Geçtiğimiz Pazartesi günü Lübnan Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri, Kıbrıs Cumhuriyeti (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) Cumhurbaşkanı'nı kabul ettikten sonra, cumhurbaşkanını seçme oturumlarına geri dönme olasılığına ilişkin açıklamalarda bulundu. Dinleyenler arasında, Lübnan'ı cumhurbaşkanlığı makamındaki boşluktan kurtaracak bir kadın projesine liderlik eden önde gelen aday May el-Reyhani de vardı. Kendisiyle konuştum ve projesi ile ilgili sorular sordum ve o da bana şunları söyledi: “Ne olursa olsun geri adım atmayacağım, çünkü bu başkanlığı kazanma umudum hâlâ var ve eğer kazanırsam bu Lübnan'a hizmet olacak.” Ona sordum: Sana bu umudu veren nedir? Cevap veriyor: Çünkü üçüncü bir adayın (erkek veya kadın) cumhurbaşkanlığı makamına ulaşması ihtimalinden bahsediyorlar. Ardından şöyle devam ediyor: ABD'de büyük Lübnanlı gurbetçi gruplarla temas halindeyim ve sekiz Amerikan kurumunu bir araya getiren bir (Lübnan-Amerikan Koordinasyon Komitesi) var. Tüm ABD eyaletlerinde üyelerimiz ve ayrıca Amerikalı yetkililerin çoğuyla bağlantılarımız var. Gurbette çalışmak çok önemli; bu, öncelikle Lübnan'ın egemenliğini desteklemek ve bir erkek ya da kadın cumhurbaşkanının seçilmesini güvence altına almak, ABD ve Batı ile çalışarak Lübnan'da yapabilirsek büyük bir savaşı engelleyebilmek, Hizbullah ve Güney Lübnan konusunda neler yapabileceğimizi ve bir de yolsuzlukla nasıl mücadele edileceğini bilmek için önemli.” Öte yandan, Lübnanlı politikacılarla sürekli temasta bulunmak ve cumhurbaşkanlığı boşluğunun neden devam etmemesi gerektiğini onlara anlatmak için arada bir Lübnan'a dönüyorum. Cumhurbaşkanının seçilmesinin önündeki engelleri kaldırmak için onlarla birlikte çözüm bulmaya çalışıyorum. Ama şu anki büyük sorun, cumhurbaşkanlığı seçimi meselesini Gazze savaşı ile ilişkilendirmiş olmaları. Ben de onlara, yani görüştüğüm kişilere, bu bağlantının bize hiçbir faydası olmayacağını anlatmaya çalışıyorum. Çünkü bu savaşın ne zaman biteceğini kimse bilmiyor, bu uzun bir hikâye. Cumhurbaşkanlığı seçimini Hizbullah'ın bizi içine attığı bu savaştan kurtarmanın veya ayırmanın bir yolunu bulmaya çalışıyoruz. Tüm bu düzeylerde çalışıyoruz.
