Bir yıl önce Rusya'nın Ukrayna’ya karşı savaşı kazanması ihtimali düşünülemezdi fakat artık mümkün görünüyor. Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un 20 Avrupa ülkesinin katıldığı bir toplantı sonrasında "Ukrayna'ya Avrupa askeri kuvvetleri gönderilmesini" gerektirse bile "Rusya'nın zaferini önlemek için elimizden gelen her şeyi yapacağız" şeklindeki uyarısı da bunu gösteriyor. Macron bu konunun ne kadar ciddi olduğu sorulduğunda ise şöyle dedi: "Bunu bir seçenek olarak göz ardı etmemeliyiz."
Bu açıklama, kendisi de zafere yaklaştığını hisseden Başkan Putin'e bir mesajdı ve bu nedenle Rus ulusuna yaptığı yıllık konuşmasında gelişmiş silahlara sahip olduğunu ve Batı'nın ülkesini ve bağımsızlığını hedef aldığını vurguladı. Batı'ya, Avrupa şehirlerini vurabilecek silahlara sahip olduğunu hatırlattı, ardından gerilimi tırmandırmanın tüm insanlığı yok edecek nükleer silahların kullanımına yol açacağı uyarısında bulundu. Adeti olduğu üzere tarihi hatırlattı. Napolyon'un yenilgisini ve Almanya'nın Moskova kapılarında çöküşünü ima ederek Fransız ve Almanlara daha önce ülkesine giren Avrupalı askerlerden ders almaları gerektiğini hatırlattı.
Fransız ve Rus lider arasındaki bu söz savaşı Ukrayna sorununun zorluğunu gösteriyor. Zira hem Ruslar hem de Batı kendisine sıfır toplamlı bir bakış açısı ile bakıyorlar. Dolayısıyla birinin kazancı diğeri için büyük bir kayıp olacağından savaş yıpratıcı olmaya devam edecek. Diğer bir deyişle, Rusya cephede ne kadar ilerleme kaydederse, Batı da Ukrayna'ya askeri ve lojistik desteğini o kadar artırıyor, böylece güç dengeleri Rusların ve Ukraynalıların akan kanına göre ayarlanıyor. Batı, yapılması gerekenin Rusya'yı yenmek değil, kan kaybettirmek olduğuna inanıyor. Çünkü yenilgi Rusya liderliğini Çin'in kollarına daha da itecek ve böylece Batı için sorun kat kat büyüyecek ve daha tehlikeli hale gelecek. Öte yandan Başkan Putin, Rusya'nın güçlü olduğuna, onu kimsenin yenemeyeceğine, güvenlik taleplerinin karşılanması gerektiğine, aksi takdirde savaşın devam edeceğine inanıyor. Konuşmasında vatandaşlarına, askeri fabrikaların maksimum kapasiteyle çalıştığını, ülkenin savaş ekonomisi ile yaşamasına rağmen her yıl büyüdüğünü, çatışmanın bir ölüm kalım meselesi olduğunu, tarihin Rusya’nın direnme ve kazanma kudretinin şahidi olduğunu hatırlattı. Ancak tarih, kendisinin söylediğinin aksine, Rusya'nın birçok savaşta yenilgiye uğradığına da şahitlik ediyor ve mevcut savaşta ülkesi, yenilgiyi önlemek için iki seçenek ile karşı karşıya bulunuyor; nükleer silah kullanmak ya da tamamen Çin'e sığınmak. Nükleer silahların kullanılması bir politika olmaktan ziyade bir Samson seçeneği, çünkü Batı'nın yıkıcı kapasitesi NATO güçleri ile çevrilmiş Rusya'nın kapasitesini aşıyor. Çin seçeneğine gelince, bu mümkün, çünkü Çin, Rusya'nın savaşı kaybetmesini uluslararası denklemde büyük bir devrim ve yükselişinin önünde bir engel olarak görüyor. Bu nedenle Çin, Avrupa Birliği ile olan ticaretini aşıp 200 milyar avroya yaklaşacak kadar Rusya ile ticaretinin payını artırdı. Rusya, Çin liderliğindeki ticari ittifaklara katıldı ve gelişmekte olan dünyadaki birçok ülkenin desteğini kazandı. Rusya bu çok yönlü yaklaşımıyla ekonomik ablukayı kırarak büyük Çin'in desteğini garantiledi. Gücünü savaşı sürdürmeye adadı, ancak kesin bir zafer elde edemedi veya savaşın minimum kayıpla sona ermesi için gerçekçi bir vizyon geliştiremedi. Batı'nın kendisini yıpratıp kan kaybettirme kararlılığı karşısında Başkan Putin'in şartlarında ısrar etmesi geleceğine yönelik oynadığı büyük bir bahsi temsil ediyor. Görünen o ki Putin, Batı'yı askeri açıdan yenmeye değil, birliğini sarsma ve ona karşı birleşmesine engel olma silahı ile yenmeye bahis oynuyor. Çünkü ABD'deki seçim sonuçlarının nasıl sonuçları olacağını ve Avrupa ülkelerindeki toplumsal değişimleri biliyor. Bu bilgisi, Batı'daki seçimlerin aşırı sağ partilerin iktidara gelmesine sahne olacağından ve bu partilerin barış ve Avrupa'nın güvenliğinin korunması sloganı altında Ukrayna'yı teslim olmaya zorlayacağından emin olmasını sağlıyor.
