Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Model oluşturmak: Bir örnek olarak Suudi Arabistan

Hiçbir gözlemcinin Ortadoğu'da iki proje görüldüğünü önemsememesi mümkün değil, bunların ilkine İran projesi, ikincisine Arap projesi diyebiliriz. İkincisinin ana kutbu Suudi Arabistan Krallığı ve Körfez ülkeleridir; diğer Arap ülkelerinin yoklukları veya bölgeyi etkileyen kaos nedeniyle yerel meselelerle meşgul olmaları, onları bir "model inşa etmekten" alıkoyuyor. Son nokta bu makalenin kapsamı dışında olduğu için detaylarına girmeyeceğiz.

Model oluşturmak, bölge meselelerini takip ederken sık sık geri döndüğüm bir fikir. Genel olarak askeri elitler, keza genel olarak “devrimci” elitler ve siyasal İslam, ülkeyi kurtaracak ve halka hizmet edecek modeli inşa etmekte başarısız oldular. Bazıları, diğerlerini boyunduruk altına almak için içeride ve dışarıda şiddet kullanmakta, hatta devrimci sloganlar kullanmakta direttiler ve bu da feci sonuçlara ve gözle görülür bir gerilemeye yol açtı.

İran ve Arap projeleri (tanımladığım gibi) araç ve hedefler açısından birbirinin karşıtı, ancak birbirlerini farklı derecelerde etkiliyorlar. İran'daki reform dönemlerinde, özellikle de Muhammed Hatemi'nin (1997-2005) yönetimi sırasında, yönetici seçkinler çevreye açılmaya yöneldiler ve bu döneme uzlaşmacı bir ruh damgasını vurdu. Hatemi'nin kişiliği nedeniyle bu ruh Körfez'in batı ve doğu yakaları arasındaki ilişkileri kolaylaştırdı. Hatemi uzun bir süre kültür bakanlığı görevini yürütmüştü, gençliğinde İmparatorluk Ordusunda görev yapmıştı ve etrafını birçok ileri görüşlü yardımcı ile çevirmişti.

O dönemde İran şehirlerini ziyaret eden ve mevkidaşları İranlılar ile görüşen kültürel delegasyonlar vardı ve bunların bir kısmı Körfez ülkelerindeki “reform”un kısmen İran devriminin bir sonucu olduğuna inanıyordu. O zaman “etkileme gücünün önemini” fark ettim. Yıllar sonra Suudi Arabistan Krallığı kadınların stadyumda maç izlemelerine izin verdi, İranlı kadınlar için bu yasaktı ve yalnızca bir hafta sonra İranlı kadınların da stadyumda maç izlemelerine izin verildi. Bu da "modelin cazibesi" fikrini doğrulayan gözlemi derinleştirdi.

Hatemi döneminin ardından İran bilindiği gibi bir katılaşma ve komşuları ile ilişkilerinde bir "kış" dönemine girdi. Arap Baharı olarak anılan olay, yaşananların İran etkisi olduğunu düşündürdü ve o dönemde Hüseyin Emir Abdullahiyan tarafından yazılan, Farsça yayınlanan ve sonunda Arapçaya çevrilen “Şam Sabahı” kitabı da bu fikri teyit etti. Kitap, Arap Baharı’nı İran Devrimi ideolojisine dayanan bir “İslami bahar” olarak nitelendiriyordu, ancak o “bahar” felaketle sonuçlandı.

Dolayısıyla İran işleri uzmanı olan arkadaşım Muhammad es-Sulami'nin yönettiği ve Rasana Merkezi tarafından yayınlanan, "Suudi Arabistan Kalkınma Modelinin İran İçine Etkisi" başlıklı 24 sayfalık bir kitapçığı göndermesi beni çok mutlu etti. Bu noktayı yakalamış olmaları başlı başına önemli ve bölgemizdeki rekabetin ortasında model oluşturmanın öneminin bir kez daha altını çiziyor. Dil ve bilgi engellerini tanımayan bu küresel etkileşimin ortasında kamuoyunun önünde başarılı bir model oluşturmaktan daha etkili bir güce ihtiyacınız yok. Bir model oluşturma başarısı da cazibenin merkezidir.

