İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun savaş sonrası Gazze'ye yönelik stratejik planı, kendisinden beklenenlerin bağlamından sapmadı. Esas itibariyle plan, Gazze üzerinde İsrail askeri kontrolünün süresiz olarak dayatılmasının yanı sıra, yönetimin Gazze’deki ailelere, aşiretlere ve Hamas ile hiçbir bağlantısı olmayan kişilere devredilmesi fikrinden ibaret. Plan aynı zamanda Gazze’nin İsrail ve Mısır sınırları boyunca tampon bölgeler oluşturmayı da amaçlıyor. Açıklamalara göre tampon bölgelerle güvenliği güçlendirmek amaçlanıyor ama gerçek hedef, korkulduğu gibi birleşik bir Filistin devletinin kurulması umutlarını yıkmak. Netanyahu ve hükümetteki müttefiklerinin UNRWA'yı hedef almalarının devamı olarak plan, Gazze sakinlerine yardım konusunda çok önemli olan BM kuruluşunun feshedilmesi çağrısında bulunuyor. UNRWA yerine, radikal fikir ve inançların kökünden sökülüp atılması çerçevesinde eğitim ve sosyal güvenlik sistemlerinde kapsamlı bir reform öneriyor.
Bu yaklaşım, Gazze'nin idari dinamiklerinde köklü bir değişime işaret ediyor. Gerçekleşmesi halinde Filistinlileri tehdit eden tüm ciddi insani kaygılarla birlikte, güvenliği sağlamak için Gazze’ye kapsamlı bir İsrail kontrolü şemsiyesi dayatmayı ve bir tür yerel yönetimi pekiştirmeyi birleştiren ikili bir yaklaşıma dayanıyor.
Dolayısıyla bu önerilerin, çözüm girişimlerinin dayandığı tüm temellerden kopuk olması nedeniyle gerek Filistinliler tarafından gerekse bölgesel ve uluslararası çapta olumsuz tepkilere yol açması şaşırtıcı değildi. Planın Hamas'ı ortadan kaldırmaya yönelik askeri operasyonları sürdürmeyi içermesi ise uluslararası ateşkes ve müzakerelerin başlatılması yönündeki çağrıları görmezden geliyor. Gazze'nin Mısır sınırında İsrail tarafından kontrol edilen bir tampon bölgeden bahsedilmesi, Mısır-İsrail ilişkilerinin daha da kötüleşmesi, siyasi ve belki de güvenlik alanındaki kötüleşmenin Ortadoğu'ya yayılması olasılığını beraberinde getiriyor. İsrail'in Gazze'de açık askeri varlığı senaryosu, üzerinde durulacak herhangi bir pratik ufuk veya hukuki dayanaktan yoksun bir öneri olmasının yanı sıra, Gazze Şeridi'nin işgalini reddeden Arap, Avrupa ve Amerikan tutumlarını da baltalıyor.
O halde Netanyahu nasıl düşünüyor?
Her şeyden önce Netanyahu, hukuki ve siyasi meydan okumalar ile dolu bir ortamda, siyasi olarak hayatta kalmanın gereklerine göre hareket ediyor. Bu da tabanını güçlendirmek için sıkı güvenlik politikaları uygulamaktan faydalanmasını zorunlu kılıyor.
Netanyahu'nun yüksek çıtalı önerileri, bir Filistin devletinin derhal tanınmasına yönelik her türlü girişimi reddetme konusunda birleşmiş görünen İsrail kamuoyunun çoğunluğunda geniş yankı buldu. İsrail Başbakanı, İsrail içinde kendisine yönelik itiraz ve muhalefetin dorukta olduğu zamanlarda bile, İsrail'in popüler dalgalarını yönlendirme ve popüler ajandaları benimseme konusunda dahice bir sicile sahip. Bilhassa İsrail'in temel sorunlarına ilişkin önerilerinden temelden ayrılan, projesine alternatif oluşturabilecek görüşlerle ciddi bir muhalefetten yoksun olan İsrail siyaset sahnesinde iktidarda kalabilmek için iç dinamikleri en iyi şekilde kullanabilecek ve manipüle edebilecek kişi o.
