İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Washington - Tel Aviv: Çatlağın sınırları ve sonuçları

ABD, Gazze'de ateşkes talep eden son Güvenlik Konseyi kararını kabul ederek İsrail'i şaşırttı mı? Ülkedeki tüm katı sağcı çevreler, özellikle de Başbakan Binyamin Netanyahu bu kararı ağır bir darbe olarak gördüler.

Ne var ki bu kabulün ne bir şok ne de ani bir tesadüf eseri ortaya çıkmadığı; öncesinde gizli görüşmelerin ve diplomatik baskıların yaşandığı kesin. Yıldızları başından beri barışmayan iki adam, Joe Biden ve Binyamin Netanyahu arasında artan gerilimden ise bahsetmiyoruz bile.

Beyaz Saray’ın efendisinin tutumu ilginç; geçen ekim ayında Gazze krizinin patlak vermesinin ardından İbrani devletini destekleyen eğilimlerine ve yönelimlerine şaşmaz bir gönderme ile "Bir kişinin Siyonist olabilmesi için Yahudi olması şart değildir" demişti. Hal böyle iken nasıl tutumunu değiştirebilir ve İsrail'in böylesine büyük bir uluslararası ikilemin içine düşmesine izin verebilir?

Görülen o ki Washington, “kalıcı – mutlak olmayan” ateşkes ifadesini kullanıp net bir kelime oyunu yaparak, karar tasarısının orijinal taslağını hafifletmiş olsa da nihayetinde rehinelerin serbest bırakılması ile ateşkes ifadeleri aynı maddede yer aldılar. Kararda ayrıca 7 Ekim saldırıları sonrası için Hamas hareketi de kınanmadı.

Bu yeni Amerikan yaklaşımı, Tel Aviv'deki yöneticileri kaçınılmaz olarak rahatsız etti ve bazılarının şunu sormasına yol açtı: “Washington ile Tel Aviv arasındaki ilişki, iki ülke arasında eşit düzeyde bir ortaklık ilişkisi mi, yoksa ikincinin birinciye tabiliği mi?”

İsrail içindeki aşırı sağcı sesler ABD'yi hami devlet olarak görmeyi reddediyorlar. Aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir bunu şu sözlerle ifade etti: "Evet, ABD dost bir ülke ama İsrail, Amerikan bayrağındaki bir yıldız değil."

İsrail'in eski Birleşmiş Milletler Daimî Temsilcisi Gabriella Shalev, Güvenlik Konseyi'nin İsrail'e karşı dikkat çekici son kararının ardından Amerikan haber kanalı CNN’e yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Kararın hemen şu anda sahada bir etkisinin olmadığını düşünüyorum, ancak elbette ahlaki ve kamusal bir etkisi var."

Bu açıklamalar, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki saldırgan eylemleri karşısında tırmanan ve Netanyahu hükümetinin maliyetlerinin farkında olduğu uluslararası izolasyon durumu bağlamında anlaşılabilir. Kaldı ki bahsi geçen maliyetler, devam eden ve yaklaşan savaşlar için Tel Aviv'e silah tedarikini durdurmak veya yavaşlatmak suretiyle neredeyse başlamış durumda. Eğer Refah'ta yeni bir askeri harekât süreci başlarsa, ki büyük olasılıkla başlayacak, Tel Aviv bir “dünyaya karşı” ya da Contra Mundum durumunu temsil edecek.

Güvenlik Konseyi kararının şoku, Hamas saldırılarından sonra herkes onları desteklese de küresel kamuoyunda İsrail- Netanyahu aleyhindeki görüş değişimini güçlendirdi. Ancak uluslararası ilişkilerdeki temel değişim en çok İsrail’in en büyük tarihi destekçilerinden olan Washington’da yaşandı ve oradan İsrail’e eleştiriler yağmaya başladı.

Örneğin, ABD büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıma kararı alan eski başkan ve Cumhuriyetçilerin başkan adayı Donald Trump, bugün Hamas ile savaşın bir an önce sona erdirilmesini talep ediyor ve Netanyahu hükümetini dünyayı kaybetme konusunda uyarıyor.