Ona “cumhurbaşkanlığı için üçüncü aday seçeneğinin de özellikleri olmalı, sizce bunlar nedir?” diye sorduğumda şöyle cevap verdi: "Tüm taraflarla konuşabilmesi veya herkesle (konuşabilmek)." Yine sordum: Peki, sizinle konuşmaya istekliler mi? Şöyle cevapladı: “Hiçbir muhalefetle karşılaşmıyorum. Hizbullah benimle konuşmak istedi, ben de onunla konuştum. Aynı şekilde Emel Hareketi, Bağımsızlar, Değişimciler ve geri kalan tüm partiler ile konuştum. Ardından açıkladı: Kimse tarafından reddedilmiyorum, herkes tarafından kabul ediliyorum. Herkes tarafından desteklendiğimi söylemiyorum, sadece hiçbir tarafın beni reddetmediğini söylüyorum. İlişkilerim yoluyla kendimi dayatıyorum, bu nedenle (ben) cumhurbaşkanı seçilmeme yetecek kadar oy toplayabilirim ve hiçbir vetoya maruz kalmam. Ayrıca şunu da belirtti: Mesela Hizbullah'ı ele alalım, kendisi Lübnanlı bir kesim ve bu nedenle onunla anayasayı uygulamak istediğimi konuşacağım ve bu da silahların yalnızca ordunun elinde olmasını istediğim anlamına geliyor. Bir projem var ve bu silah projesi için bir komite oluşturacağım. Bu soruna bir çözüm bulması için komiteye bir buçuk yıl veya daha fazla bir süre vereceğim ve komitede istisnasız tüm Lübnanlı partilerin temsilcileri yer alacak. Bir buçuk yıl sonraki hedefimiz şu: silah nasıl sadece Lübnan ordusunun elinde olacak? Hizbullah kabul etmeyebilir ama belki onu silahlarının yüzde 20'sini teslim etmeye ya da Hizbullah üyelerinin belirli bir yüzdesinin Lübnan ordusuna katılmasına ikna edebiliriz. Bir buçuk yıl sonra bir değerlendirme yaparak bu projeden ne kadar faydalanabildiğimizi göreceğiz. Bu konu üzerinde sadece içeride değil, hem içeride hem de dışarıda çalışacağım, bu da Arapların ve aynı zamanda Batı'nın bize yardım etmesi gerektiği anlamına geliyor.
Ona şunu sordum: Mecbur kalırsanız şimdi İran'ı ziyaret eder misiniz? Şöyle cevap verdi: Hayır, cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce İran'ı ziyaret etmek istemiyorum. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Suudi Arabistan Krallığı'nı, ABD'yi ve belki de İran'ı ziyaret etmeye hazırım. Elbette Fransa'yı, Almanya'yı ve belki Vatikan'ı ziyaret edeceğim. Ardından ekledi: "Amerikalılarla yaptığımız görüşmelerde, Lübnan ile kapsamlı bir savaş noktasına varmaktan kaçınmak için İsrail'e gerilimi artırmaması konusunda baskı yapmalarını istedik. Ayrıca Hizbullah'a gerilimi tırmandırmaması ve büyük bir savaşa bulaşmaması amacıyla baskı yapması için İran'a baskı yapmalarını da istedik. Elbette ABD'nin bunun için ödemesi gereken bir bedel var ama bir bedel ödese bile Lübnan'ı korumak ABD'nin çıkarınadır. Onlara şunu söyledik: "Lübnan ile ABD arasında çıkar kesişimi var. Lübnan, ABD gibi tek çoğulcu ülkedir." May Reyhani’ye şunu da soruyorum: Cumhurbaşkanlığı adayı olarak egemenlik sizin için çok şey ifade ediyor olmalı. Bir Hamas liderinin Beyrut'ta Lübnan topraklarında öldürülmesi ve devletin bu liderin Lübnan'da olduğunu bilmemesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Keza İran Devrim Muhafızları Komutanı yardımcısının da Lübnan'da bulunması hakkında ne düşünüyorsunuz? Burada egemenlik nerede ve onu kim koruyor? Şöyle cevap verdi; mevcut hükümet egemen bir hükümet değil. Hiçbir yetkisi olmayan geçici bir hükümet. Lübnan'ın egemenliğini savunacak bir cumhurbaşkanı da yok. Tam bir boşluk bulunuyor ve yalnızca Temsilciler Meclisi var. Boşluk Lübnan'ın egemenliğinin ihlal edilmesine olanak tanıyor. Bu yüzden; birbirleri ile uyumlu çalışabilecek kadın veya erkek bir cumhurbaşkanı ile başbakan seçmemizin zamanı geldi.