Ayrıca plan, Netanyahu'nun her ne kadar ülkesinin bölgesel ve uluslararası ilişkilerini karmaşıklaştırsa da İsrail'in güvenliğinin sağlanması etrafında dönen zihniyetini de özetliyor. Aslına bakılırsa Netanyahu, İsrail'in en üst düzey çıkarlarıyla çatıştığı durumlarda Washington'un baskısına karşı koyabilecek İsrail'deki tek kişinin kendisi olduğuyla övünüyor. Kaldı ki, tek taraflı pozisyonlarında ve ister Gazze’deki askeri operasyonlar isterse Batı Şeria’daki yerleşim yerlerinin genişlemesi ile ilgili olsun, İsrail'in çıkarlarıyla uyumlu olmadığını düşündüğü uluslararası konsensüslere karşı çıkma konusunda korkunç bir kararlılık gösterdi.
Netanyahu'nun zihninde güvenlik zorunlulukları, siyasi ideoloji, inandığı tarihsel anlatı ve kişisel çıkarlar etkileşim halinde ve tüm bunlar her zaman güvenlik sorunlarıyla baş etmede ve ülkesi üzerindeki baskıyı yönetmede iyi olan, güvenilir bir lider olarak görünme çabasına hükmediyor. Dikkat çekici planının duyurusunu, İsrail'in karşı karşıya olduğu ve BM ile Uluslararası Adalet Divanı'ndan gelen eleştiri dalgasına ek olarak, birçok ülkenin İsrail'in Gazze'deki eylemlerini kınamasının temsil ettiği uluslararası izolasyonun büyüdüğü bir zamana denk getirmesi, bunun en büyük kanıtı.
Bilhassa Filistin meselelerinde, İsraillilerin “uluslararası toplumun” kendilerine karşı tavrının olumsuz olduğunu hissettikleri uzun geçmişin bir sonucu olarak, İsrail'in uluslararası kuruluşlara ve uluslararası toplum adı verilen şeyin tamamına karşı tarihsel şüphelerini kullanma konusunda en usta kişi de o.
Bu pozisyonlar, İsrail egemenliğine ilişkin her konuda son derece hassas olan milliyetçi sağ kesimde büyük bir kabul görüyor. Netanyahu'nun mantığı aynı zamanda barış sürecine şüpheyle yaklaşan daha geniş sağ kesime de hitap ediyor. Bu da başkanlığını yaptığı ve Filistinliler konusunda daha muhafazakâr veya katı tutumlar benimsemesini gerektiren koalisyon hükümetini korumasını kolaylaştırıyor.
Netanyahu, ülkesinin komşu ülkelerle ilişkilerini yönlendiren ve Mısır, Ürdün, BAE ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin hesaplarında daha önemli rol oynadığı görünen siyasi gerçekçilik dayanaklarına da güveniyor. Bu ülkelerin savaşı durdurmak için her türlü çabayı gösterdikleri doğru ama İsrail ile çatışmada fazla ileri giderek feda etmek istemedikleri özel ulusal hesapları da var. Bu ülkelerin ne siyasi ve ekonomik ilişkileri ne kalkınma ve teknolojik ortaklıkları ne de ulusal güvenlik hesapları İsrail’le ilişkilerde duygusal gerilimi artırma maceralarına girişmelerine izin vermiyor. Ancak bu dayanaklar açık bir çek de değil ve Netanyahu'nun stratejisi ciddi meydan okumalarla karşı karşıya bulunuyor. İsrail'in mevcut barış anlaşmalarının devam etmesinin ya da genişlemesinin kaçınılmaz olduğuna dair teminata güveni, İsrail, Filistin meselesine akılcı bir çözümün kapılarını kapatmaya devam ederse belirsizliğini koruyacak.
Gazze'de olup bitenlere yönelik giderek artan ve ABD'nin iç siyasetini de etkileyen uluslararası kınama, İsrail'in maruz kaldığı yeni bir tür diplomatik baskıyı ortaya koyuyor. Modern teknoloji, dünya genelinde Filistinlilere sempati duymaya daha meyilli, genel olarak savaşların dehşetine karşı daha duyarlı, İsrail'e koşulsuz destek havası yaratan klasik anlatılardan daha az etkilenmiş yeni nesillerin görüşlerini ifade etmeleri için platformlar sunuyor.
İsrail’in çevresinde güvenliği sağlama çabası ile daha geniş Arap bağlamında komşularıyla barış ve normalleşme çabası arasında bıçak sırtında duran Netanyahu işte böyle düşünüyor. Yüksek çıtalı öneriler ve tartışmalı unsurlarla dolu savaş sonrası Gazze stratejisi, yalnızca İsrail ve Netanyahu için değil, Ortadoğu'nun genel güvenlik ve istikrarı açısından da önemli bir anı temsil ediyor.