Bu hipotez oldukça mümkün çünkü Batı'nın iki sorunu var; Avrupalı ve Amerikalı. Avrupa sorunu Ukrayna'ya yönelik askeri taahhütlere bağlılık konusundaki gerçek niyetler şeklinde ifade buluyor. Avrupa'nın tutumuna bakan bir gözlemci, Batı'nın görünüşte birleşik, ama özünde anlaşmazlık içinde olduğunu görüyor. Nitekim Macron, "Güçlerimizin Ukrayna'ya girmesini gerektirse bile Ukrayna'nın yenilmesine izin vermeyeceğiz" dediğinde Avrupa'nın, hatta ABD'nin tepkisi açıktı; bu kesinlikle mümkün değil. Dahası Almanlar gibi müttefikleri onu ikiyüzlülükle suçladı ve alaycı bir şekilde ona Ukrayna güçlerini silahlandırmasını tavsiye etti. Macron’a teşekkür eden Ukrayna Güvenlik Konseyi Başkanı’nın talep ettiği şey de tam olarak buydu: "Bize silah verin toprağımızı biz savunuruz." Macron ise açıklamayı yapan Almanı gevşeklikle suçlayarak karşılık verdi. Savaşın başında yardımların askeri kask ve yataklar ile sınırlı olmasını talep ettiğini hatırlatarak onunla alay etti. Putin'i örtülü olarak destekleyen Macaristan ve Slovakya gibi Avrupa ülkelerinin yanı sıra tereddütlü ülkeler ile İngiltere, Polonya, Estonya gibi katı ülkeler de var.
Bu gerçeküstü tablo, Putin ile olası bir askeri çatışmanın çıtası konusunda Avrupa'nın gerçek bir anlaşmazlık içinde olduğunu ortaya koyuyor. Üstelik Avrupa ülkeleri her ne kadar Rusya'nın zaferinin tehlikelerini hissetseler de, siyasi olarak Ukrayna sonrası dönemde bu yüzleşme için geleceğe dönük bir politika formüle edemiyorlar. Şu ana kadar Avrupa'daki ülkelerin çoğu askeri harcama çıtasını yüzde 2,5'a çıkaramazken Rusya, Putin'in ilk yıllarında üretim çıtasını yaklaşık yüzde 13'e çıkarmıştı ve şu anda da ablukaya rağmen harcamaları yüzde 5'e yakın.
Batı'nın aksine Putin, sloganı Batı liberalizmini reddetmek olan, onun sahte, aileyi yıkıcı, değerleri yok edici ve Rus tarihine yabancı olduğunu düşünen dindar milliyetçi bir ideolojiyi öne çıkardı. Bu Putinist ideoloji, Batılı sağcı partiler arasında da taraftar buluyor; öyle ki Ukrayna yanlısı İtalya'da, Ukrayna savaşını anlatan, Ukraynalıları Nazi olarak tasvir eden ve vahşi eylemlerde bulunduklarını söyleyen "Şahit" adlı bir Rus filmi gösteriliyor. Tüm bunlardan daha tehlikelisi belki de Trump'ın yeniden iktidara gelmesi, Putin'e istediğini verme sözünü yerine getirmesi,dahası Avrupa ülkelerine saldırmasına izin vermesidir. Bu durumda NATO sistemi parçalanacak ve çok kutuplu, kaptansız yeni bir dünya ortaya çıkacak.
Bu senaryo kaçınılmaz değil ama mümkün, kendisini önlemek için de Trump muhakkak seçimleri kaybetmeli, aksi takdirde Avrupalıların ya çatışmaya razı olmaları ya da adil olmayan bir çözümü kabul etmeleri gerekiyor. Çatışmanın amacı ise Rusya'yı yenmek değil, daha ziyade onu dünyayı yakın bir tehlikeden kurtaracak makul bir çözüme zorlamak için yıpratmaktır.