Ona yine soruyorum: Şii İkilisini boşluğun zararları ve cumhurbaşkanının seçilmesine izin verilmesi konusunda ikna etme göreviniz olduğunu düşünmüyor musunuz? Kendisi de bu görüşe katıldı ve bunu bazı milletvekilleri ve danışmanlarından biri yoluyla temasta olduğu Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri aracılığıyla yapmaya çalıştığını söyledi. Bu kadar uzun bir boşluktan sonra cumhurbaşkanını seçmekten başka çare olmadığına onları ikna etmek için onlarla birlikte çalıştığını belirtti Dediğine göre bazıları ona Berri'nin hazır olduğunu ancak Hizbullah'ın henüz hazır olmadığını, Berri'nin Hizbullah’ın cumhurbaşkanlığı konusunda inat etmesini istemediğini söylemiş. Reyhani "bana öyle söylendi" dedi.
Üçüncü aday olarak, cumhurbaşkanı olduğunuzda gerçekleştirmek istediğiniz beş önceliği söyler misiniz? diye sorduğumda, yedi önceliği olduğunu söyledi ama birkaçından bahsetti; birinci önceliğim anayasanın uygulanması, anayasayı uyguladığımızda Lübnan'ın çok sayıda sorunu çözülecek. Dikkat edin ben tüm sorunları demedim, çoğu yani belki yüzde 80'i çözülecek. Her öncelik için ondan sorumlu bir danışmanlar komitesi oluşturacağım ve komiteler ilgili bakanlıklar, başbakan ve cumhurbaşkanı ile birlikte çalışacaklar. Her öncelik için bir takvim, zaman çizelgesi ve neler yapıldığına dair bir değerlendirme olacak. Altı-yedi öncelik üzerinde paralel olarak, yani aynı anda ama farklı komiteler aracılığı ile çalışacağız. İkinci öncelik, genişletilmiş idari ademi-merkeziyetçiliğin ve kalkınmanın uygulanması. Üçüncü öncelik ise mevduatların yüksek bir yüzdesinin vatandaşlara nasıl iade edileceği konusunda anlaşmaya varmak amacıyla bankaların ve merkez bankasının yeniden yapılandırılması. Dördüncü öncelik, bir kısmını yeniden düzenleyerek, hatta bir kısmını değiştirerek Uluslararası Para Fonu (IMF) ile şartlar üzerinde anlaşmaya varmak. Beşinci öncelik yargıyı siyasetten ayırmak, çünkü kimin ceza alması gerektiğini ve ne olduğunu öğrenmek için Beyrut Limanı patlaması meselesine geri dönmeliyiz. Altıncı öncelik ise orduyu güçlendirmeye devam etmek ve halen uygulaması zor olan, Hizbullah’ın Litani Nehri'ne kadar 10 kilometre geri çekilmesini ve sorumluluğu üstlenmek üzere ordu ile UNIFIL kuvvetlerinin sınıra gönderilmesini gerektiren 1701 sayılı kararın uygulanmasıdır. Ordunun güçlendirilmesi sayı ve teçhizat ile sağlanır. Bu öncelikler bir arada ilerleyecek.”
Ona; “UNIFIL'in Lübnan'dan çekilmesinden korkuyor musunuz?” diye sordum. Şu yanıtı verdi: UNIFIL'in durumunun zor olduğunu biliyorum çünkü kuvvetleri hedef alınıyorlar ve bu onların Lübnan'da kalmalarını tehdit ediyor. Biz sadece UNIFIL'in kalması ile değil aynı zamanda varlığının genişletilmesiyle de ilgileniyoruz. Çünkü orduyu ve UNIFIL'i güçlendirmeden 1701 sayılı kararın hayata geçirilmesi mümkün değil. O zaman Hizbullah hemen “sınırları kim koruyacak?” diye soracaktır. Cevabımız, sınırları ordu ve UNIFIL el ele savunacak olmalıdır. ABD UNIFIL kuvvetlerinin kalmasını kabul ediyor ama diğer bazı ülkeler üzerinde baskı var. Fakat Katar orduya ve mevcut sayısının artırılmasına yardım etmeye hazır. Fransa da var ve şimdi bir de Almanya devreye girdi. Başka ülkeler de olabilir ama bu dört ülkenin orduyu ve UNIFIL'i destekleyip güçlendireceği garantidir.