin, özellikle de güvenlik endişelerinin farkında. Gelgelelim İsrail de Washington'un bu meseleyi, istikrara yönelik bir tehdide izin vermeyen açık güvenlik standartlarını karşılayarak, ABD’nin olduğu kadar İsrail'in de çıkarlarına göre ele alacağını biliyor.
Geriye Biden yönetiminin gerçekte iki devletli çözüme ne ölçüde öncelik verdiğini, gerilimin durdurulması, iki devletli çözüme ve kapsamlı barışa giden yolun açılması dahil, bölgede açıkladığı politikaların başarılı olması için gerekeni yapma konusunda ne kadar istekli olduğunu bilmek kalıyor. Keza İran'ın müttefiklerinin uygulamaları, özellikle de ABD'nin bölgedeki çıkarlarına ve varlığına karşı olan faaliyetleriyle mücadele etmeye ne kadar kararlı olduğu da bilinmeli. İsrail askeri operasyonunun zaman çizelgesinin temsil ettiği zaman faktörü, eğer ülke tarihinin en zorlu seçim kampanyasına topal ördek gibi değil de sağlam bir şekilde girmek istiyorsa, ABD yönetimi için hayati önem taşıyor. Bu yüzden hızla hayata geçecek bir ateşkese gereksinimi var.
ABD'nin etkinliği ve güvenilirliği, Washington'un bölgedeki çıkarları ve politikaları için tehdit haline gelen İsrail hükümetinin politikalarının bir sonucu olarak gerçek meydan okumalarla karşı karşıya bulunuyor. Washington, İsrail'e yönelik politikasını değiştirmeye başlamalı. Özellikle de mevcut gidişatı değiştirebilecek, savaşın kızışması ile bölgesel çapta geniş bir yangını körükleyebilecek İran destekli örgütlerle daha fazla çatışmaya sürüklenme riskini ortadan kaldırabilecek tek dinamiğin, tam anlamıyla bir Amerikan dinamiği olduğu netleştikten sonra.