Dünya, Başkan Biden'ın, meselenin kendisi ile Netanyahu arasındaki kişisel bir mesele gibi görünmemesi için son iki haftadır geri planda kalmasını, Başkan Yardımcısı Kamala Harris'in bilhassa bir hafta önce ABC News'e yaptığı açıklamalar ve Refah'a yönelik planlanan saldırıya karşı yaptığı uyarılardan sonra ön plana çıkışını izledi.

Washington, Refah operasyonuna girişmesi durumunda İsrail'e yeni bir ceza vermenin eşiğinde mi?

Cevap, Netanyahu ve hükümetini cezalandırmak ile Washington'un en büyük kızı ve en yakın dostu olan İsrail Devleti'ni cezalandırmak arasında net bir ayrım yapılmasını gerektiriyor.

Mevcut İsrail hükümeti düzeyinde Harris, başka yaptırımların da yolda olmasının uzak bir ihtimal olmadığını söyledi ki, Güvenlik Konseyi'nde diplomatik koruma örtüsünün kaldırılması ile buna başlandı bile. Bundan sonra ve büyük olasılıkla, silah akışları duracak, borç verme yolları kapatılacak ve buna benzer icraatlar hayata geçecek. Netanyahu ve arkadaşları, bunları ABD'nin Ortadoğu'daki dostlarının öfkesini yatıştırmak ve İslam dünyasındaki öfkenin yoğunluğunu azaltmak için resmi veya geçici eylemler olarak değerlendirebilir. Bunlar İsrail hükümeti tarafından Biden'ın sözlü değil, gerçek bir yüzleşmeye işaret eden eğilimi olarak görülecek.

Son zamanlarda İsrail için endişe verici bu eğilimini netleştiren sadece Amerikan diplomasisi değildi. ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin'in İsrailli mevkidaşı Yoav Galant'a "Filistinlileri korumak ahlaki ve stratejik bir konudur” diyerek Gazze'deki durumu insani bir felaket olarak nitelendirmesinden sonra askeri kurum da diplomasiye katıldı.

Ancak tüm bunlara rağmen, Gazze krizinin tozu ve dumanı arasında kaybolmaması gereken kesin gerçek, ABD içinde İsrail'in bir müttefik olarak daha kötüsüne maruz kalmaması gerektiğine dair bir inancın varlığıdır. ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Biden yönetiminin İsrail'in uluslararası savaş yasalarını ihlal ettiği yönünde henüz bir sonuca varmadığı, ancak değerlendirmenin devam ettiği ve Washington’un henüz nihai bir değerlendirmeye ulaşmadığı yönündeki açıklamalarında bu inanç açıkça görülüyordu.

Bu, 30 bin Filistinli şehit ve yaklaşık 100 bin yaralının ardından Washington'un Tel Aviv'e savaş suçu damgasından kurtulması için sağladığı bir zaman alanı ve fırsat mı?

Bunun böyle olduğu kesin, ancak Netanyahu ve onun savaş hükümetinin görmezden geldiği husus, aslında her gün hem hükümet hem halk çevresinde, medyada, eğitim kurumlarında ve hatta çeşitli Yahudi gruplar içerisinde elit ve popüler düzeyde İsrail'e verilen geleneksel Amerikan desteğinde geniş alanlar kaybettiğidir. Bunun, bir Amerikan yönetiminin desteğinden veya başkalarının kızgınlığından daha tehlikeli olduğudur.

Washington, yeni ve göreceli ağırlığının azaldığı çoğulcu bir dünya şekillenirken, 45 yıllık istikrarın ardından Mısır-İsrail barışının tehdit edilmesine izin veremez. Bilhassa kapının ardında Çin ve Rusya'nın durduğunu ve onunla rol değiştirmek için daha fazla hata yapması arzusunda olduklarını çok iyi bildiği için çatışmaların patlak vermesi ve yangınların daha geniş çapta alevlenmesi halinde, bölgenin geri kalanında yeni oluşan barış alanlarının kaybedilmesini kaldıramaz.

Özetle, bugün ABD, İsrail'in doğuşunu Mayıs 1948'deki deklarasyonundan sadece bir saat sonra tanıyan Başkan Harry Truman'ın ülkesi değil.