Körfez'in doğu yakasındaki (İran) bazı gerçekleri elbette göz ardı etmek mümkün değil. Orada öncelikle siyasi güçler, en azından iki ekol (daha fazla da olabilir) arasında rekabetçi bir çoğulculuk var. Bu ikisi devrimci ekol ile reformist ekoldür. İran'da hem ekonomik hem de sosyal alanda pek çok eksiklik (ki bu hafif kalan bir ifade) var. Buna ilave olarak sert güçte göreceli bir başarı var ama bu sert güç, halkların tarihinin bize öğrettiği gibi, eğer geniş ve tatmin olmuş bir orta sınıfa ve sağlam bir ekonomiye sahip toplumsal güçler tarafından içeriden desteklenmiyorsa, tahtadan "bacakları" olan dev gibidir.

İran'ın Irak, Lübnan veya Yemen gibi hassas bölgelerdeki nüfuzunun gücünü göz ardı edemeyiz ancak bu nüfuz özgür bir dost değil, bir "bağımlıdır". Siyasi ya da çıkarcı nedenlerle bağımlıdır. Ancak bu bağımlılık, bu ülkelerdeki toplumsal yapının bölünmesine yol açtı ve aynı zamanda ülkelerinin başarısızlığını, onları çatışmalara sürükleyen, baskıyı ve yoksulluğu genelleştiren İran nüfuzuna bağlayan karşıt siyasi güçler de üretti.

Rasana Merkezi’nin kitapçığının ayrıntılı olarak açıkladığı gibi, bugün bazı İranlı elitler, son yıllarda topraklarında hem bölgesel hem de uluslararası düzeyde bir dizi başarılı zirve ve toplantıya ev sahipliği yapmayı başaran Suudi Arabistan modelinin uluslararası diplomatik ilişkilerdeki başarısını, kutupluluğu aşarak kıtalarla ticari ve endüstriyel alışverişte bulunma gücünü görüyorlar. Dahası gelir kaynaklarının çeşitlendirilmesi, beşeri sermayenin nitelikli hale getirilmesi, kadınların güçlendirilmesi ve petrol gelirlerinin ekonomik modernleşme ve kalkınmada ilerlemek için kullanılması, eğitim ve sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesinde dikkate değer başarılar elde eden modern kalkınma modelini de görüyorlar. Bu, İran'ın benimsediği planlarla ve topraklarının sakladığı kaynaklara rağmen ekonomiyi ve hizmetlerini geliştirmedeki başarısızlığı ile çelişiyor.

Bu nedenle Rasana kitapçığı, Suudi Arabistan'ın yanı sıra Körfez ülkelerine karşı şahinlerin taşıdığı ve desteklediği önceki (devrimci) İran anlatısının aşındığını, başarılı olunan konular ile başarısız olunan konuları karşılaştıran başka bir anlatının ortaya çıktığını gözlemliyor. Zira buradaki yarış duyguya değil, akla bağlı.

Geçmişten kopma ve kalkınma için modern araçlar icat etme ile Suudi Arabistan modeli, yalnızca katı İranlı çevrenin inadı ile yüzleşmiyor, aynı zamanda dinamik İslam olarak bilinen şeyin direnişiyle de karşı karşıya bulunuyor. Dinamik İslam grupları, bu modele karşı kampanyalar yürütüyorlar ve bu kampanyalar görünürde geleneksel söylemlere dayalı gibi görünseler de özlerinde modernite ve ilerleme karşıtılar. Aldatmadan, yanıltmaca ve kötü şarlatanlığa kadar mevcut tüm araçları kullanıyorlar. Arka bahçeleri olan önemli bir arenayı kaybettiklerine inandıklarından, bu örtünün altında, başarıları sahtekarlık ve tahrifatla lekelemek amacıyla bazıları açıkça bazıları gizlice konuşuyorlar.

Bu nedenle, modern kalkınma yolunu vurgulamak, başarıyı başarı ile kanıtlayan akıllı pazarlama yoluyla pusuda bekleyenlerin sahtekarlığını ortaya çıkararak ,manevi olarak kendisini desteklemek için çaba sarf etmekten kaçınılamaz.

Son söz, Suudi Arabistan'ın yaptığı, bölgede kaybedilen siyasi fırsatlar karşılığında bölgesel bir atılımda bulunmaktan başka bir şey değil.