Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Odaklan değerli okuyucu!

Bu hafta bana üç soru geldi ve bunların faydasız, yani değerli dostlarımı onlardan uzak durmaya davet ettiğim tartışmaların bir örneği olduğunu düşünüyorum. Değerli okuyucularım, son makalelerimin modernite meselesini, ona olan ihtiyacımızı ve modernite çağı ile gelenek çağı arasındaki bazı temel farkları ele aldığını hatırlayacaktır. Bu bağlamda değerli okuyucularımdan biri şunu sormuş: “Nasıl bir modernite anlayışını kastediyorsunuz?” Bir diğeri, çağ ile neyi kastettiğimi, İslami anlamda yoksa Batılı anlamda bir çağa mı işaret ettiğimi sormuş. Üçüncüsü, gelenek fikri ile ilgilenmiş ve gelişmiş sanayi ülkeleri kendi geleneklerine bağlı kalmalarına ve onlarla gurur duymalarına rağmen neden onu biraz olumsuz bir bağlamda sunduğumuzu sorgulamış.

Bu sorular bana eşitlik, özgürlük, hukuk ve benzeri terimler ile ne kastettiğime dair daha önce karşılaştığım benzer soruları hatırlattı. Açıkçası bana buna benzer sorular sorulmasına karşı değilim. Ancak okuyucunun, sunumu sırasında kullanılan kelimeler ile değil, tartışılan konuyla ilgilenmesini isterim. Bu bana bir sınıf arkadaşımın hazırladığı ve merhum Tunuslu şair Ebul Kasım eş-Şabbi'nin "Hayat Şarkıları" adlı şiir kitabının şerhini içeren bir tezini hatırlattı. Arkadaşım başlığın açıklamasına yaklaşık 20 sayfalık bir bölüm ayırmıştı. "Şarkılar" ve "hayat" kelimelerinin anlamlarını, tekli ve birleşik kullanımlarını, bu iki kelimenin ortaya çıkışının tarihini ve nerelerde tekrarlandığını, Kuran'da "hayat" kelimesinin, eski Arap şiirinde "şarkı" kelimesinin kullanım bağlamları vb. bilgileri abartılı bir şekilde sıralamıştı.

Profesör bu çalışmanın pek bir faydası olmadığını söyleyerek bu bölümü bütünüyle tezinden çıkarmasını istediğinde, arkadaşımız aşırı sinirlendi ve profesörün sözlerini şahsına yönelik bir hakaret olarak değerlendirdi. Çünkü bu çalışmayı hazırlaması 6 ay sürmüştü. Ne yazık ki öfkesi onun eğitim ve yazmayı bırakıp bunlardan tamamen uzaklaşması ile sonuçlandı.

Açıklamak istediğim şey, kelimeleri ve terimleri şu anda bilinen bağlamlarda kullandığımız, onlara kendi başımıza anlamlar icat etmediğimiz ve ayrıca belirli veya tuhaf kullanımlardan kaçındığımızdır. Okuyucular, araştırma konusu ile konuşmanın bağlamının, kelimenin ve terimin tam anlamını belirlediğini biliyorlardır. Kalem ehli, bağlamsal ve deyimsel kullanım ile kesin dilsel kullanım arasındaki olası farklılığa dikkat etmiş ve ilkine “pratik kullanım" başlığını vermişlerdir. Pratik kullanım, kelimenin, kesin dilsel anlamdan biraz farklı olsa bile, insanlar arasında yaygın olan pratiğe veya bağlama göre anlaşıldığı anlamına gelir. Bu tüm bilimler ve tüm diller için geçerlidir.

Örneğin Kuran-ı Kerim'in birçok kelimeyi dilsel anlamlarının dışında bir anlamda kullandığını ve alimlerin onu dildeki muadillerinden ayırmak için "şeriat hakikati" olarak adlandırdıklarını biliyoruz. Bazı kelimelerin çeşitli bilim dallarında kullanılırken bu bilimlerin her birinde kendisine farklı anlamlar yüklendiğini de biliyoruz.

Bu tür anlamlar bağlamla bağlantılıdır. Bir hocamızın şaka yollu şöyle sorduğunu hatırlıyorum: Ben Allah’ı gördüm peki sen onu gördün mü? Bazen de yeni öğrencilere şöyle sorardı: Filozoflar sizin konuşan bir hayvan olduğunuzu düşünüyorlar, öyle misiniz? Yeni öğrenci olduğumuz dönemde onun bu sorularını onaylamaz ve beğenmezdik. Daha sonra onun özellikle bağlamın, konunun ve yükümlülüklerinin etkisini bize açıklamayı amaçladığını öğrendik.

Bir yazar her makalede kullandığı her terimi açıklayamaz. Eğer öyle yaparsa yazının ana fikri kaybolur. Dolayısıyla bir kelimenin anlamını, hatta makalenin ana fikrini tanımlarken az ya da çok anlaşmazlığa düşmenin hiçbir zararı yok. Makaleler zihni harekete geçirmeyi ve okuyucuyu mevcut konu hakkında düşünmeye davet etmeyi amaçlar. Yazar, okuyucunun zihnini harekete geçirmeyi başarırsa, okuyucu makalenin fikrine tamamen karşı bir pozisyon alsa bile amacına tam olarak ulaşmış demektir. Yazma amacım okuyucuları herhangi bir şeye ikna etmek değil, daha ziyade onları düşünmeye ve gerekli ya da yararlı olduğunu düşündüğüm soruların açıklamasına ortak etmektir. Her okuyucunun ulaştığı sonuç ona özeldir.

Değerli okuyucularımı şunu yapmaya davet ediyorum: Kelime ve ifadeler meşgul olmayı bırakın ve onları ilk bakışta anladığınız gibi kabul edin, çünkü onlarla başka bir anlam kastedilmiyor. Yanlış anladığınız ortaya çıkarsa da bu dünyanın sonu değil. Her gün hata yaparız, hatalarımızı tekrarlarız, sonra onları keşfedip düzeltiriz, hayatın doğası budur.