Hüseyin Şubukşi
TT

Yeni siyasi etkiler!

Eski ABD Başkanı Bill Clinton, ilk seçim kampanyası sırasında meşhur “Önce ekonomi” aptal sloganını tekrarladığında, bu sloganın 30 yıl sonra geçerliliğini yitireceğini bilmiyordu. Bunun nedeni de siyasi ruh halinde meydana gelen ve onu şok edici ve şaşırtıcı bir şekilde altüst eden çok sayıda değişikliktir.

Bunu açık ve net bir şekilde doğrulayan deliller var ve en önemlisi de ABD ekonomisinin çok iyi performansına, saygın büyüme oranlarına, doların devam eden gücüne, Amerikan borsasını, dünyanın dört bir yanından gelen paralar için cazip hale getiren rekor büyüme oranları kaydetmesine, düşük işsizlik oranlarına rağmen, mevcut ABD Başkanı Joe Biden'ın performansından duyulan memnuniyet düzeyinin tarihin en düşük seviyesine gerilediğini gösteren son Amerikan kamuoyu anketleridir. Bunların hepsi çok önemli göstergelerdir.

Buna ek olarak Amerikan ekonomisinin bugünkü durumuna gelene kadarki gelişim yolculuğu da ölçülmeli. 2008 yılına dönersek, Amerikan ekonomisinin büyüklüğünün tüm Avrupa bölgesi ekonomisinin büyüklüğüne tam olarak eşdeğer olduğunu görürüz. Bugün Amerikan ekonomisi Avrupa bölgesi ekonomisinin iki katı büyüklüğündedir.

Dahası, büyük tarihi ve muazzam nüfuzu ile İngiliz ekonomisi bugün Amerikan ekonomisinin büyüklüğü arasında kaybolmuştur. Eğer İngiltere ABD’nin 51’inci eyalet olarak sayılsa, Mississippi ve Arkansas gibi en yoksul eyaletler de dahil olmak üzere diğer tüm eyaletlerle karşılaştırıldığında ekonomisi en yoksul ve sonuncu eyalet olurdu.

Durum budur ve gerçekler bunlardır. Tüm bu iyinin de ötesindeki ekonomik gerçeklere rağmen bu durum, Amerikan vatandaşları nezdinde Joe Biden’ı kurtaramıyor. Çünkü ekonomi artık ilk ve en önemli konu değil, şimdi başka bir konu ilk ve önemli hale geldi. O da kimliktir.

Burada kimlik ile ırk, din, cinsiyet ve siyasi bağlılık gibi çeşitli unsurları içeren, benimsenen ayrıntılı anlam kastedilmektedir. Bunlar, Batı toplumlarını etkileyen çok keskin kutuplaşmanın, sağ ve sol diye ikiye ayrılmalarının, aralarında istemedikleri bir engel oluşmasının hiç şüphesiz en önemli etkenleridir.

ABD dünya siyasetinde ve ekonomisinde tek hâkim kutup olduğu dönemde önceliklerin tamamen ekonomik bir perspektiften değerlendirilmesi doğaldı. Ancak bugün Çin, Hindistan ve Rusya gibi diğer yeni ve etkili güçlerin ortaya çıkışını çevreleyen değişen jeopolitik durumla birlikte kimlik yakıcı bir konu haline geldi. Aynı zamanda inkâr edilemeyecek veya hafife alınamayacak etkili değişiklikler de kimliğin diğer konular arasında üst sıralara yerleşmesine katkıda bulundu. Bunlardan en öne çıkanı, kültürlerin yakınlaşmasına, aralarındaki sınırların kalkmasına ve aynı zamanda ticaret hacminin artmasına yol açan küreselleşmedir.

Bu dönüşüme, o zamanlar dünyanın tanık olduğu internet ağının büyük ölçüde genişlemesi ve mobil iletişimin yayılmasıyla sonuçlanan büyük teknik devrim de yardımcı oldu.

Dolayısıyla kimliği, dünyada siyasal kutuplaşma güçlerinin yeni savaş alanı olarak saymak artık mümkün hale geldi. Bu yoğun ve keskin kutuplaşma, liberal sol ile muhafazakâr sağ arasındaki rekabeti başka bir fanatizm boyutuna dönüştürdü ve onlara yeni ve hak ettikleri tanımlamalar kazandırdı. Sol asi ve etik dışı, sağ ise içe kapalı, fanatik ve ırkçı olarak tanımlanır oldu. Bu, sol ve sağ kimliklerindeki dönüşümün devamıdır. Zira Amerikan İç Savaşı döneminde, Demokratların çok güçlü muhalefetine rağmen köleleri özgürleştiren kişi Cumhuriyetçi Abraham Lincoln'dü. Bu çok çarpıcı ve günümüz olaylarının gelişimi dikkate alındığında büyük önem taşıyor.

Batı toplumunda meydana gelen bu kıtasal çatırdama, istenen güven köprülerinin kurulmasıyla aşılması veya kapatılması mümkün olmayan büyük bir uçurum haline geldi. Bu, kelimenin tam anlamıyla, her iki taraftaki radikallerin dile getirdiği iç savaş kaygılarının olası bir soruna dönüştüğü ya da en azından silahlı şiddetteki artış meselesinin, hazırlıklı olunması gereken bir sorun haline geldiği anlamına geliyor. Amerikalı araştırmacı Francis Fukuyama'nın "Güven" adlı kitabında tanımladığı gibi güven eksikliği, toplumların hastalığını teşhis eden ilk faktördür. Fukayama kitabında, toplumdaki güven eksikliğinin onun çöküşünün ilk göstergesi olduğunu söyler.

Teknolojik gelişmeler, yapay zekanın ortaya çıkaracağı varoluşsal tehdit ile ilgili artan konuşmalar, Batı ile rekabet eden küresel güçlerin etkisinin artması ile birlikte, Batı zihniyetinde kaygı hâkim hale geldi. Buna bağlı olarak cinsiyet değiştirme, göç, kürtaj gibi konular yatırım, büyüme ve işsizlikten daha önemli hale geldi. Bu yeni ve endişe verici bir dünya.